En büyük hayallerinden biri toplumlara konuşmakken, çılgınlarca sahne korkusu olan bir mükemmeliyetçinin Tedx’e hazırlanış sürecinden inciler okuyacaksınız birazdan. “Aradığın hazine içine girmekten korktuğun mağarada bulunur” diyen Amerikalı yazar Joseph Campbell’ın sözünü arkama alaraktan atıverdim kendimi sahneye.
Süreçten çok sonuca odaklananlar bu satırları okur mu? Teklifi aldıktan ve sevinç çığlıkları attıktan hemen sonra, konuşmanın biteceği anın hayalini kurmaya başlamıştım bile. Ne kadar da mutlu ve tatmin olacaktım. Bu halimi fark edince hayatımda ilk ve tek kez “ilk sahne” deneyimim olacağını hatırladım. Ve sonucu bir kenara bırakıp sürece teslim olma kararı aldım.
Başlığına “Samimiyet Cesaret İster” dediğim halde, ilk adımım işi mükemmel yapma çabasına girmekti. En büyük hayallerimden biri ya, her şey kusursuz olmalıydı. Halbuki başlığına samimiyet dediğim bir konuşma en güzel, mükemmel durma çabasını bırakarak yapılabilirdi. Çünkü samimiyeti seçtiğimizde kusurlar, korkular ve diğer insani duygulara da alan açıyoruz, dolayısıyla mükemmelliğin zıttı bir hale bürünüyoruz. Mükemmel iş çıkarma çabasını bırakmak benim hayattaki en zor sınavlarımdan biri. Hayatımın çok uzun bir kısmı kırılganlıklarımı açarsam güçsüz duracağımı sanarak geçti. Yetersizlik hissimi gizleyeyim diye mükemmellik maskesi taktım. Her şeyi kusursuz, eksiksiz yapar, mükemmel bir iş çıkarırsam eleştirilmeyeceğime, takdir edileceğime ve dolayısıyla sevilip sayılacağıma inandım. Sonraları anladım mükemmelliğin aslında bir illüzyon olduğunu.
Daha önce hiç sahne deneyimim olmadığı için hazırlanış sürecinde bana ne öneriliyorsa onu yaptım. Önce konuşma metnini kağıda döktüm. Kendi üzerimden hikayelerle süsledim. İlk prova zamanımız geldi çattı. Çok güzel yorumlar da aldığım halde kafamdaki tek düşünce “geliştirilebilecek” yönlerimdi. Kendi hikayemi çok uzun tutmuştum, kısaltılmalıydı ve biraz daha genele vurulmalıydı, hatta veriler verilmeliydi. Daha konuşma tadında olmalıydı, benimki biraz sohbete kaçıyordu. Çok yeni ve dolayısıyla kendimi epey yetersiz hissettiğim bir alan olduğu için aldığım yorumları hemen uygulamaya koyuldum.
Ama olmadı. Teker dönmedi. Ve ben prova bile yapamaz oldum. Bana önerdikleri gibi metni yazdığım anda ona bağımlı hale geldim. Notlarıma bakmadan konuşmayı yapamaz oldum. Metne, yani bilgiye bağlı kalmak güvenli ve konforlu hissettiriyordu ama konuşma esnasında ağzımdan spontane dökülebilecek kelimelerin önüne geçiyordu. Konuşmam sohbet tadında olmazsa kendi hikayem, yani kendi deneyimim üzerinden anlatmazsam konuşan ben olmaktan çıkıyordu. O yorumu dinlersem Tedx standartlarına uyumlu bir iş çıkaracaktım ve belki daha çok sevilecekti. Ama ben olmayacaktı.
Ve ben en nihayetinde samimiyeti seçtim. Gelen yorumlardan bir tek, tane tane konuşma önerisini koydum cebime. Tam kendim olma rahatlığında değildiysem de elimden geldiği kadar “olduğum kadar”da kalmaya baktım. Sevilmeme, beğenilmeme riskime rağmen… Her birimiz o kadar biriciğiz ki! Hepimizin güçlü olduğu yanları bambaşka. Birine yarayan diğerine yaramazken, genelleme yapmak ne kadar da yanlış.
Diyeceğim o ki kalıba sığmayalım, kitabına uymayalım. Varsın daha az kişiye ulaşalım. Ama bizden olsun. Bütün kusurlarıyla, garipliğiyle… Samimiyeti ve şahsına münhasırlığıyla…
Umarım size kendinizi aynalarım ve kendinizden bir parça bulursunuz. Keyifle izlemeniz dileğiyle…
İlginizi çekebilir: Yalandan pozitiflik vs. öz şefkat: İyi hissetmek için kendinizi kabul edin