Bugünün dünyasında krallıklar yok, bireysel olarak çok daha özgür bir dünyada yaşıyoruz. Özellikle ikinci dünya savaşından sonra toplumlar büyük değişimler yaşadı. Birey başkasının baskısından kurtulsa da bugün kendi yarattığı mükemmellik arayışında kendini baskılamaya devam ediyor. Yeni dünya, bir başarı ve performans toplumu dayatıyor. Kendimizi geliştirmek, bir şeyler yaratmak, özel ve farklı kılmak için durmadan çaba gösterirken, o anın içinde dikkatimizle var olmadığımızda, olana müdahale ettiğimizde Byung Chul Han ifadesiyle “aynılığın cehennemine” düşüyoruz. Birbirine benzeyen hikaye ve kişilerle durmadan tekrar eden çemberlerde yaşıyoruz.
Bugün aynılık cehenneminin yarattığı baskıya rağmen, fiziki olarak dünya negatiften daha pozitif bir görünüme evrildi. Eskiye göre adalet, insan hakları, hukuk gibi kavramlar bugün çok daha iyi bir noktada, gelecekle ilgili endişe taşısak da bu, sonra ki öğünü bulup bulmayacağımız kadar yakın bir gelecekle ilgili değil, hepimiz yırtıcı hayvanların olduğu ormanlarda değil, güvenle uyuduğumuz evlerimizdeyiz. Antibiyotikler, ilaçlar sayesinde hastalandığımız zaman ölümün kıyısına gelmeden iyileşebiliyoruz. Yaşamı kolaylaştıracak pozitif değişimler yaşadık. Gelir eşitsizliğine rağmen fark etmemiz gereken eski zamanlara göre hepimizin aslında çok daha lüks yaşadığı. Kahveyi içmek için çekirdeklerini toplayıp saatlerce öğütmeden, tek bir tuşa basarak içebiliyoruz. Acıktığımız zaman ava çıkmamız gerekmeden eve yemek siparişi verebiliyoruz. Hızlanan ve kolaylaşan yaşam, fiziki olarak bizi rahatlatsa da aynı konfor alanını duygusal dünyamıza sunmadı aksine artık çok daha fazla düşünecek vaktimiz var.
Zihin, evrimde öyle bir noktaya geldi ki, eğer onu eğitmezsem alakalı/alakasız her yerde dolaşabilir ve ben onun uğradığı her yeri gerçek sanabilirim. Bu kadar kolay kanmamın bir diğer sebebi de dijital çağın yarattığı hıza, zihnimin kolayca adapte olması. Zihin doğası gereği zaten hızlı ve daldan dala konan bir gezgin. Sosyal medya bu hızı tetikliyor, saniyeler içinde izlenen videolar, bir an bakılıp geçilen gönderilerle zihnime kısa zamanlı tatminler yaşatıyorum. Çoğu kişiden en çok duyduğum “kitap okumakta çok zorlanıyorum” oluyor çünkü kitap okumak uzun vade de bir tatmin sağlıyor . Zihin her daim kısa zamanda alacağı maksimum zevkle ilgilenir. Evde otururken 10 dakikalık bir boşluk anında elime kitap yerine telefonu alır ve hızlıca sosyal medyaya göz gezdiririm. Komik bir videoya denk geldiysem birkaç saniyede hemen gülümserim. Buradaki paradoksal zevk, zihin sürekli yaşadığı bu kısa tatminlerden dolayı, uzun vadede kendisi için daha faydalı olacak keyiflere sabır gösterememeye başlaması. Örneğin, bir müzik aleti çalmayı istiyorsam aylarca ve her gün 2 saat düzenli çalışmam gerekir. Bu keyif veren bir andan uzaktır. İsteğim izlediğim kısa video gibi hemen birkaç gün içinde o müzik aletini çalmak. Bu yeni bir şeyi öğrenmeye ya da deneyimlemeye sabır gösterememe hali negatifle kalamayan bir zihin modeli yaratır.
Sosyal medya sayesinde negatifi reddetme, olumsuzu saklama hali geliştiren birey, gözetlenme halini de artık kendisi talep eder. Hem de istediği şeyi istediği kadar sunma hakkı var. Bu durum sürekli bir olumluyu yansıtma çabasına dönüşür. Sosyal medya da iyi anların, keyif veren, güldüren şeylerin paylaşılıyor olması sahte bir şey değil, o da yaşadığımız anın kesiti belki sadece bir an iyi hissettik ve o anı paylaştık. Bu şekilde kullanılıyor olmasında bir problem yok, hatta acıların paylaştığı bir platforma dönüşse sanırım hepimiz kullanmayı bırakırız. Burada önemli olan iyiyi gösterip kötüyü saklama halinin sosyal medya ile sınırlı kalmadan, duygu dünyamıza da sirayet etmesi. Bu durum olumsuza, kötü hissettiğim anlara katlanamama kapasitemi arttırıyor. Örneğin hafta sonu için gittiğim bir tatilde havanın kapalı veya yağmurlu olması bütün hafta sonumun kötü geçmesine sebep olabiliyor. Oysa ki şehirden uzakta, sevdiklerimle, belki doğa içinde olmam zaten iyi hissetmek için yeterli. Ama dikkatimi durmadan havanın kötü olmasına verirsem yani tek bir olumsuzluğa dahi katlanamazsam muhtemelen o hafta sonundan bana kalan tek şey kötü hava olacak.
Mindfulness her şeyde iyi bir şey bulma hali değildir, olanı her açıdan görme kapasitesi geliştirmektir. Olumsuzu bir bütün haline getirmeden anın parçası olarak yaşamaktır. Hava kapalı değilmiş gibi yapmak değil, hava kapalı aynı zamanda şu an evde olacağıma nefis bir doğadayım demektir. Gündelik hayatta olumsuz bir düşünceyi aklımdan geçirdiği an “aynı zamanda” kalıbını kullanarak, o anın içinde iyi hissettiren bir şeyden destek alabilirim. Bu yaşamımı oldukça pozitif eğilime götürecek bir pratiktir.
Yaşam Tao’nun dengesinde zıtlıklarda var olur. Kötü dediğim şey aslında iyinin dengesidir. Sınırsız bir kötülük ya da sınırsız bir iyilik hali yoktur. Neşe yaşadığım an, acıyı da içeri davet ederim. Yaşam bu diyalektif gerilimde canlılığını korur. Olumsuzluk sınırlarımızı belirler, ilişkilerdeki mesafeyi ve canlılığı bu olumsuzluk hali korur. Kırılganlığı yaşadığımız olumsuz deneyimler yaratır ve insan ruhu kırıldığı yerden güçlenir. Bir şeyi yok edersem zıttını da yok ederim. Byung Chul Han “Uzaklığın ortadan kaldırılması daha fazla yakınlık yaratmaz, aksine onu yok eder. Bir mesafesizlik hali yaratır.” der. Acıyı yok ettiğim zaman neşenin de bir önemi kalmaz. Hep neşeli ve mutlu olma hali olumlu gibi gözüken bu duyguyu zıttı reddedildiği için artık nötr bir duygu haline getirir. Yaşam her duygu ve her halin bütünselliğinde olursa dengede ve tatminkar olacaktır.
İlginizi çekebilir: Geçmişte ya da gelecekte gezinen zihin mutsuzdur, asıl olan ‘an’dırGeçmişte ya da gelecekte gezinen zihin mutsuzdur, asıl olan ‘