Bir psikoterapistin rüya üzerine düşünceleri
Rüyalar hep çok ilgimi çekti. Eskiden beri içeriğinde hep mistik bir şeyler aradım. Acaba derdim “geçmiş hayatıma” dair bir şeyler görüyor olabilir miyim? Ya da bu rüya beni geleceğe dair uyarıyor olabilir mi? Bugün hala gördüklerimi yaşayacağıma inandığım anlar var. Biri bana metafizik olaylardan bahsettiğinde, her türlü mantıklı açıklamayı getirebilmeme, mistik savları geçmişte yapılmış ve yapılmakta olan gözlem ve çalışmalarla bertaraf etmeyi gayet iyi başarabilmeme rağmen, kendimle baş başa kaldığım anlarda rüyalarımın bana, benim dışımda güçlerden veya bu zamanın dışından bir yerden bir mesaj iletmeye çalıştığını düşünmek inanılmaz bir haz verir bana.
Psikoterapist kimliğimle bugün hala iki yanım var: Biri bilimsel ve her şeye açıklama getirmeye çalışırken, bir diğeri de hayalperest ve metafizik güçlere inanmakta ısrar eder. Burada iki ayrı kişilikten bahsediyormuşum gibi dursa da öyle olduğunu hiç düşünmedim. Bu tür çelişkiler, daha ziyade insan olduğumuzu gösterir. Yaşam bize çelişkilerle ve çelişkilere rağmen, onlardan anlam çıkarmaya çalışarak yaşamayı öğretiyor.
Aslında isteğim rüyalardan bahsetmek. İlginizi çekiyorsa rüyalar şayet, amacım sizi bu konuda biraz düşündürmek, aynı zamanda kafamın içindekileri de yazıya dökmek. Böylece başlıyorum…
Benim için rüyalar, anlamadığım bir şeyin peşine düşmemi ve verdikleri tüyolarla iz sürmemi isteyen oyunbaz cüceler gibi. Anlamak istiyorum. Nasıl ortaya çıktıklarını, ne anlatmak istediklerini, ne göstermeye çalıştıklarını merak ediyorum. Ve ben isem o cüceler, kendimden sakladığım neyi kendime göstermek istediğimi merak ediyorum. Freud’a göre rüyalarımız bizim bildiğimizi bizden saklar. Yani ne olup bittiğini fark etmemizi istemez aslında. Aksine anlamayalım ister.
Eğer fark edecek olursak baş etmekte zorlanacağımız anılarımızı oldukça profesyonel bir şekilde senaryolaştırır. Bu senaryolar çok barizdir, çoğu zaman anında anlam çıkarabileceğimiz hikayeler oluştururlar. Böylece biz anlamı bulduk sanırken, bizi derinden sarsacak anılar saklı kalmaya devam eder. Hedef şaşırtmış ve günlük hayatımıza yakın bir senaryoyla asıl olguyu görmemize engel olurlar.
Her rüyanın günlük hayatla bu kadar ilgili olması ve aynı anda bir o kadar fantastik ve uzak olması hala şaşırtıyor beni. Mutlaka rüyanızda manava gidip domates biber almak gibi gündelik sahneler yaşamışsınızdır. Sonra başka bir gün ejderhalarla savaştığınızı, oradan oraya uçtuğunuzu görüverirsiniz. İkisi de rüya işte. Bazı sabahlar kalkıp birine anlatmak için heyecan duyduğunuz rüyalar vardır. ”Acayip bir rüya gördüm, anlatayım mı?!” diye fırlayıverirsiniz yatağınızdan. Bir de o saçma rüyalar. ”Saçmasapan bir rüya gördüm” deyip unutmayı seçtikleriniz vardır. Saçma bulduğumuz rüyalarımızın niye saçmadır mesela ya da anlamlı bulduklarımızın anlamlı olduğuna nasıl karar veririz?
Freud bu konuda bizim yerimize bol bol düşünmüş. Sonra Mezopotamyalılar, Mısırlılar ve Yunanlılar da oldukça fazla düşünmüşler bu konu üzerine. Rüyaları acayip, mistik, anlamlı ya da anlamsız bulan, ötesinde berisinde değerli bir şeyler olduğunu fark edenler M.Ö 2500 öncesinde yaşamış ve ölmüş olan insanlar. Yani ben ve benim gibi düşünen sizler uzun süredir yalnız değiliz.
