X

Biz aslında mutlu olmak için ağlarız

Bugün havaalanına gidecek metroya doğru yürürken, bir taraftan da son dönemde ağlamakla ilgili kafamda oluşan düşünceleri izliyordum. Uzun yıllar hiç ağlayamayan ve ağlamaya başladığında da ikiz çocuk doğururcasına zorlanan ben, bir süredir ağlarken pek zorlanmıyordum. Hatta, bir gün önce vapurdayken kulaklarımdan giren müzik ilk defa bu kadar çabasızca göz yaşına dönüşmüştü. Bu sefer onları hızlıca silip onlardan kurtulmak yerine özgürce akmalarına izin verdim ve çabasızca ağlayabilmenin ne kadar güzel olduğunu keşfettim. Gözlerimi kapatıp ağladıkça içimi dolduran tertemiz ışığın ve ferahlığın tadını çıkarttım.

Bugün metroda yürürken işte bir taraftan da aklımdan bunları geçiriyordum. Derken, bir köşeye oturmuş gitar çalan gencecik bir sokak sanatçısına takıldı gözüm. Tam gülümseyerek önünden geçip gidiyordum ki şarkı söylemeye başladı. O kadar kalpten bir sesti ki yürümeye devam edemedim. Birinin beni o an dışarıda bekliyor olması umrumda olmadı. Orada öylece durup onu dinledim. Sesi, kalbimi açtı ve gözlerimden oluk oluk yaşlar akmaya başladı. Ağlamaktan keyif almayı öğrenen ben, bu güzel şarkı bitene kadar ağlamanın tadını çıkarttım. Şarkısını tamamladığında ise yanına gittim ve içimde oluşan ferahlığın güzel hissi ile ‘beni ağlattın’ dedim. ‘Ağlattığım için üzgünüm’ dedi, halbuki ben bunun için teşekkür etmeye gitmiştim.

Bize bir şeyler oldu. Tam olarak ne zaman oldu bilmiyorum ama biz ağlayamıyoruz. Ülkemde artık her sokakta bunu daha yoğun hissediyorum. Tepemize oluk oluk su akıyor, ayaklarımızın altında capcanlı bir toprak var ama biz giderimiz tıkandığı için ne suyun tadını çıkartabiliyor ne de toprağı hissedebiliyoruz.

Peki ne oldu da biz böyle tıkanıp kaldık?

Biz çocukken ağlamanın faydasız, zararlı ve tehlikeli olduğu yönünde popüler olan yalan yanlış bilgilerin mi kurbanı olmuştuk? Ağlamak zayıflıktır demişlerdi, sağlıksızdır demişlerdi, erkekler ağlamaz demişlerdi, kadın gibi ağlama demişlerdi, ağlamayana meme yok demişlerdi. Demişlerdi de demişlerdi…

Doğduğumuzdan beri bu yanlış yargılara o kadar çok maruz kaldık ki yavaş yavaş ağlamaktan soğuduk. Ona yabancılaştık. O kadar yabancılaştık ki toplumdan dışladık onu. Kabul görmeyenler listesine ekledik. Herkes bize bakarken soyunamayacağımız gibi biri bize bakarken ağlayamadık da. Sanki kıyafetle gelmiştik dünyaya.

Toplum içinde bazı zamanlar, “şımarık” gözyaşlarımız esaretimizden kurtulup gözlerimizden dökülüverdiğinde ise onu hızlıca silip yokmuş gibi davranmayı öğrendik. Evden çıkmadan onca nasihat etmiştik oysa, başkalarının yanında uslu olacaktı. Olmadı ve gözlerimizden süzülerek bizi “rezil etti”.

Bir gün geldi, şımarıklığa hiç tahammülümüz kalmadı ve o gün daha çok baskı yaptığımızda ondan kurtulabileceğimizi öğrendik.

Yavaş yavaş tüm hayatımızdan sildik onu. Önce erkekler ağlamayı bıraktı, sonra kadınlar.

Bir şey terk edilince yok olur mu hiç? Olmaz, başka bir şeye dönüşür. Sevilmediği için yok sayılan ağlama da işte bu yüzden toplum tarafından çok kabul gören “gülmeye” dönüştü. Bembeyaz bir çocuğu siyaha boyayıp sen artık zenci oldun der gibi kızdığımızda da güldük sevindiğimizde de… Zaten hepimiz daha mutlu olmak istemiyor muyduk? Daha çok gülersek daha mutlu oluruz sandık. Böylece, “profesyonel mutluluğu” icat ettik.

