X

Bireyler olarak her şeyi kurtarabilmemiz gerçekten mümkün mü?

Sokak hayvanları yasası, orman yangınları, ekonomik problemler, devamlı artış gösteren fiyatlar, kutuplaşmış bir toplum… Maalesef ki ülkemizde her gün yeni bir gündeme uyanıyoruz. Hani kampanyayı destekleyeceğimizi, hangi STK’ya maddi destekte bulunacağımızı şaşırdık. Kişisel mücadelelerimiz yetmezmiş gibi bir de omuzumuzda her geçen gün ağırlaşan tüm bu yüklerle, ülkemizi kurtarmaya çalışıyoruz. 

Aile içi dinamiklerde ve ikili ilişkilerde, kurban-kurtarıcı-zorba üçgeninden bahsedilir. Son zamanlarda, ülke ile olan ilişkimizi da böyle görüyorum. Devamlı kurtarılması gereken şeyler var ve birçoğumuz bu konuda elinden geleni yapmaya çalışıyor. Fakat bireyler olarak her şeyi kurtarabilmemiz gerçekten mümkün mü? Ülkenin tüm açıklarını bizim toparlayabilmemiz gerçekçi mi? 

Nitekim, hiçbir ilişkide sonuna kadar kurtarıcı modunda kalmamız mümkün değildir. Kendimizi çok fazla yıpratmak ve hep veren tarafta olmak bizi bir noktada kaçınılmaz olarak kurbana ya da zorbaya taşır. Bireyler olarak üstlenmeye çalıştığımız rol, çok ağır ve sürdürülebilir değil. Elbette ki etrafımızda olan bitene duyarsız kalıp, sadece kendi hayatımıza odaklanmayı savunmuyorum. Aksine, daha önceki yazılarımda bahsettiğim Pluto Kova transiti bizi, toplumsal konularda sesimizi daha fazla duyurmaya ve odağımızı bireysel çıkarlardan alıp, topluma fayda edecek olanlara yönlendiriyor. Fakat burada dikkat etmemiz gereken ince bir çizgi var.

Tüm bu gergin gündem, izlediğimiz şiddet içerikli videolar ve daha fazlası bizi devamlı olarak sınır sisteminin sempatik modunda tutuyor. Savaş, kaç, don tepkilerinde yaşamak normalimiz haline geldi. Aynı yırtıcı ormanlarla dolu bir ormandaki gibi, hep bir şeylerle savaşma ya da kendimizi tehlikelerden koruma eğilimindeyiz. Bunu yapmadığımız zamanlarda ise don moduna geçip, kendimizi uyuşturmaya başlıyoruz. Her türlü binge modu devreye giriyor: yemek, sosyal medya, dizi, alkol vb… Aynı kurban-kurtarıcı-zorba üçgeni gibi, sinir sisteminin bu tepkilerinde takılı kalıyor ve bir türlü çıkamıyoruz. Son yıllarda zihinsel sağlık sorunlarının, kronik beden semptomlarının ve otoimmun hastalıkların artmış olması tesadüf değil. Bedenlerimiz bize sinyal veriyor. Tüm bu kaosun içinde, kendimizi korumak bencillik değil, aksine bir zorunluluk. 

“Yazdıkların mantıklı ama bunu pratikte nasıl yapacağımı bilmiyorum.” dediğinizi duyar gibiyim! Ben de bir süredir bunun üzerine düşünüyorum. Duyarsız kalmadan, kendi üstüme düşeni yapıp, bu esnada sinir sistemimi nasıl koruyabilirim? Yazımın devamında, bir süredir yapmaya çalıştığım ve bana iyi gelen uygulamaları paylaşmak istedim:

Kendinize gerçekçi hedefler koyup, yapabildiklerinize odaklanın.

Her şeye yetişmemiz ve maddi/manevi destek sağlamamız gerçekçi değil. Sokak hayvanları, iklim krizi, sağlık problemi yaşayan çocuklar, geçim sıkıntısı çeken aileler… Belirli konuları seçip, onların düzenli destekçisi olabiliriz. Odağımızı ve enerjimizi belirli konulara yöneltmek, gerçek katkılar ve çözümler bulmamızı sağlayabilir. Örneğin, özellikle sokak hayvanlar konusunda hassassak, kendi çevremizdeki sokak hayvanlarını düzenli olarak besleyebilir, imkanımız varsa sahiplenebilir ya da geçici yuva olarak sahiplenmelerine destek olabiliriz. Yapmamız gereken şey, tüm o ağırlığı taşımaya çalışmaktan ziyade, bir ucundan tutup, elimizden gelen katkıyı sunabilmek. 

Üstelik bu katkı sadece somut olmak durumunda da değil. Marianne Wiliamson’ın belirttiği gibi, dünya her seferinde sevgi dolu bir düşünceyle iyileşebilir. Sadece kendi üzerimizde çalıșıp, kendimizi iyileștirmek bile dünyaya sunabileceğimiz çok önemli bir katkı.

Tükettiğiniz içeriklere ve sosyal medyada geçirdiğiniz zamana dikkat edin.

