Çocukluğumda bu yazıyı ilk okuduğumda da çok beğenmiş sonra da duvarıma asmıştım: “Bugün hayatının geri kalanının ilk günü.”
Her gün, kaç yaşında olursak olalım hayatımızın geri kalanının ilk günü. O güne kadar her ne yaşamış ya da yaşamamış olursak olalım o gün, o an itibari ile yepyeni hiç yazılmamış bir sayfaya sahibiz. İstediğimiz her şeyi yaratabilme gücü de bizim elimizde, seçimlerimizde.
Bugün de yepyeni bir yıla adım atacağımız gündeyiz, bir yılı daha geride bırakıyoruz. Elimizde yepyeni bir sayfa, yıl, hayat olduğunu hatırladığımız, düşündüğümüz bir gün olduğundan içinde de birçok yaratım fırsatı barındırıyor. Bu fırsattan faydalanarak bugün, ister beş veya on dakika, istersen yarım ya da bir saat için her şeyi bir kenara bırak ve gözlerini kapa. İçindeki yıldızlara ulaş ve sadece o an için bile olsa her şeyin mümkün olduğu bir yerde olduğunu düşün. Bütün olmazların, kısıtlamaların, üzüntülerin ötesinde, sihirler diyarında.
Ve burada içinde yaşadığın dünyayı olabilecek en harika haliyle baştan yarat. Hayal gücünün sınırlarını zorla, olabilecek güzellikleri, mutlulukları, o güne kadar düşünebileceklerinin ötesine taşı. Hayallerinde ne kadar özgür olabileceğini keşfet. Cennetinin kapısını bu dünyada aç ve yarat. Ruhsal Rönesans kitabımın son bölümü “Cennet” ile biter; benim bu dünyada olabilecek cennet hayalimle. Sizlere ilham da olabilmek için bu bölümden alıntı yaparak, kendi cennet hayalimle sizlere mutlu yıllar demek istiyorum.
Hayallerimizi bizden başka kimse kısıtlayamaz, özgür olabilmek için önce bilincimizde ve hayallerimizde özgür olmalıyız. Yaratabilmek için önce bilincimizde ve hayallerimizde yaratmalıyız. Öyleyse bugün, şu an başlayalım cennetimizi yaratmaya.
Benim cennetimi dinlemek ister misiniz?
“Cennete hoş geldin, çok uzun zamandır bekleniyordun… Gözlerini kapa ve hayal edebileceğin EN GÜZEL DÜNYAYI HAYAL ET! Şimdi ben de gözlerimi kapatıyorum ve kendi cennetimi yaratıyorum. Zihnimde canlanan bu gerçekliğin bir gün dünya üzerinde tezahür edeceğini biliyorum.
Cennet dünyamda doğa muhteşem, tertemiz ve olabileceğinin en güzel halinde ışıl ışıl, pırıl pırıl. Dünya üzerinde yaşayan tüm varlıkların önceliği doğayı korumak ve olabileceği en güzel hale getirmek. İnsanlar üzerinde yaşadıkları dünyanın “koruyucusu” olduklarının bilincindeler. Dünyanın kocaman bir bahçe ve kendilerinin de o bahçenin gardiyanları olduğuna yürekten inanıyorlar. Altın kalplerinden yayılan altın sevgi ışınları ile dünyayı koruyor, besliyor ve büyütüyorlar. Yeryüzünün her köşesinde doğaya uyumlu ve entegre bir yaşam düzeni hâkim. Ekolojik denge gözetiliyor, doğanın bir sanat eseri ve adeta bir yüksek teknoloji harikası olduğu biliniyor. Her gün doğanın başka sırları ve gizemleri keşfediliyor ve düzen bu güzellik, enerji ve şifadan en yüksek seviyede faydalanacak şekilde kurulmuş. Yüksek bilince sahip insanlığın saygı ve sevgisinin karşılığında Gaia tüm güzelliğini, sırlarını ve şifasını tüm canlılara sunuyor. Sular, ağaçlar, dağlar, ormanlar, kristaller, denizler, nehirler yüksek yaşam enerjilerini, “çi”lerini bizimle paylaşıyor.
Tüm canlılar birbiriyle uyum halinde ve güven içinde yaşıyorlar. Dünya ailesi bilincinin olduğu bir yaşam var. Tüm canlı varlıklar BİR olma bilincine sahip ve birbirleri arasındaki o muhteşem bağı hissedebiliyor ve iletişim kurabiliyorlar. İnsanlar hem doğayla hem de diğer canlılarla telepatik iletişim halinde. Öyle ki, bir insanı sokup zarar verebilecek bir böcekle bile iletişim kurarak onunla uyum içinde yaşıyorlar. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, her biri maksimum potansiyellerinde ve kendi alanlarında ışıldayarak, özgürce yaşıyorlar. Bu muhteşem bağı hisseden canlı türleri birbirine zarar vermeden, hatta bunu akıllarından bile geçirmeden sevgi ve barış içinde yaşarlar. Telepatik bağın temelinde BİR’lik bilinci var. Yarattığımız yaşam alanları, şehirler, tamamen doğa ile uyum halinde. Mimarların önceliği, bu yaşam alanlarını maksimum konfor içerisinde, ama doğal mekânlar olarak tasarlamak. Şehirler doğanın içine entegre olacak şekilde kurulmuş.
Şehir olarak adlandırılacak yaşam alanlarında hayvanlar yaşıyor, nehirler akıyor. Sabah uyanıp işe gitmeden pencereden daldan dala atlayan sincaplara ve diğer hayvanlara “Günaydın” diyerek güne başlıyoruz. Gözlerimizi açtığımızda doğanın cenneti bizi karşılıyor. Beton binaların içinde yaşamıyoruz, evden çıkar çıkmaz toprağa adım atıyoruz. Tüm binalar dönüşebilen malzemeden inşa edilmiş ve çöpler/atıklar mutlaka dönüştürülerek faydalı bir alanda kullanılıyor. Kristallerin gizemi keşfedilmiş, kristallerin mucizesinden yararlanıyorlar. Kristalden yapılmış şifa odaları var. Kristallerin mesajları alınabiliyor, değerli taşları süs olmakla beraber enerji alanımızı dengeleyecek kutsal objeler olarak takılıyor. Herkes kendi potansiyelinin farkında ve potansiyelini maksimumda gerçekleştirebildiği işler yapıyor. Hayal ettikleri tüm güzellikleri yaratabilme yetisine sahipler ve kurdukları hayaller ile dünyalarını daha da zenginleştiriyorlar. Evrenler, galaksilerin sınırsız ve sonsuz dünyasında neşe, sevgi, aşk içinde, her gün büyüyerek, gelişerek keşfederek var olmanın hazzı içinde akıyorlar.”
Benim cennet dünya hayalimi okuyan ve kalbinde o coşkuyu hissedebilenlere sesleniyorum: Artık sen de hayalimin ve yaratımımın ortağısın! Düşleyen ve inanan yansımamsın!
Bugün gözlerimi kapadım ve hayallerimde cennetimi dolaştım. Her ziyaretimde daha da güzelleşecek dünyam, daha da ışıldayacak, ışıkla dolacak yaratımın sonsuz yolculuğunda… Ve bir gün gözlerimi açtığımda hayallerimdeki dünyam gözlerimin önünde olacak.
Cennetimizde buluşmak ve sonsuzluğun içinde sevgi, neşe ve coşku ile yaratmak üzere her birinize tüm kalbimle sarılıyorum…
İlginizi çekebilir: Yaşamak istediğin deneyimi yarat: Yaratımın gücünü nasıl kullanıyoruz?