X

Bir psikoterapistin rüya üzerine düşünceleri

Rüyalar hep çok ilgimi çekti. Eskiden beri içeriğinde hep mistik bir şeyler aradım. Acaba derdim “geçmiş hayatıma” dair bir şeyler görüyor olabilir miyim? Ya da bu rüya beni geleceğe dair uyarıyor olabilir mi? Bugün hala gördüklerimi yaşayacağıma inandığım anlar var. Biri bana metafizik olaylardan bahsettiğinde, her türlü mantıklı açıklamayı getirebilmeme, mistik savları geçmişte yapılmış ve yapılmakta olan gözlem ve çalışmalarla bertaraf etmeyi gayet iyi başarabilmeme rağmen, kendimle baş başa kaldığım anlarda rüyalarımın bana, benim dışımda güçlerden veya bu zamanın dışından bir yerden bir mesaj iletmeye çalıştığını düşünmek inanılmaz bir haz verir bana.

Psikoterapist kimliğimle bugün hala iki yanım var: Biri bilimsel ve her şeye açıklama getirmeye çalışırken, bir diğeri de hayalperest ve metafizik güçlere inanmakta ısrar eder. Burada iki ayrı kişilikten bahsediyormuşum gibi dursa da öyle olduğunu hiç düşünmedim. Bu tür çelişkiler, daha ziyade insan olduğumuzu gösterir. Yaşam bize çelişkilerle ve çelişkilere rağmen, onlardan anlam çıkarmaya çalışarak yaşamayı öğretiyor.

Aslında isteğim rüyalardan bahsetmek. İlginizi çekiyorsa rüyalar şayet, amacım sizi bu konuda biraz düşündürmek, aynı zamanda kafamın içindekileri de yazıya dökmek. Böylece başlıyorum…

Benim için rüyalar, anlamadığım bir şeyin peşine düşmemi ve verdikleri tüyolarla iz sürmemi isteyen oyunbaz cüceler gibi. Anlamak istiyorum. Nasıl ortaya çıktıklarını, ne anlatmak istediklerini, ne göstermeye çalıştıklarını merak ediyorum. Ve ben isem o cüceler, kendimden sakladığım neyi kendime göstermek istediğimi merak ediyorum. Freud’a göre rüyalarımız bizim bildiğimizi bizden saklar. Yani ne olup bittiğini fark etmemizi istemez aslında. Aksine anlamayalım ister.

Eğer fark edecek olursak baş etmekte zorlanacağımız anılarımızı oldukça profesyonel bir şekilde senaryolaştırır. Bu senaryolar çok barizdir, çoğu zaman anında anlam çıkarabileceğimiz hikayeler oluştururlar. Böylece biz anlamı bulduk sanırken, bizi derinden sarsacak anılar saklı kalmaya devam eder. Hedef şaşırtmış ve günlük hayatımıza yakın bir senaryoyla asıl olguyu görmemize engel olurlar.

Her rüyanın günlük hayatla bu kadar ilgili olması ve aynı anda bir o kadar fantastik ve uzak olması hala şaşırtıyor beni. Mutlaka rüyanızda manava gidip domates biber almak gibi gündelik sahneler yaşamışsınızdır. Sonra başka bir gün ejderhalarla savaştığınızı, oradan oraya uçtuğunuzu görüverirsiniz. İkisi de rüya işte. Bazı sabahlar kalkıp birine anlatmak için heyecan duyduğunuz rüyalar vardır. ”Acayip bir rüya gördüm, anlatayım mı?!” diye fırlayıverirsiniz yatağınızdan. Bir de o saçma rüyalar. ”Saçmasapan bir rüya gördüm” deyip unutmayı seçtikleriniz vardır. Saçma bulduğumuz rüyalarımızın niye saçmadır mesela ya da anlamlı bulduklarımızın anlamlı olduğuna nasıl karar veririz?

Freud bu konuda bizim yerimize bol bol düşünmüş. Sonra Mezopotamyalılar, Mısırlılar ve Yunanlılar da oldukça fazla düşünmüşler bu konu üzerine. Rüyaları acayip, mistik, anlamlı ya da anlamsız bulan, ötesinde berisinde değerli bir şeyler olduğunu fark edenler M.Ö 2500 öncesinde yaşamış ve ölmüş olan insanlar. Yani ben ve benim gibi düşünen sizler uzun süredir yalnız değiliz.

Antik çağlarda savaşa çıkmadan önce rüyasında dikkatli olması gerektiğine dair semboller gören imparatorlar, rüyalarını savaş öncesinde belli önlemler alacak kadar ciddiye alırmış. Sırf bu yüzden çıkartma yapacakları günü değiştirenler bile olmuş. Bazı bilim insanları da aylarca çalışıp bulamadığı formülü rüyasında görüp, sabahında problemi finalize etmiştir. Ben günümüzde de buna dair deneyimler duyuyorum. Zamanımızda beyin üzerine yapılan çalışmalar ışığında bu gibi durumlara bazı bilimsel açıklamalar getirmek mümkün. Ama ben bende uyandırdığı mistik histen bir türlü kurtulamıyorum. Sanırım kurtulmak da istemiyorum.

