Bir su terapisi hikayesi: Dönüşümümü tamamlarken tanrının hediyesiyle karşılaştım
Su terapisinde 3. günüm. Aslında dinlenmek için inziva diye gittiğim bu kamp bana suda rehber olmam için bir fırsatmış. Bugünü sabırsızlıkla bekliyordum: “Doğum Seansını.” Suyun altında çıkacağım bu yolculuk için inanılmaz heyecanlıyım. Sabahtan beri hiçbir şey yemedim ama aç değilim. Çünkü tüm hücrelerime kadar sevgi ve aşkla doluyum. Şükürle harmanlanıyorum. Ama öyle sözde değil. Kalpte. Damarlarımda dolaşan kan gibi. Dokularıma dolan nefes gibi. Yenileyen, şifalandıran ve alan açan…
Cansu ile eşleştik seans için ama öncesinde kakao seromonisi. Müzik, ritim, grup, ortam her şey muazzam. Yemyeşil ağaçların arasındayız. Arkada harabeler, yaşanmış onca deneyimin enerjisini, ataların bilgeliğini, çığlıklarını, savaşlarını, yaşam mücadelelerini, şifa yöntemlerini en derinden hissediyorum. Hayvanların sesleri kulağımda çınlıyor. Muhteşem bir kakao kokusu her bir yanı sarmış durumda. Ara ara zihnime kaçıyorum. “Kontrolü bırakma, güçlü dur” diyen sesi sürekli ehlileştirmeye çalışıyorum. Ona diyorum ki “Güvenli bir ortamdasın. Burada yargı yok, kıyas yok. Rahatla ve akışa güven.”
Açılış konuşması yapılıyor. Kakaonun kalbi açtığını söylüyor eğitmenler. “Benim de niyetim bu değil miydi zaten?” diyorum kendi kendime. Sadece sevgi. Ama gerçek sevgi. Saf sevgi. Ayırmadan güçlüyü-güçsüzü, başarılıyı-başarısızı, doğruyu-yanlışı, güzeli-çirkini, zengini-fakiri… Hepsiyle bir bütün olarak sevmek kastım.
La ilahe illallah kulağımda titreşiyor. Frekansına yükseliyorum. Öncesinde bir mantrayla birleşiyor belki de dünyanın en kutsal sözleri. Düşünsene tüm dillerin, dinlerin ötesinde her şeyin birleştiği o an. Sevgiyle buluşuyoruz.
Mucizeydi gerçekten. Çok değerli, çok özel ve muazzam.
Sonunda suyun içindeyiz.
Doğum anım çok zor olmuş. Boğazıma kordon dolanmış.
Ben ve annem yemyeşil olmuşuz ve nefessiz kalmışız. Aslında mucizem ve yaşam amacım böyle başlıyor. Yüzlerce, binlerce insanın nefesini açan, rehber olan bu insan dünyaya nefes alamayarak geliyor. Yaşamın şifresi de burada yatmıyor mu?
Her olumsuz gibi görünen deneyim aslında bir fırsat, bir yol, bir seçim henüz göremesen de.
İnsan sonradan anlıyor.
Hayatına giren biri neden girmiş?
Hayatında çok değer verdiğin biri hayatından neden çıkmış?
Çıkarken sana nasıl bir hediye sunmuş?
Hayatına giren acı bir deneyim sana neler katmış?
Ya da aldığın bir eğitim, gördüğüm bir görüntü, duyduğun bir söz…
Hepsi bir rehber, bir mucize ve bir katkı.
Gelelim havuz seansına. Çok zor olacağını düşünmüştüm. Çünkü yıllarca boğazıma dolanan kordonla, yaşama gelmek istemeyişimle, aidiyet duygumla, alerjimle, durmayan geniz akıntımla, yeniye adım atmaya çalıştığımda uyanan faranjitimle savaşmıştım yıllarca. Ama dönüştürmüşüm. Bugün buraya aslında savaşın tamamen bittiğini fark etmeye geldim.
Anneme, Yaradan’a tekrar tekrar teşekkür ettim. Sonrasında Tanrı’nın hediyesiyle karşılaştım. Teşekkürümü duymuş olacak ki sarı ve muazzam desenleri olan bir kelebek ve küçükken bu satırları okuduğumda ilahi aşka ait olduğunu anlamasam da şu anda yüzde yüz anladığım, kalbimde hissettiğim, şükrettiğim bu satırlar:
“Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni
Aşkın aşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni”
Yunus Emre
İlginizi çekebilir: Kalbinde sevgiye yer açabilmen için birkaç ipucu