Mutluluk yok muydu? Tabi ki vardı ama “profesyonel mutluluk” mutluluk değildi. O, mutsuzluğun makyaj yapmış haliydi. Nasıl ki kimse Angelina Jolie ile aynı makyajı yaptığı için ona dönüşemezse mutsuzluk da makyajla mutluluğa dönüşemedi tabi.

Ha, şimdi kimse mi ağlayamıyor? Neyse ki hala ağlayabilen insanlar var ama onlar da ağlamayı yarıda kesmeyi öğrenmişler. Muhtemelen bu da burnumuz akıp “rezil olmayalım” diye hapşırmayı engellemeyi öğrendiğimiz dönemlere ait bir icadımız.

Ağlayabilen bu insanlar ağlamaya başladıklarında hemen ondan kurtulma çabasına giriyorlar. Derin nefesler alıyor, kafalarını yukarı kaldırıyor ya da dudaklarını ısırarak ağlamayı bir şekilde yarıda kesmeyi başarıyorlar. Ben de ağlamayı yeni öğrenmiş biri olarak sıklıkla ağlamamı yarıda kestiğimi gözlemliyorum.

Peki aslında insan mutsuz olduğu için değil mutlu olmak için ağlar ve sonuna kadar ağlayabildiğinde dönüşüme uğrar dersem ne düşünürsünüz? Bu cümleyi okumak size ne hissettirdi?

Ben anladım ki biz problemlerimizi çözebilmek için ağlarız, çünkü içgüdüsel olarak biliriz ki, problemleri çözebilmek için dingin ve beyaz bulutlu bir gökyüzümüz olmalıdır. Gökyüzü kara kara bulutlarla kaplıyken kim onların ardındaki güneşi görebilir ki? Ağlamak bizi güneşimize kavuşturur.  

Kısacık ağlasak bile uzunca rahatlarız ama sonuna kadar ağlayabilirsek işte o zaman ağlamanın dönüştürücü şifasına kavuşuruz. Sonuna kadar ağlayabilmek, bembeyaz bir ışık ile içinizin yıkandığını ve tertemiz olduğunu hissettiğiniz o ana kadar ağlamaktır. Ağlamaya doyana kadar ağlamaktır.

Sonuna kadar ağlamak, bizi bedenimizin dirençsiz ve aklımızın ilham dolu olduğu bir faza ulaştırır. Yeterince rahatladığınız o fazda problemlerinize tekrar baktığımızda ya ne kadar anlamsız olduklarını görür ya da gözyaşları ile temizlenmiş bakış açımız sayesinde aradığımız çözümün hemen orada olduğunu fark edebiliriz. O, yağmurdan sonra gökkuşağının çıkması gibi mucizevi bir andır, aklımız ilhamla dolup taşar.

Daha mutlu olmak ve daha huzurlu, neşeli, sevgi dolu bir toplumda yaşamak istiyorsak gözyaşlarımıza sahip çıkalım ki ağlamanın şifası tekrar hayatlarımıza girsin. Sadece kendi gözyaşlarımıza da değil, tanıdığımız tanımadığımız her gözyaşına.

Birini ağlarken gördüğümüzde, yanına gidip ağlamamasını söyleyip onu yatıştırmaya çalışmak yerine, ona sarılalım sonuna kadar ağlayabilmesi ve tamamen içini boşaltabilmesi için ona cesaret verelim. Mümkünse çok konuşmayalım sadece sarılalım. Ağlarken zorlandığını gözlemlersek ona daha sıkı sarılalım çünkü sarılmamız ona güven verecektir ve ancak kendini güvende hisseden biri sonuna kadar ağlayabilir. Sonuna kadar ağlayan kişi konuşmaya ve dinlemeye açık hale gelir. O zaman konuşmak çok daha etkili olacaktır.

Doya doya ağlayabilen insan mutlu olur. Mutlu insan doya doya gülebilir. Mutlu insanlar da mutlu toplumlar yaratır.

Siz en son ne zaman ağladınız?

İlginizi çekebilir: Açık bir kalple yaşamak

Diğdem Girici: İnanıyorum ki doğru bilgiye ulaşabilen ve bu bilgiyi hayatında doğru şekilde kullanmayı öğrenen her insan hayal ettiği yaşamı yaratabilir. İşte bu yüzden yazıyorum, yaşamımı hafifleten bu muhteşem bilgiler daha çok insana ulaşabilsin ve daha çok insan yaşamdan keyif alabilsin diye. Sorularınız veya paylaşımlarınız için bana giricidigdem@gmail.com adresimden veya @digdemgiriciyoga Instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz. Sevgiler.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale