Twitter’da bitkilerden öğrendiklerimiz başlığı altında bir görselde şunlar yazıyordu:
- Herkesin büyüme hızı ve şekli farklıdır. Başkalarıyla kendini kıyaslama.
- Bazen biraz destek almakta sakınca yoktur. Yardım istemekten çekinme.
- Bazı arkadaşlar sana destek verir, bazıları da yoluna engel olur. Aradaki farkı görmelisin.
- İhtiyaçlarının olması doğaldır ve bencilce değildir. Gelişmek için gerekeni yapmalısın.
- Dikildiğin kabı aşman çok doğal. Ayrılıp yeni bir yol seçmek de.
- Eğer kendini kötü hissediyorsan… Perdeleri açıp güneşi hissedebilirsin.
- Artık sana iyi gelmiyorsa… Gitmesi daha sağlıklıdır.
- Eğer hayat seni engelliyorsa… Bil ki daha da güçlü büyüyeceksin.
Minik bitki görselleriyle öyle güzel desteklenmiş ki orta boyutta poster yaptırıp odama asmak niyetim; tam bitkilerimin arkasına. Mükemmel hatırlatıcılar!
Bir koltuğum var, gelip kitap okuduğum, notlar aldığım, hatta şu an üzerinde bu yazıyı yazdığım. Tam karşımda da bitkilerim var. Bu koltukta oldukça fazla zaman geçirdiğim için bitkilerimle sürekli göz gözeyiz. Hatta gündüzleri açılıp geceleri kendisini kapayan bir tanesi var; akşam odanın lambasını yaktığımda gündüz sanıp açıyor yeniden yapraklarını. Her defasında kendisine şunu derken buluyorum kendimi: “Ama güzelim şu an sabah değil ki. Sadece lambanın ışığı bu. Açtın yine yapraklarını sere serpe. İşin kötüsü ben ışığı bir açıp bir kapatıyorum. Vallahi iyice kafan karışacak, ne yapacağız?”
Böyle böyle iletişim halindeyim her biriyle ayrı ayrı. Hele adı kılıç olan, hangi ara uzuyor, yanına minnoş kardeşlerini alıyor anlamıyorum. Şimdi yine geliyor kökünden bir bebek. Hepsini tek tek saymayacağım ama bir tanesi var ki konumuz bugün aslında bu.
En yakın arkadaşlarımdan bir tanesinin hediyesi. Geldiğinde daha çok bebekti. İki sene oldu birbirimize yarenlik edeli. Şimdi uzun boylu, birkaç sağlam dalları olan, yaprakları neşe saçan bir genç kız. Hoşuma ayrıca gidiyor çünkü bana anneannemi de hatırlatıyor. Anneannemin evinde de bu bebeğin anneannesi vardı ve gözü gibi bakardı. Şimdi ise torunlar olarak biz birbirimize bakıyoruz.
Gel zaman git zaman bu genç kız o kadar büyüdü, dallandı budaklandı ki kendi ağırlığını taşıyamaz olmuş. Desteğe ihtiyaç duymuş. Ben göremedim, bilemedim. Koca bir dalı kökünden kırılıp güzelim yapraklarıyla kendini yere bıraktığında anladım.
Sonrasında diğer koca dalları destekleyecek şekilde sopa koydum tabii hemen yanlarına. Şimdi halinden memnun. Hatta bakışıyoruz şu an ama yazının en başında bahsettiğim “bitkilerden öğrendiklerimiz” isimli görseldeki öğretileri okurken aklıma düştü o giden parça.
“Bazen biraz destek almakta sakınca yok. Yardım istemekten çekinme.”
Eğer ihtiyacını zamanında fark edip destekleseydim hala beraberdi o dal da bizimle. Kendi yükü kendine ağır gelmişti. İnsanlar da aynen böyle değil mi?
Kendimden biliyorum, hem de çok iyi biliyorum. Nereden öğrenip neden inanç sistemime bu şekilde kaydettiysem; her şeyi tek başıma halletmem gerektiğine inandım ben. Yardım istemeyi zayıflık olarak gördüm. Daha da kötüsü birilerini rahatsız etmek gibi algıladım ve hep sustum. Gülerken insan içine çıktım, tatsızken kimse bilmedi. Ömrüm böyle geçti.
Geçen sene yakın arkadaşlarımdan biriyle sohbet sırasında geçmiş bir dönem için çok kötü hissetmiş olduğumdan bahsettiğimde çok şaşırdı ve etkilendi. Bu durumu, bu halde olduğunu ben nasıl bilmem, dedi. Nasıl bilsindi? O anlarımda hep yorganın altına gizlenir biraz güç topladım mı dışarıda kendimi gösterirdim. Ta ki halının altına süpürüp beni sıkıştıran gerçekler yeniden halının altını sıkıştırıp taşmak isteyinceye kadar.
O günden sonra her gün, her an bana hatırlattı. İyi günde olduğu gibi kötü günde de yanımda olduğunu, insanların zayıf hissettikleri anların normal olduğunu, bir şey yapmamıza gerek olmayıp sadece yanımda durmaya istekli olduğunu söyledi durdu. Hala söylüyorum kendisine. O günden beri biraz açıldıysam kendisi sayesinde. O kadar kıymetli ki. O günlerden sonra anladım. Meğer benim de çok zaman yüküm kendime ağır gelmiş ve dallarım kırılmış, hem de birçok dalım.
Şimdi bu genç kız da söylüyor bana aynısını; yeniden hatırlatıyor. Tek başımıza tüm yükü yüklenmek zorunda değiliz. Hafifliği gibi yükleri de paylaşmayı bilmeliyiz. Yoksa hiç beklemediğimiz bir zamanda hiç beklemediğimiz bir yerden kırılıp o giden parçamızla bir kez daha ölebiliriz. Ya da ihtiyacımız olduğunda destek isteyebiliriz. Hatta destek istemeliyiz ki hayatta kalalım! Hayat, paylaşınca, destek alıp verince yaşanası.
Bugün böyle sevgili okuyucu. Yeşil genç kızla bugün bizim anlatacaklarımız böyle. Eğer sen de zaman zaman yalnız, desteksiz, çaresiz hissediyorsan; utanma, sıkılma ve en yakınındaki kimse seni yargılamadan olduğun gibi kabul edip şefkatle destekleyebilecek, ne halde olursan ol ona koş. Ona koş ki nefes al. Nefessiz kalma. Yaşa.
Hep beraber daha nice ferah nefeslerimize. Sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Taştan başını uzatan bir filizin düşündürdükleri: Hayat her zaman kendi ritminde akar