Antik çağlarda savaşa çıkmadan önce rüyasında dikkatli olması gerektiğine dair semboller gören imparatorlar, rüyalarını savaş öncesinde belli önlemler alacak kadar ciddiye alırmış. Sırf bu yüzden çıkartma yapacakları günü değiştirenler bile olmuş. Bazı bilim insanları da aylarca çalışıp bulamadığı formülü rüyasında görüp, sabahında problemi finalize etmiştir. Ben günümüzde de buna dair deneyimler duyuyorum. Zamanımızda beyin üzerine yapılan çalışmalar ışığında bu gibi durumlara bazı bilimsel açıklamalar getirmek mümkün. Ama ben bende uyandırdığı mistik histen bir türlü kurtulamıyorum. Sanırım kurtulmak da istemiyorum.
Şimdiye kadar çok rüyamı yazıya döktüm, rüyalarım üzerine çok kafa yordum. Kendime dair, kendimin bile bilmediği, daha doğrusu bildiği ama bildiğini bilmediği çok hikayeyle karşılaştım. O kadar çok hikaye vardı ki orada. Şifre koyucu da bendim, şifreyi çözen de. Bununla karşılaşmak bile kendime dair çok şey söyledi.
Terapi seanslarında danışanlarım rüyalarını getirdiğinde, bir çocuğa içinde ne olduğunu bilmediği koca renkli bir kutu verilmiş gibi heyecan duyuyorum. Bir an önce o kutuyu açıp içinde neler var diye bakmak istiyorum. Danışanımın rüyasıyla temas ettiği, gördüğünde bazen gözlerinin ışıldadığı bazen de göreceğini anladığı anda görmemeyi seçtiği o anları merakla izliyorum.
Nasıl bir dünyaya sahip? Gökyüzünü mavi mi görüyor yoksa gri mi? Orada ne var her seferinde aynı merakla araştırıyorum. Kendi rüyalarımı da sonraki sezonu henüz gelmemiş dizi gibi bekliyorum. Yine kendimden neler saklıyorum acaba?
Psikanaliz biliminin kurucusu ve nörolog olan Sigmund Freud’un ilk rüya analizi, gördüğü bir rüya sonrasında gerçeklemiş. Çalışmalarına ışık tutan bu rüya ”Irma’s Injection” olarak geçiyor…
Bundan 5 sene önceydi. Viyana’da gittiğim bir eğitimde bizi Freud’un bu rüyayı gördüğü otelin bulunduğu tepe olan Am Himmel’e götürmüşlerdi. Burası Viyana şehir merkezinden bir saat uzaklıktaydı. Viyana’dan Am Himmel’e giderken üzüm bağlarından ve tepelerin yamaçlarındaki yemyeşil çayırlardan geçtiğimizi hatırlıyorum. Tepeye çıktıkça Viyana uzakta kocaman bir köy gibi görünüyordu. Freud 1895 yılının Haziran ayında bir at arabasıyla aynı yoldan geçerek kalacağı otelin bulunduğu Am Himmel tepesine ulaşmış. Bugün o otel yerinde yok ancak orada geçirdiği gece Freud, işte bu rüyayı görür ve gördüğü bu rüya sayesinde rüyaların, rüyayı gören kişinin uyanık günlük hayatı ve psikolojisi üzerine doneler barındırdığını ve bu minvalde rüyaların incelenebileceğini ve hatta ”rüyaların temelinin gizli bir arzunun doyurulması olduğu düşüncesini” geliştirir.
Freud’un kendine ait olan bu rüyasını anlattığımda, rüyaların ne şekilde konuştuğu, nasıl saklandıkları veya nasıl ifşa oldukları daha anlaşılır olur diye düşünüyorum.
Freud 1895 yazı boyunca İrma adında bir hastasıyla ilgileniyormuş. Hastası için çare arayan Freud en sonunda kendisi için bir tedavi önermiş. İrma tedaviyi istememiş. Ancak bir süre sonra meslektaşı ile birlikte İrma’yı kontrol etmeye gittiklerinde, İrma’nın çok az gelişme katettiğini, ancak pek de iyi olmadığını görünce, o gece “Irma’s Injection” olarak literatüre kazınan rüyayı görmüş. Rüya şöyledir…
Freud geniş bir balo salonundadır ve bir sürü davetlisi vardır. Bu davetlilerden biri de İrma’dır. Onu görünce bir köşeye çekip henüz kabul etmediği tedavisiyle ilgili konuşmak ister ve ona şöyle der: “Eğer ağrıların devam ediyorsa bu senin hatan.” İrma da ona: “Şu an boğazımın, kaslarımın ve midemin nasıl ağrıdığını bilemezsin, boğuluyorum!” diye cevap verir.