Şimdiye kadar çok rüyamı yazıya döktüm, rüyalarım üzerine çok kafa yordum. Kendime dair, kendimin bile bilmediği, daha doğrusu bildiği ama bildiğini bilmediği çok hikayeyle karşılaştım. O kadar çok hikaye vardı ki orada. Şifre koyucu da bendim, şifreyi çözen de. Bununla karşılaşmak bile kendime dair çok şey söyledi.

Terapi seanslarında danışanlarım rüyalarını getirdiğinde, bir çocuğa içinde ne olduğunu bilmediği koca renkli bir kutu verilmiş gibi heyecan duyuyorum. Bir an önce o kutuyu açıp içinde neler var diye bakmak istiyorum. Danışanımın rüyasıyla temas ettiği, gördüğünde bazen gözlerinin ışıldadığı bazen de göreceğini anladığı anda görmemeyi seçtiği o anları merakla izliyorum.
Nasıl bir dünyaya sahip? Gökyüzünü mavi mi görüyor yoksa gri mi? Orada ne var her seferinde aynı merakla araştırıyorum. Kendi rüyalarımı da sonraki sezonu henüz gelmemiş dizi gibi bekliyorum. Yine kendimden neler saklıyorum acaba?

Psikanaliz biliminin kurucusu ve nörolog olan Sigmund Freud’un ilk rüya analizi, gördüğü bir rüya sonrasında gerçeklemiş. Çalışmalarına ışık tutan bu rüya ”Irma’s Injection” olarak geçiyor…

Bundan 5 sene önceydi. Viyana’da gittiğim bir eğitimde bizi Freud’un bu rüyayı gördüğü otelin bulunduğu tepe olan Am Himmel’e götürmüşlerdi. Burası Viyana şehir merkezinden bir saat uzaklıktaydı. Viyana’dan Am Himmel’e giderken üzüm bağlarından ve tepelerin yamaçlarındaki yemyeşil çayırlardan geçtiğimizi hatırlıyorum. Tepeye çıktıkça Viyana uzakta kocaman bir köy gibi görünüyordu. Freud 1895 yılının Haziran ayında bir at arabasıyla aynı yoldan geçerek kalacağı otelin bulunduğu Am Himmel tepesine ulaşmış. Bugün o otel yerinde yok ancak orada geçirdiği gece Freud, işte bu rüyayı görür ve gördüğü bu rüya sayesinde rüyaların, rüyayı gören kişinin uyanık günlük hayatı ve psikolojisi üzerine doneler barındırdığını ve bu minvalde rüyaların incelenebileceğini ve hatta ”rüyaların temelinin gizli bir arzunun doyurulması olduğu düşüncesini” geliştirir.

Freud’un kendine ait olan bu rüyasını anlattığımda, rüyaların ne şekilde konuştuğu, nasıl saklandıkları veya nasıl ifşa oldukları daha anlaşılır olur diye düşünüyorum.

Freud 1895 yazı boyunca İrma adında bir hastasıyla ilgileniyormuş. Hastası için çare arayan Freud en sonunda kendisi için bir tedavi önermiş. İrma tedaviyi istememiş. Ancak bir süre sonra meslektaşı ile birlikte İrma’yı kontrol etmeye gittiklerinde, İrma’nın çok az gelişme katettiğini, ancak pek de iyi olmadığını görünce, o gece “Irma’s Injection” olarak literatüre kazınan rüyayı görmüş. Rüya şöyledir…

Freud geniş bir balo salonundadır ve bir sürü davetlisi vardır. Bu davetlilerden biri de İrma’dır. Onu görünce bir köşeye çekip henüz kabul etmediği tedavisiyle ilgili konuşmak ister ve ona şöyle der: “Eğer ağrıların devam ediyorsa bu senin hatan.” İrma da ona: “Şu an boğazımın, kaslarımın ve midemin nasıl ağrıdığını bilemezsin, boğuluyorum!” diye cevap verir.

Freud bu cevap karşısında paniğe kapılır ve İrma’nın yüzünü soluk görünce, organik bir sebebi gözden kaçırıyor olabileceğini düşünür. Böylece İrma’nın boğazını kontrol etmek için onu cam kenarına götürür. Ancak İrma inatla ağzını açmak istemez. En sonunda açtığında ise Freud, İrma’nın dişleri arasında kocaman bir dolgu ve başka bir yerde de bazı kıvrımlar üzerinde geniş beyaz gri kabuklar görür.

Bunun üzerine Dr. M’yi arayıp muayeneyi tekrarlamasını ister. Dr. M muayeneyi gerçekleştirir ve durumu onaylar. Dr. M rüyada, olduğundan farklıdır. Mesela yüzü soluktur, sendeleyerek yürümektedir ve tıraş olmuştur. Sonrasında bir anda arkadaşı Otto’yu da hastası İrma’nın hemen yanında görür. Yine arkadaşı olan Leopold da konsültasyon yapmaktadır ve o da İrma’nın sol omzunun derisi hakkında yorum yapar. Dr. M de “Bunun bir enfeksiyon olduğundan şüphe yok, ancak ne olursa olsun toksinler atılacaktır” der.

