Bizim tükenmeyen muhteşem “kıyaslama” güdümüz: Ben mi “daha” mutluyum?
İtiraf edelim, halen sebebini tam çözebilmiş değilim ama hepimiz kıyaslamalar yaparız. Üstelik sadece mutlu hissetmek için değil başka nedenleri de var kıyaslama yapmamızın. Mutluluk için yaptığımız kıyaslamalara geleceğiz fakat öncesinde kendimize bir bakalım. Bir kere öncelikle küçüklüğümüzden başlayalım istiyorum, neler duyduk biz hep büyüklerimizden; komşunun çocuğunun karnesinde “bizde olduğu” gibi düşük notlar olmadığını, başka bir komşu çocuğunun “bizim olamadığımız” gibi akıllı uslu olduğunu…
Yetişkinlik döneminde yaptığımız kıyaslamalar ne yöndedir?
Şimdi ilerleyen yıllarımıza gelelim, bizler çocuk aklımızla belki başkaları ile karşılaştırılmayı anlayamazken, bu algı ve anlayış hayatımıza öyle bir yerleşir ki, büyüdükçe aslında “daha akıllandığımız” dediğimiz dönemde o muhteşem “kıyaslama” bilgeliğini kendi kendimize uygulamaya başlarız…
Gittiğimiz üniversiteyi diğerleriyle kıyaslarız, yapmakta olduğumuz işi başkalarının işleriyle kıyaslarız, kazanmakta olduğumuz parayı kıyaslarız, medeni durumumuzu kıyaslarız sonra, kız veya erkek arkadaşımız olup olmaması halini de kıyaslarız, başka birçok örnek vardır bu da yetmez, ne kadar büyük bir düğün ile evlendiğimizi bile kıyaslarız, ve hatta düğüne kaç kişi çağırdığımızı ve hatta takılan takıların miktarı da dahil olmak üzere bir sürü şeyi birbirleriyle kıyaslarız. Evet, biraz daha dürüst olalım, eşimizin bizi diğer eşlere göre ne kadar sevdiğini kıyaslarız, ne kadar güzel olduğumuzu kıyaslarız, kız ve erkek çocuklarımızı kıyaslarız, evli ve çocuk sahibi değilsek çocuk sahibi olan ailelerle kendi ailemizi bile kıyaslarız…
Bu da yetmez, dolaylı kıyaslamalar yaparız, örneğin hiç tanımadığımız kişilerle de kıyaslama yaparız, neden evlenmiyor ki deriz, evli olması gerekir, neden para harcamıyor ki deriz, neden sağlığına dikkat etmiyor ki deriz, onun yaşındakiler artık böyle aktivitelere katılmamalı… Ve hatta daha da ileri gidelim, örnekler verdik, fiziksel şeyleri kıyasladık, daha zengin daha fakir olmasına karıştık, fakat “fiziksel olmayan” şeyleri de kıyaslarız…
Ben mutluluk özeline girmeden önce kendimce oldukça fazla gözlem şansı bulduğumdan “çift” kıyaslamalarıyla bu fiziksel olmayan kıyaslamalara örnek vermek istiyorum… Burada vereceğimiz örneklerde bir yargılama ya da iyi veya kötü bulunmuyor, sadece bana eşlik eden sizlerle “muhteşem” kıyaslama güdümüzü biraz daha yakından inceleyelim, bir soralım isterim ben; hayatımda neyi ve kimi kıyaslamaktayım?
Bir örnek düşünelim; iki çift karşılaştılar, bir süre vakit geçirdiler. Sizce akıllarından neler geçmektedir? Hemen kadınlardan başlayabilirim, sizin için cevap vereyim, A’ nın B’yi sevdiği gibi sevilmediğimiz, A’nın B’ye baktığı gibi bakılmadığımız, yeterince ilgi görmediğimiz, o kişiyle başkalarıyla olduğu kadar iyi geçinemediğimiz ve tabi ki A ve B’nin “oldukları kadar mutlu olmaladığımız” geçer akıllarımızdan. İşte bu kadar basittir, bu kıyaslama ile kendimizce sadece son bir saat içerisinde görebildiğimiz bir ilişki hakkında gözlemlerimiz yapabilmiş ve bir sonraki seviye olan “sonuç” bölümünde kendimizin “daha az” mutlu olduğu, “daha az” sevildiği, “daha az” ilgi gördüğü sonuçlarına vardığımız tüm bu “kıyaslamalar” ile “geride kalan olduğumuz” sonucuna varmışızdır…
Peki gerçek böyle midir? Gerçekten iki kişinin ilişkisi bizim ilişkimiz ile kıyaslanabilir mi? Yani “fiziksel” olmayan “elle tutulan bir değer” ile analiz edilemeyecek olan aşk kavramı bu şekilde kıyaslanabilir mi? Keşke bu noktada kalsaydık, fakat benim bu yazımda sizlerle aslında odaklanmak istediğim kavram aynı bakış açısını hayatımızda “mutluluk” için de yapıyor olmamızdır. Bizler başkasının “mutluluk” durumuna bakar, kıyaslamaya girer ve sonucunda ise “daha az mutlu olduğumuz”, “yeterince mutlu olmaya layık olmadığımız” ve hatta “mutlu bile olmadığımız” sonuçlarına varırız…
Sevgili Dennis Prager, bakın bu muhteşem kıyaslama güdümüzü mutluluk özelinde değerli eseri Mutluluk Ciddi Bir Sorundur ile nasıl açıklıyor:
“…Peki ama mutlu olup olmadığımızı belirleyen şey duygular değilse ne? Birçok insan için cevap kendilerini diğerleri ile karşılaştırmak olabilir – eğer insanlar kendilerini çoğunlukla karşılaştırsalardı, bunun bir mahzuru olmazdı. Ama öyle yapmazlar. Çoğu insan kendisini azınlıkta kalan bir grup insanla karşılaştırır; bunlar kendilerinden daha mutlu olduklarını düşündükleri insanlardır.