Freud bu cevap karşısında paniğe kapılır ve İrma’nın yüzünü soluk görünce, organik bir sebebi gözden kaçırıyor olabileceğini düşünür. Böylece İrma’nın boğazını kontrol etmek için onu cam kenarına götürür. Ancak İrma inatla ağzını açmak istemez. En sonunda açtığında ise Freud, İrma’nın dişleri arasında kocaman bir dolgu ve başka bir yerde de bazı kıvrımlar üzerinde geniş beyaz gri kabuklar görür.
Bunun üzerine Dr. M’yi arayıp muayeneyi tekrarlamasını ister. Dr. M muayeneyi gerçekleştirir ve durumu onaylar. Dr. M rüyada, olduğundan farklıdır. Mesela yüzü soluktur, sendeleyerek yürümektedir ve tıraş olmuştur. Sonrasında bir anda arkadaşı Otto’yu da hastası İrma’nın hemen yanında görür. Yine arkadaşı olan Leopold da konsültasyon yapmaktadır ve o da İrma’nın sol omzunun derisi hakkında yorum yapar. Dr. M de “Bunun bir enfeksiyon olduğundan şüphe yok, ancak ne olursa olsun toksinler atılacaktır” der.
Freud da enfeksiyonun kökeninin farkında olduklarından ve arkadaşı Otto’nun kısa bir süre önce ona gerekli enjeksiyonları yaptığından bahseder. Sonrasında “Belki de enjeksiyon dikkatsizce yapıldı, belki de şırınga yeterince temiz değildi!” diye düşünür. Rüya tam da bu noktada son bulur ve Freud uyanır uyanmaz rüyasını kaleme döker ve en ince ayrıntısına kadar analiz eder.
Freud, güncel olmasından ötürü bu rüyasının diğer rüyalardan daha özel bulmuştu. Ona göre bir gün önce yaşadığı olaylar bu rüyanın başlangıç noktasıydı. Bunun üzerine gerçek hayatından, eş, dost, hasta her bireyi rüyasında gördüğü insanlarla eşleştirdi. Yani rüyasında gördüğü bu insanların gerçek hayatındaki insanlarla ilişkili olabileceğini fark etti ve bu minvalde rüyasını yorumlamaya başladı.
Freud bir süre önce tedavi ile ilgili verdiği karardan oldukça memnun ve emindi. İrma’nın henüz iyileşmemiş olmasına ve tedaviyi reddetmesine rağmen hata yapmış olabileceğini kabul etmeyi düşünmedi bile ve bu duygu ve düşüncelerini zihninin derinliklerine itti.
Ancak rüya gösterdi ki, Freud aksi yönde ihtimalleri bilinçli olarak düşünmese dahi, suçlu olduğuna dair hisler zihninde bakiydi ve gece gözlerini kapatıp rüyalar ortaya çıktığında yine kendisi ona, belki alışık olmadığı bir yolla ona aslında ne düşünüyor ve ne hissediyor olabileceğini anlatmaya çalışmıştı. Rüyasında yarattığı senaryoda hata bir başkasındaydı. Rüyada doyurulmak istenen arzu sorumluluğu Dr. M ve Otto’ya yüklemekti.
Freud’a göre bu rüyayı görmesinin sebebi duyduğu suçluluktu. Bir an yaptığı tıbbi hataları düşündü ve rüya analizi sonucunda bilinçaltında bunların neden olduğu suçtan kurtulmaya çalıştığını fark etti.
Bu rüya Freud’un inancının aksine bir resim çizmedi. Aslında gördüğü her şey tam da düşündüğü gibiydi. Onun gerçekleştirdiği tedavi yöntemi işe yarıyordu. İşlevsiz olan hastaydı. Ya da gözünden kaçırdığı başka bir şey olmalıydı. Çünkü ne olursa olsun o haklıydı. Hata yapmış olamazdı. Rüyasında da aynı bu şekilde bir resim, farklı renklerle çizilmişti; tedavi işe yaramamıştı ancak yaramamasının sebebi Freud değil, Freud’u dinlemeyen hastası İrma veya yanlış işlem yapan iki doktor arkadaşından biriydi.
Burada tekrar eden tema, gerçek hayatla örtüşmekteydi. Freud hata yapmış olmak istemiyordu.
Rüyalar karmaşık ve bir o kadar da yalındır. Aradığımız hep oradadır. Ancak arayan rüyayı görenin kendisi olduğundan, bulduğu da bulmayı arzu ettiği kadarıdır.
İlginizi çekebilir: Rüyalar bilinçaltınıza dair ne anlatıyor: Freud ve dört rüya tipi