Gece yatmadan X okumak ya da sabaha Instagram’daki şiddet içerikli videolarla başlamak, sinir sistemlerimiz üzerinde oldukça yıpratıcı bir etkiye sahip. Kendimi ne zaman bu platformlara çok kaptırsam, anksiyete ve depresyon döngüsü içine girdiğimi fark ediyorum. Bu sebeple, akşam belirli bir saatten sonra interneti kapatıp, daha sakin aktivitelerle bedenimi ve zihnimi uykuya hazırlamak iyi geliyor. Benzer şekilde sabah ilk kalktığımda da telefona bakmamaya çalışıyorum. İyi bir uyku düzeni ve sabaha nötr ve berrak bir zihinle başlamak, sinir sistemimizin kapasitesini arttırmak için önemli. Bu kapasitenin güçlenmesi, dayanıklılığımızı ve esnekliğimizi artırarak karşımıza çıkan zorluklarla daha sağlıklı bir şekilde mücadele etmemizi sağlıyor. Korku pompalayan astrologları ve enerjinizi düşüren her türlü içerik üreticisini de takipten çıkarmanızı öneririm!

Rutinlerinize tutunun.

Zorlu zamanlarda rutinlerime tutunmanın, bende dengeleyici ve köklendirici bir etki yarattığını fark ediyorum. Sabah meditasyonu, cilt bakım uygulamaları, düzenli yürüyüşler… Bunlar, bizde aynı zamanda bir çeşit kontrol duygusu da uyandırıyor. Hayatı ve etrafımızda olan biteni kontrol edemesek de düzenli yaptığımız bu uygulamalar bizi daha güvende ve kontrol altında hissettirebilir.

Burada önerdiğim şey, kendimizi çok fazla rutine boğmak ya da bunları bir görev/zorunluluk olarak yapmaktan ziyade, tüm bu rutinlere kendimize bakım gösterme niyetiyle ve şefkat duygusuyla yaklaşmak.

Gün içindeki küçük, keyif ve mutluluk anları fark edin. 

Yakın bir dönemde tanıştığım Glimmers konsepti, son zamanlarda hayatıma katmaya çalıştığım şeylerden biri. “The Polyvagal Theory in Therapy” kitabının yazarı Deb Dana bu glimmers anlarını şöyle ifade ediyor: 

“Bu küçük anlar, gün içinde, içsel ya da dışsal olarak, iyi olma hissini uyandıran ipuçlarıdır. Gün doğumunu/batımını izlemek, yoldaki bir yabancının bize gülümsemesi, huzur verici bir müzik dinlemek, kedinizin tüylerini okşamak… Bu minik anlar, sinir sisteminizi nazikçe ve önemli ölçüde iyi olma haline yönlendirir. Bağlantıya hazır ve dengeli olmanıza yardımcı olurlar.” 

Bu elbette ki bir çeşit toksik pozitiflik değil. Yaşadığımız zorluklar ve acılar gerçek. Deb Dana’nın ifadesiyle bu Glimmers’ları fark etmek, yaşadığımız sıkıntıları küçümseyip, onların varlığını reddetmiyor. Onları, sinir sisteminin hem düzensizliği hem de düzeni aynı anda barındırma yeteneğini hatırlatan birer işaret olarak tanımlıyor. Günlerimiz zorluklarla dolu olabilir, ama aynı zamanda güven, düzen ve bağlantı hissi uyandıran küçük kıvılcımlar da hissedebiliriz.

Gün içinde sık sık karşımıza çıkan fakat çoğu zaman fark etmeden geçtiğimiz bu mikro mutluluk anlarına bilinçli bir farkındalıkla odaklanmak, başlarda küçük etkiler yaratsa da uzun vadede sinir sistemi regülasyonu için oldukça olumlu etkilere sahip. Bir kez bu glimmers’ları fark etmeyi öğrendiğimizde, onların, yani umudun her yerde olduğunu görebiliriz.

Bunlar, kendi deneyimlerim doğrultusunda bana iyi gelen şeyler. Bir kısmı sizin için de etkili olabilir ya da ihtiyaçlarınız farklı olabilir. Vermek istediğim mesaj, bu kaosun içinde sizi köklendirecek ve ruh-beden-zihin üçlüsüne iyi gelecek şeyleri hayatınıza entegre etmek. Başkalarını kurtarmaya çalışırken kendinizi yitirmemek. Dengeyi sağlamanın yollarını arayıp, sinir sistemimize sahip çıkabilmek. 

WGSN’in sık dinlediğim bir Podcast serisinin sonunda her konuğa yönettikleri bir soru var. “Gelecek hakkında daha fazla endişeli misiniz yoksa daha fazla umutlu musunuz?” Bu dönemde hiç endişeye sahip olmamak mümkün olmasa da bende her zaman umut daha ağır basıyor. Stanley Kubrick’in ifade ettiği gibi: “Karanlık ne kadar büyük olursa olsun, kendi ışığımızı yaratmak zorundayız.” 

Karanlıkla savaşmaktan ziyade, kendi ışığımızı büyütmeye odaklanabilmek dileğiyle.

İlginizi çekebilir: Sevginin şifalı gücü ile iyileşip dönüşmek

Siri Kavita: 2018 yılında “kendi gerçeğimi” yaşamak üzere bir yolculuğa çıktım. Gerçi hayat boyu bu yolculuktaymışım da, bunu fark etmem 27 yılımı almış ve artık hızlanmanın zamanı gelmiş. En büyük destekçilerim Kundalini Yoga ve Gestalt öğretileriyle, kendimi değiştirmek için değil, tam tersi daha fazla “ben” olabilmek için yürümeye devam ediyorum. Hem kendimin hem de bu yoldaki diğer kahramanların yoluna ışık tutabilmek, yaralarımızı birlikte dönüştürebilmek için yazıyorum.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale