Gözleri kedileri gördükçe, besledikçe, gülen bir teyze; Gülen Teyze… Arkadaşımın komşusu, annesinin arkadaşı Gülen Teyze’yle Bodrum macerasında bir olan güzeldir hikayesi…
Çocukluk arkadaşlarımla Bodrum’da görüşeceğiz, onların evlerinde kalacağım sanırken hiç tanımadığım ve üç gün, üç gece boyunca evinde misafir olduğum Gülen Teyze’nin hikayesine hazır mısınız?
Bodrum’daki depremde evinde yalnız olan ve çok korkan Gülen Teyze arkadaşımdan geleceğimi öğrenince, onda kalmam için ısrarcı olmuş. Hiç tanımadığım birinin evinde kalmaya alışkın değilim desem yalan olur. Daha önce Hindistan’da Alman Monica’da, Peru’da Arda’nın Vamos Evi’nde, hatta on sekiz yaşlarında İngiltere’de hiç tanımadığım bir ailenin yanında kalmıştım. Ama onlarda, ücret karşılığında kalacağımı önceden biliyordum. Gülen Teyze’de kalacak olmam epey sürpriz oldu.
Arkadaşım aslında bana “depremden korkan komşularının evinde kalmak ister miyim?” diye sormadı. O da akışta gelene kabul verebilmek için elimden geleni yaptığımı bildiğinden hem komşusunun hem de benim rahat edeceğimi düşündüğünden iyi niyetiyle böyle yapmıştı. Eski Hande olsa; “biri benim adıma karar alıyor, emrivaki yapıyor” diye kıyameti koparırdı. Kendimin bile şaşırdığı bir sakinlikle hiç tanımadığım birinin evine geçerken “olan güzeldir, bunun da bir hikmeti vardır” diyebildim. Gönül rahatlığıyla, bunu dedikten sonra Yalıkavak’ın en güzel manzaralı evlerinden birine, melek biblo ve aksesuarlarıyla süslenmiş odaya konuk oldum. Bir düşünce kalıbımın kırılmasıyla birlikte “olan güzeldir” diyebilince harika bir hediye aldım.
Depremin bile hikmeti var. Deprem olmasaydı Gülen Teyze korkmazdı. Benim geleceğimi duyunca “bende kalsın, ben de böylece yalnız kalmam” diye ısrarcı olmazdı. Hiç tanışmazdık.
Regresyon yönteminin vesile olmasıyla deprem korkusunun ardında bambaşka bir şey çıktı. Deprem korkusunun ardında aslında on iki yaşlarındayken kaybettiği annesine olan özleminin ve annesinin ölümünün derin kederi olduğunu fark ettik.
Dinlenerek rahatça uyuduğum ilk gecenin sabahında, Gülen Teyze salondaki koltukta oturuyordu. “Rahat uyudun mu?” diye sorarken ben çok rahattım ama o tedirgindi. Bir anda sabah sohbetimiz, deprem korkusu için benim ona regresyon yapmama dönüştü.
Bilinçaltının hatırlattığı ilk olay yedi yaşındayken yan evden gelen şangır şungur kırılan cam sesleri ve annesinin Gülen’i kucağına aldığı gibi evlerinin dışına çıkmasıydı. İlk deprem deneyiminde şok vardı. Annesinin kucağında güvende hissettiğini söyledi. “Annen nasıl?” diye sorduğumda “çok sakin, rahat, paniği yok” dedi. Bu olayda annesinden üzerine aldığı bir korku yoktu ama iç sesim “başka bir şey var” diyordu. İç sesime güvenerek “Annen ne zaman öldü?” diye sordum. “On iki yaşımdaydım” dedi ve gözlerinden yaşlar sel olup aktı.
Gülen Teyze evde annesiyle birlikteyken kalp hastası olan annesi aniden rahatsızlanıyor. Ne yapacağını bilemeyen, çok korkan ve panik olan Küçük Gülen akrabalarına seslenip yardım istiyor ama anne hastane yolundayken vefat ediyor. Halasına alınan Gülen ona bir şey söylenmese de annesinin öldüğünü anlıyor. Küçük kız annesinin ve annesinden altı ay kadar önce vefat eden babasının ölümünün acısını, üzüntüsünü yıllarca içinde tutuyor. On iki yaşında yaşadığı bu arka arkaya iki büyük travma için bugüne kadar kimseden destek almıyor. Yaşananlardan dolayı şok olması ve ifade edilmemiş duyguları yıllardır içinde tutuyordu. Ta ki deprem olana, bastırılan duygular fışkırana ve o alana isteyerek, hissederek bakana kadar…
EFT (emotional freedom tecnique / duygulardan özgürleşme tekniği) uygulayarak Küçük Gülen’in duygularına tercüman olunca hiç söylemediği şeyleri ilk kez ifade etti. “Yalnızım, çok yalnızım, kimsem yok. Ne annem var ne de babam… Kimsem yok! Yalnızım!” derken acı duygusu göz yaşlarıyla seller gibi boşalıyordu. Ağlamak ve küçük kızın duygularını ifade etmesi şifa oluyordu. Enerjisi değişiyordu.
Gülen Teyze’yi korkutanın deprem olmadığı, depremin sadece geçmişten gelen olayların sıkışmış duygularını tetiklediği ortadaydı. Regresyonun açığa çıkardığı, farkındalıkla birlikte bilince gelen anılar ve duygular dönüşüyor, şifalanıyordu. Buzdağının altı ve üstü bilinçaltının derinliklerini anlatan muhteşem bir metafordur.
İhtiyacımız olan, samimi bir talebimiz olduğunda hem de hiç tanımadığınız birinin vesile olmasıyla gelebiliyor. Allahtan… Her şeyin bir sebebi, bir hikmeti var! Depremin bile…
Diyelim ki yeryüzü bir manada vücudumuzu, manyetik alanımızı temsil ediyor ve bu alanda, vücudumuzda biriken duyguların enerjisi depremle boşalıyor. Böylece; yeryüzü ve vücudumuz rahatlıyor, sakinleşiyor. Hiç böyle algıladınız mı? Hiç böyle düşündünüz mü? Nasıl bakarsanız öyle olur. Güzel bakalım “olan güzeldir” diyelim.
Teşekkürler Gülen Teyze hem misafirperverliğin hem de vesile olduğun farkındalıklar için minnettarım. Çok şükür, teşekkür…
Sevgilerimle…
İlginizi çekebilir: Bir regresyon seansı hikayesi: Başımı öne eğdirme kızım
Yazarın diğer yazıları için tıklayın.