X

Bırakın çocuklar çocuk kalsınlar

Geçen hafta sonu katıldığım teknoloji çerçevesinde ilerleyen bir etkinlikte, genelde öğretmenlerden oluşan konuşmacılar tek tek sahneye çıkıp da başarı hikayelerini anlatırken, ben masada koyulaşan sohbete dalmıştım. Birden kulağıma çalınan bir ‘çocuk’ sesiyle irkildim, tekrar sahnenin bulunduğu yöne bakma ihtiyacı hissettim. Ses çocuktu da ağzından dökülen kelimeler, jestler, mimikler ‘kocaman’dı.

Görüntü “Ben en fazla 12’yim” derken, olunan, olunması istenen yaş 32 idi neredeyse. “Ben, ben, ben…” diye başlayıp,’-ım, -im’ iyelik ekiyle perçinlenen ve “siz de” diye devam eden cümleler tüm salonu kapladı bir süre sonra. Bu durum ‘vay be, ne akıllı çocuk’ izlenimini yaratmaktan ziyade, üzüntüye neden oldu; çocukluğunu yaşayamadığını, şu anda adeta başka bir yaşın olgunluğuyla hareket ederken gerçekten o yaşa geldiğinde neler yaşayabileceğini düşündürdü bana. Üzüldüm. Çok görmeye başladım ben bu çocuklardan; büyümüş de küçülememiş, direkt büyümüşlerden.

Ters köşe yaptım sanki azıcık size, değil mi? Uplifers’ın  ‘koşu yazarı’nın sayfasında ne işi var bu satırların diye mi düşündünüz yoksa?

İşi var, hem de öyle bir işi var ki…

Pek çok kişi benim 35 yaşımdan sonra koşmaya başlamama şaşırıyor. Oysa ne var ki bunda? Yaşın ne önemi var? Önemli olan içimizde bir yerlerde hep o çocuksu ruhu koruyabilmek değil mi? Çocukça bir merakla keşfederek öğrenmek, yeri geldiğinde hata yapmaktan korkmamak, bunun keyfine varmak değil midir hayat?

Bunun için de gerçekten çocukluğu yaşamak, oyunlar oynayıp düşüp kalkmak, akranlarla birlikte takılmak, çocukken “çocuk” olduğunu bir an bile unutmamak lazım. Belirli bir yaştan sonra kaç yaşında olduğunuzu unutmak ise opsiyonel ve dahi mutluluk verici.

Yarın 23 Nisan… Bir kez daha dönüp bakalım mı çocuklarımıza, çevremizdeki çocuklara, yeğenlere, torunlara… Çocukluklarını yaşıyorlar mı gerçekten; yoksa düşüp bir tarafını kıracak diye roller blade’e binemiyor, üşütmesin diye buz pateni pistine uğrayamıyor, çevresi gecekonduyla dolu hiper akıllı, süper lüks sitenin içinde “Nerede binecek ki” denerek bisikletle tanışamıyor mu?

Eğer şimdi bunları yapamıyorsa, ilerleyen yaşlarda yaptığında ona “deli” demeyin olur mu? Çocukluk içimizde. Zamanında yaşarsak ne ala, yaşayamamışsak da hâlâ geç değil.

Hepimizin 23 Nisan’ı şimdiden kutlu olsun.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Kıvanç Ergun: Kıvanç Ergun bugün bisikletin tepesinde, yarın ormanda çamurun içinde… Harekete, iyilik peşinde koşmaya doyamıyor, başkalarına çılgınca gelen şeyleri yapmaktan inanılmaz keyif alıyor. İflah olmaz bir spor tutkunu olan Kıvanç, ‘yükseklerde’ yaşamanın, hayattan keyif almanın yolunu sporda bulmuş ve her gün yeni alanlara kayıp, kendini bilinmezlerde kaybetmekten hiç ama hiç çekinmiyor. Yaşını başını almış ama adrenalin söz konusu olunca kendini alamıyor, aktiviteye dalıyor. 2013 İstanbul Maratonu’nda ilk maratonunu (42 km), 2014'te Frig Vadileri'nde ilk Ultra Maraton’unu (60 km) koştu. Ulaşım aracı olarak bisikleti kullanıyor ve bisiklet kullananların sayısını kültürel gelişmeyle eşdeğer tutuyor. Yazdığı yazılarda sınırları nasıl zorladığından, deneyimlerinden bahsederken, bir yandan da hareket etmemek için yaratılan bahaneleri çürütmekten büyük keyif alıyor. Yardımseverlik koşusunun Türkiye'de tanınmasını sağlayan Adım Adım Yardımseverlik Platformu'nda Marka ve İletişim Koçluğu görevini yürütürken, aynı zamanda TOG'un AA içindeki STK Sorumlusu ve gönüllü koşucusu olarak da devam ediyor yaşamına... Fotoğraf konusunda fena değildir, takip etmek isterseniz: instagram/kiverg
İlgili Makale