…Bizden daha mutlu olduklarını düşündüğümüz insanlarla kendimizi karşılaştırma eğilimimiz yalnızca ünlü ve zengin kişilerle sınırlı değildir. Bizler bizden mutlu olduğunu düşündüğümüz herkesle kendimizi karşılaştırırız. Bu bir kuzenimiz de olabilir, tanıdığımız herhangi bir kişi de, ama yine de kendimizi genellikle çok az tanıdığımız kişilerle karşılaştırırız. İşin aslı, kendimizi karşılaştırdığımız kişiyi ne kadar az tanıyorsak, ona atfettiğimiz mutluluk düzeyiyle gerçek mutluluk düzeyi o kadar büyüktür. Bunu en iyi açıklayan söz ise şöyledir:
‘Bence en mutlu insanlar henüz iyi tanımadıklarımdır.’
…Kısacası, mutluluğumuzu bizden daha mutlu olduklarını zannettiğimiz diğerleriyle karşılaştırmaktan vazgeçmediğimiz takdirde hayatımızın hiçbir düzleminde mutluluğumuzu arttırmayı başaramayız.”
Bu yüzden düşüncelerimizi özellikle mutluluk bilincimiz ve mutluluğumuz anlamında çok özenle yapılandırmamız gerekmektedir. Tanımadığımız kadar tanıdığımız diğer kişilerin veya çiftlerin mutluluklarına “göre” konumlanmış herhangi bir mutluluk düzeyi olamaz. Buna kabul verdiğimiz durumda, “kendimiz” olmak, sevdiğimiz kişi ile olmak ve bu güzel ilişkimizde çok mutlu olmak hakkını da kendi ellerimizle bir kenara atmış oluruz. Çünkü mutluluk bilincimiz sadece “diğer” çiftin son derece geçimsiz olmasına göre seviyelendirilemez, biz başka bir kişiye “görece” “daha mutlu” veya “görece” “daha mutsuz” olamayız.
Mutlu olup olmadığımız başkalarının mutluluklarıyla kıyaslanamaz
Mutluluğumuzu sorguladığımızda tek kıyaslama yine “kendimiz” ile yapılabilir; bu oldukça basit bir sorgulamadır. Kendimize sormamız gerekir; “ben” sadece “yine bana göre” daha mutlu veya daha az mutlu muyum? Eğer yine kendimize göre bir ilişki bizi “daha” mutlu yapmıyorsa bu ilişki hakkında düşünmemiz gerekir. Veya bu bir arkadaşlık için de aynı şekilde geçerlidir, tek “kıyaslama” noktası yine “ben” ile başlamalı ve “ben” ile bitmelidir…
Bu yazımda bana eşlik eden sizler, hayatınızda neyi nasıl muhteşem bir şekilde “kıyaslamaya” gönüllü olduğunuza bakın, güdüleriniz sürekli size “başka insanların” sırf daha fazla arkadaşları olduğu, bir kız veya erkek arkadaşa sahip oldukları, bir aileleri olduğu, sizin olmayan iki çocuğa sahip oldukları, daha fazla paraya sahip oldukları, daha fazla sevildikleri için “daha mutlu” olduklarını mı fısıldıyor? Şimdi bu fısıltıya karşılık verelim bu “gerçekten” doğru mu? Mutluluk “kıyaslanamayacak” kadar sınırsız bir kavramdır, bazen acı çekiyoruzdur ve mutluyuzdur bazen yalnızızdır fakat sonsuz bir mutluluk halindeyizdir.
Mutluluğunuzun tek “kıyas” yapılabilecek değeri “ben” kavramıdır; benim mutluluğum, benim olan daha az mutlu olma hali ve benim olan daha çok mutlu olma hali… Ben bu yazı ile şu anda dünya üzerinde bu noktada dinlediğim müzik ile sadece mutluyumdur, ve bu “başkasının” mutlu olmak haline göre “kıyaslanamaz” derecede muhteşemdir…