Freud da enfeksiyonun kökeninin farkında olduklarından ve arkadaşı Otto’nun kısa bir süre önce ona gerekli enjeksiyonları yaptığından bahseder. Sonrasında “Belki de enjeksiyon dikkatsizce yapıldı, belki de şırınga yeterince temiz değildi!” diye düşünür. Rüya tam da bu noktada son bulur ve Freud uyanır uyanmaz rüyasını kaleme döker ve en ince ayrıntısına kadar analiz eder.

Freud, güncel olmasından ötürü bu rüyasının diğer rüyalardan daha özel bulmuştu. Ona göre bir gün önce yaşadığı olaylar bu rüyanın başlangıç noktasıydı. Bunun üzerine gerçek hayatından, eş, dost, hasta her bireyi rüyasında gördüğü insanlarla eşleştirdi. Yani rüyasında gördüğü bu insanların gerçek hayatındaki insanlarla ilişkili olabileceğini fark etti ve bu minvalde rüyasını yorumlamaya başladı.

Freud bir süre önce tedavi ile ilgili verdiği karardan oldukça memnun ve emindi. İrma’nın henüz iyileşmemiş olmasına ve tedaviyi reddetmesine rağmen hata yapmış olabileceğini kabul etmeyi düşünmedi bile ve bu duygu ve düşüncelerini zihninin derinliklerine itti.

Ancak rüya gösterdi ki, Freud aksi yönde ihtimalleri bilinçli olarak düşünmese dahi, suçlu olduğuna dair hisler zihninde bakiydi ve gece gözlerini kapatıp rüyalar ortaya çıktığında yine kendisi ona, belki alışık olmadığı bir yolla ona aslında ne düşünüyor ve ne hissediyor olabileceğini anlatmaya çalışmıştı. Rüyasında yarattığı senaryoda hata bir başkasındaydı. Rüyada doyurulmak istenen arzu sorumluluğu Dr. M ve Otto’ya yüklemekti.

Freud’a göre bu rüyayı görmesinin sebebi duyduğu suçluluktu. Bir an yaptığı tıbbi hataları düşündü ve rüya analizi sonucunda bilinçaltında bunların neden olduğu suçtan kurtulmaya çalıştığını fark etti.

Bu rüya Freud’un inancının aksine bir resim çizmedi. Aslında gördüğü her şey tam da düşündüğü gibiydi. Onun gerçekleştirdiği tedavi yöntemi işe yarıyordu. İşlevsiz olan hastaydı. Ya da gözünden kaçırdığı başka bir şey olmalıydı. Çünkü ne olursa olsun o haklıydı. Hata yapmış olamazdı. Rüyasında da aynı bu şekilde bir resim, farklı renklerle çizilmişti; tedavi işe yaramamıştı ancak yaramamasının sebebi Freud değil, Freud’u dinlemeyen hastası İrma veya yanlış işlem yapan iki doktor arkadaşından biriydi.
Burada tekrar eden tema, gerçek hayatla örtüşmekteydi. Freud hata yapmış olmak istemiyordu.

Rüyalar karmaşık ve bir o kadar da yalındır. Aradığımız hep oradadır. Ancak arayan rüyayı görenin kendisi olduğundan, bulduğu da bulmayı arzu ettiği kadarıdır.

İlginizi çekebilir: Rüyalar bilinçaltınıza dair ne anlatıyor: Freud ve dört rüya tipi

Marianna Vasiliadiz: Psikoloji Lisans Eğitimimi Atina'da tamamladım (DEREE -The American College of Greece). Klinik Staj görevimi Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastenesi ve Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Kliniğinde yaptım. Üniversite yıllarımdan beri aldığım ve hala büyük bir adanmışlıkla uyguladığım Nefes ve Farkındalık temelli eğitimleri terapi pratiğim ile birleştirdim. Bir psikolog olarak geçmişte aldığım Yaygın Anksiyete Bozukluğu tanısı ve Panik Atağı ciddi bir şekilde deneyimlemiş olmam, bugün beni özellikle Panik Atak sorunu yaşayan kişiler ve Kaygı Bozuklukları ile çalışmaya itti. Bu bağlamda Kaygı ve Panik Atağı Anlama - Panik Atak ile Başa Çıkma - Beden Farkındalığı - Gevşeme ve Nefesin Otonom Sinir Sistemi üzerindeki etkileri üzerine düzenli bilgilendirme ve uygulama seminerleri veriyorum. 2014 yılında Viyana Sigmunf Freud Üniversitesinde Alfred Langle ile Varoluşçu Psikoterapi, 2017 yılında Varoluşçu Akademi İstanbul'da Klinik Psk. Ferhat Jak İçöz ile 2 yıl süren Temel Varoluşçu Analiz Eğitimimi tamamladım ve Varoluşçu Psikoterapilerde İleri Çalışmalar Eğitimime devam ediyorum. Pandost Derneğinde ücretli ve ücretsiz danışan görmeye devam etmekteyim. Varoluşçu Psikoterapiler Derneği Üyesi ve Panik Atak Dostları Derneği Akademik Kurulu Üyesiyim.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale