Ben sigara ya da alkol kullanmam ama en az onlar kadar kötü başka bir alışkanlığım var: Gidenlere kolay kolay yol verememek.
Astrolojiyle biraz ilgiliyseniz tamamladığımız Nisan ayının transformasyonlarla dolu geçtiğini bilirsiniz. Beş büyük gezegen bu ay geri gitmek üzere anlaştılar sanki. Onlar geri gitti, biz de onlarla birlikte…
Eski aşklar, yapılan hatalar ve hesaplaşması bitmemiş her şey bir anda su yüzüne çıktı. Meğer hala anlamsızca kendimi suçladığım ne çok anım varmış. Hepsi bu ay birleşti ve beni ezmek istercesine üstüme üstüme geldiler. Daha konforlu gitmek için otobüste benim alanımdan çalmayı kendine hak gören mutsuz teyze gibi, kendimi suçladığım tüm anılarım birlik olup alanımı ele geçirmeye çalıştılar.
Onlara uyup kendimi suçladıkça ezildim, büzüldüm, üzüldüm. Kendimi bir köşeye sıkışmış ve küçücük hissettim. Ta ki çok değerli olduğumu kendime hatırlatana dek. Daha önce bilmiyor muydum bunu? E biliyordum tabi ama işte insanız ya unutuyoruz, kendimize tekrar tekrar hatırlatmamız gerekebiliyor.
Bir kuvvetle kalktım büzüldüğüm yerden ve yaktım sahne ışıklarımı. Giydim tutku kırmızımı ve tüm gücümle vurarak ayaklarımı dans ettim karşısında sözüm ona benden güçlü zayıflıklarımın.
Ben şimdi buradayım dedim dans ederken bıçak gibi savrulan saçlarım ve bastığı yerde köklenen ayaklarımla. Beni ben olduğum için seven kalsın, sevmeyen, beni şimdiye kadar görememiş ve göremeyecek kim varsa elveda dedim. Artık beklemek yok dedim. Beni seven her şey şimdi beni seviyor ve beni seven her şey şimdi hayatımda diye düşündüm.
Dansımla birlikte kafam açıldı ve kendi merkezinde dönen topaç gibi güçlendi içimdeki ses. Dedi ki:
“Gidenin geri gelmesini beklemek nedir? İnsan ömrü zaman ile ölçülmüyor mu? Hayatımız bu kadar mı değersiz ki onu parça parça koparıp dibini göremediğimiz kör kuyulara atıyoruz. Giden gitmiş, biten bitmiştir. Gerçekleri ne kadar erken kabul edersek o kadar ömrümüzden kazanırız. Biz kendi ömrümüze sahip çıkmazsak kimse çıkmaz. Benim hayatım her zaman en çok benim umrumda olacak.”
Sonra fark ettim ki bu kötü alışkanlık bana ait değil. Neden özgürlüğü bu kadar seven biri tutsak olmak istesin ki? Belli ki, bir zamanlar bir yerlerde, bilgiyi sorgusuzca sünger gibi çektiğim dönemlerde öğrendiğim bir alışkanlıktı bu. Belki, annemin kullanmadığı ama atmaya kıyamadığı için her taşınmada yük edindiği eski eşyalarından ilham almışımdır. Hiçbir şeyi bırakmamalı, her şeyi kendimle birlikte gittiğim her yere taşımalıyım diye mi düşündüm o zamanlar acaba?
Ne oldu nasıl oldu bilmiyorum ama ben; ‘bugün benimle olmayan ve bana faydası olmayan, eskide kalmış ve eskide kalmayı seçmiş her şeyi bırakmaya niyet ediyorum’ dedim.
Hemen sonra koşar adım yetişti beynim sohbete elinde çekirdeğiyle. O geldi mi konuşmanın amaçsızca uzayacağını biliyor tabi; ‘nasıl yani mücadeleyi bırakıyor musun? Ortadan kaybolmayı mı seçiyorsun?’ dedi.
‘Evet, aynen öyle’ dedim elindeki çekirdek paketini alarak. ‘Kim benim olanı benden alabilir ki? Eğer, gerçekten düşündüğüm gibi benimse yerimi başka hiçbir şey dolduramaz. Doldurabiliyorsa zaten orası benim yerim değildir. Hatırladın mı; sen kurumsal şirketlerde çalışırken senden sonra yerine gelen kişi senin yaptığın işi senin kaldığın yerden aynen devam ettirebiliyordu? Kalktığım koltuğa başkası oturduğunda sistem yaşamaya devam ediyorsa, ben olmadan başka biri ile kendini tamamlayıp aynen devam edebiliyorsa, demek ki burada işim yok dememiş miydin? Bunun ondan ne farkı var’ dedim.
Eskide kalmış, “bugün tüm güçlüklere rağmen ayakta ve bizimle olmayı seçmemiş” her şeye yol verelim gitsin.
Her şey bütünün hayrına oluyor ve biliyoruz ki her şey her an değişiyor. Bir şey hayatımızdan çıktıysa değiştiği ve değiştiğimiz içindir. Eğer değişim doğal olarak tekrar bir araya geleceğimiz şekilde seyrederse zaten geleceğiz. Olmazsa da yine bizim için en uygunu olacak.
Beynimiz geçmişte bedenimiz bugündeyken yaptığımız, safari aracındayken telefonumuzdan yol boyunca film izlemek gibidir. Film izleyeceksen niye safariye geldin demez mi kimse?
Harikalar diyarının güzeli Alice’in dediği gibi ‘geçmişi değiştiremeyiz ama ondan öğrenebiliriz’.
Ne aldıysak cebimize koyup yola devam edelim.
Şu anda kim bizimle olmak istiyorsa, kim bizimle gülüp bizimle ağlamaktan keyif alıyorsa en çok vakti onlara ayıralım. Onlar bizimle olmayı seçmiş kişiler ve tıpkı bu insanlar gibi ihtiyacımız olan her şey her an bizimle. Uzaklarda değil hemen arka bahçemizdeler.
Ve gerçekten bizim olan, bize sevgiyle bağlı olan her şey her zaman bir şekilde bizimle olmaya devam edecek.
İlginizi çekebilir: Biz aslında mutlu olmak için ağlarız