Cevap konusunda pek sıkıntı yaşamamış olmalısınız. Evet, doğru bildiniz; Urfa ya da Şanlıurfa. Bendeniz ilk defa bir yarışmada kupa aldım, birincilik madalyasını boynuma taktım, para ödülünü kaptım, bir de isot kazandım. İyi ki gitmişim de katılmışım 3. Şanlıurfa Yarı Maratonu ve 10km Koşusu’na.
Geçen senenin acısı itinayla çıkartılır.
Hafta sonu birkaç arkadaşımla birlikte Şanlıurfa’daydık. Sözde koşmak için gitmiştik oraya ama elbette bambaşka planlarımız da vardı. Halfeti’yi görmek bunlardan biriydi sadece. Geçen seneki ziyaretimiz sırasında koşmayı aklının ucundan geçirmeyerek sadece yemeye odaklanmış arkadaşlarımız nedeniyle oradan oraya sürüklenmiş ve yarıştan önce helak olup, nasıl uyuduğumuzu bilememiştik. Ahdımız vardı; bu sene daha erken gidip, geç dönecek, görmediğimiz yerleri görüp, koştuktan sonra gönlümüzce yemek yiyebilecektik. Gördük ve yedik… Aferin bize.
Sular altında bir kent: Halfeti
Şu bir gerçek ki diziler olmasa tarihimizin bir parçası olan şehirlerden, beldelerden, eserlerden hiçbir şekilde haberimiz olmayacak; o derece alakalıyız yani geçmişte yaşananlarla, coğrafyamızla. Halfeti’nin tanınmasına, tanınıp gelişmesine, gelişip daha da güzelleşmesine katkısı olan son dizi Kara Gül. İyi ki gitmişiz de görmüşüz orayı. Yolunuz düşerse Başkanın Yeri’ne uğramayı ve Fırat Nehri sularında tekne gezintisi yapmayı ihmal etmeyin.
Yediklerimiz, içtiklerimiz bizim olsun, gelelim koşuya…
Ertesi günkü yarış nedeniyle Cumartesi günü pek ağır yemekler yememiş olsam da gecenin bir yarısı beni tuvalete koşturan karın ağrısıyla uyanmaktan kurtulamadım. Gün doğana kadar kaç kere uyandım bilmiyorum. Sabah midemde dolaşan minik yaratıklarla uyandım. Çığlık atıyor, oradan oraya koşturuyorlardı sanki. Olsun fark etmezdi, koşacaktım yine de. Ben pek kararlıydım ama kararlı olmak yetmiyordu. İlk defa böylesine bir yarışa katılacak olan bir arkadaşım da aynı dertten, hatta biraz daha şiddetlisinden muzdarip olduğu için otele dönmek zorunda kaldı yarış başlamadan. Oysa pek keyifli, davullu, zurnalı, halaylı başlamıştı gün…
O zifti sanki ciğerlerime boşalttılar.
Koşu başladı; henüz çok az yol almıştık ki keskin bir asfalt kokusu giriverdi burnumdan ve ilerledi boğazıma doğru. İşte tam o anda olanlar oldu; biricik parçam faranjit yine uyarılmış, nefes almakta zorlanır hale gelmiştim. Koştuğumuz yolun ters istikametindeki asfalt yenileniyor ve sıkı bir yokuşu çıktığımız noktada çalışmalar hala devam ediyordu. Belli ki bizlerin iyiliği için başlatılmıştı bu çalışmalar ama ah o faranjit yok mu o faranjit… Bittim ben, defalarca kez savaştım kendimle ambulansa binip de “Hastaneye çek!” dememek için. (Karar verdim çözeceğim bu faranjit işini. Tıp çözemedi 20 senedir, zaman alternatif tıbbı deneme zamanıdır. )
Bir süre sonra geldi aklıma kafamdaki buff’ı indirip ağzımı, burnumu kapatmak ama iş işten geçmişti çoktan. Yokuşu çıkmak için inanılmaz bir çaba gösteren engellilerin ve down sendromlu Ahmet’in ne kadar canla, başta yarıştığını gördükten sonra atıverdim bir kenara kendi derdimi. Onlarla aynı ortamdaysam tüm bahaneleri kovmalıydım hem kafamdan hem de vücudumdan. Bir şekilde bitirdim 21 km’yi, şekillerden şekil beğenerek.
Sonrası malum…
Koşu sonrası yine yemece, yerel güzelliklerke tanışmaca, gezip, tozmaca, mırra ve menengiç içmeceden ibaret.
Organizasyonda emeği geçen herkese teşekkürler…
Not: Güvenilir kaynaklardan aldığım habere göre önümüzdeki sene değişecek olan parkurla birlikte koşu daha da eğlenceli bir hale gelecekmiş. Bakarsınız hep birlikte gideriz.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.