Bir kar tanesi ve bir damla gözyaşının hikayesi: Aşağısının yukarıdan farkı yok
Gökyüzünden yeryüzüne inen küçük bir kar tanesiydi o. Gördükleri karşısında şaşkınlıktan donakalmış ve o halde süzülerek kendini atmosferde başıboş bırakmış…
O narin hali ile süzülürken havanın tüm katmanlarından, algılamaya başlamış kokuyu, rengi, ısıyı, şekilleri… Küçücük görünenler git gide büyümüş gözlerinde.
Ve bir uğultu, artan ısı ile şekil değiştirmiş kar tanesi, daha dur diyemeden bir damlacık su oluvermiş havada süzülen!
Parçalarına ayrılıp saçılmamak için iyice kasmış, sıkıştırmış kendini ve tam o sırada bir gülle gibi yapışmış o her şeyden şikayet eden tombul kadının alnına!
Şaapp!
Alnının ortasında topçuklarına ayrılmış, ama bir panik toparlamış kendini! Bu sefer de yer çekimine kapılıp alnından aşağı, burun kenarından yanağına süzülürken başka bir su damlası ile birleşmiş yolları. Sıcacık, hafif de tuzlu ama yine de şahsına münhasır bir edası varmış bu damlanın.
“Sen de nesin?” diye sormuş kar tanesi, hem biraz telaşlı, biraz da meraklı.
“Gözyaşı! Ya sen?”
“Kar! Aslında böyle göründüğüme bakma, eskiden görünmezdim, sonra bir şey oldu. Başıma birş ey geldi, taşa dönüştüm…
Kendimi taşıyamaz hale geldim. tam yorulup, her şeyden vazgeçtiğimde düşmeye başladım. Seninle tanışmadan az önce de garip, şekilsiz bir varlığa dönüştüm! Neyseki sen de biraz şekilsizsin. Kendimi iyi hissettirdi bu! Nereye gidiyorsun gözyaşı?”
“Ben de yeni kapı dışarı edildim. Aslında gözün içinde karanlıkta yaşıyorum. Fakat bazen garip şeyler oluyor! Gözün ve her şeyin sahibi olan bu yürüyen evren, içeride fırtınalar koparıyor. Bütün sıvılar yükseliyor, tüm evreni ateş ve titremeler, uğultular basıyor. İçeride bu kadar kargaşa olunca, sistem bir kısmımızı dışarı atıyor anlayacağın kar kardeş… Ben de şimdi toprağa doğru gidiyorum şansım varsa…”
Derken yavaş yavaş küçülmeye başlamış gözyaşı.
Hayal meyal seçilebilecek gibi incecik bir buhara dönüşüyormuş.
Bir anda bir korku gelmiş üzerine;
“Kar kardeş! Bir şeyler oluyor, yardım et!”
“Korkma gözyaşı, benim geldiğim yere gidiyorsun! Her şeyin bir arada olduğu yere. Ayrıştıkça ayrışacaksın, hem de her yana saçılacaksın… Yine de hiç korkmayacaksın!
Merak etme!”
Ve tamamen buharlaşıp gökyüzüne doğru yükselmeye başlamış gözyaşı… Yukarı çıkarken, tombul evrene doğru bakmış. Kendinden geriye sadece birkaç kırıntı tuz kalmış tombulun parlak yanaklarında…
Tüm varoluşu, her şeyin tek sahibi olduğunu düşündüğü tombul, sıradan bir parçasıymış görünen sonsuzluğun! Ondan binlercesi, milyonlarcası varmış!
Yükseldikçe yükselmiş, kendini kendisi bile göremez olmuş ama yine de varmış gözyaşı…
Hiç bilmediği bir formda, hiç bilmediği bir dilde, hem de her yerde!
Kar haklıymış!
O sırada kar yavaş yavaş aşağı doğru süzülürken, son bir kez bakmış gözyaşından tombulun yanağında kalanlara…
Yalnızlığına üzülmüş sonra, tanıdığı ve o anda kaybettiği ilk arkadaşının yokluğuna.
Yoluna yalnız devam edecekmiş artık, bu onun kaderiymiş belki de. Dertlenmiş kar…
O sırada tombulun çenesindeki kıvrımdan hızla boşluğa doğru uçuvermiş, hiç beklemezken!
“Wooohuuuuu! Bu harikaaaa!”
Derken sert bir düşüşle çarpmış toprağa.
Toprak hemen buyur etmiş, gökten gelen dostunu.
“Buyur kardeş gir içeri, sizinkiler hep burada toplanır.”
“Bizimkiler?”
“Gökten gelenler!”
Daha cevap veremeden, bu akışkan hale pek de hakim olamayan kar, yavaşça süzülmüş topraktan içeri ve daha da içeri… Bir aralıktan diğerine, oradan öbürüne aktıkça akmış. Her yer gittikçe kararmış, aşağı indikçe sönmüş ışıklar.
Nihayet neşeli bir uğultu duymaya başlamış kar ve kalan son gücüyle biraz daha ittirmiş kendini sesin geldiği yöne doğru!
Ve sonunda milyonlarcası ile buluşmuş tam da bir aralık daha akamam dediğinde. Kaybolmuş kar, diğer tüm damlaların arasında, bir bütün olmuş!
Hem varmış, hiç olmadığı kadar büyük, hem de yokmuş, ayrışık bir damlacık olarak…
“Neredeyim?” diye sormuş
“Buradayım!” diye cevaplamış tüm su molekülleri incecik uğuldayarak.
“Kimim?” diye sormuş.
“Benim!” demiş yeryüzündeki tüm su kaynakları çağlayarak.
“Soran kim, cevap veren kim?” diye sormuş.
Koca atmosfer tek bir ses “Benim” demiş sessiz bir göz kırpışında, rüzgarın püsküllü eteğinde, ağacın ıslak gövdesinde, dalgaların şakırtısında!
Gözyaşı da, kar tanesi de…
“Benim!”
İlginizi çekebilir: Bir kendini yeniden inşa etme hikayesi: Kantarcı ile pırpır