Bir dosttan mektup: İnsanın kendisiyle tanışması biter mi?
Her bir dönemeçte yepyeni açmazlar, yepyeni çıkarımlarla dolar mı heybemiz? Seneler seneler önce kendimle dost olmadığım için başıma gelen tüm olumsuzlukları yepyeni, enfes deneyimlere dönüştürerek derslerimi aldığım hayat yolumda şimdilerde ise kalbimdeki bambaşka kelebeklerle yazıyorum yazımı…
Bu yazım aslında bir mektup. Bu mektubum da sana, kendini yalnız hisseden canım kadına. Koca hayatta kimsenin onu anlamadığını düşünen, belki tek başına bir şehirde, hayatın belki henüz başında, neler başaracağının henüz farkında olmayan sana.
Gücünü bir başkasına devretmiş, onun yörüngesinde kendine yer bulmaya çalışan sana canım kadın.
Bir gün gelip de artık sana ihtiyaç kalmadığını anladığında o yörüngeden çıkmak zorunda kalmak ne demek bilirim.
Kabuğundan çıkmak zorunda olmak, için kanasa da hayata devam edebilmek için yön aramak zor gibi geliyor, değil mi?
Evet, zor… Dürüst olalım ki o yollar hiç de çiçekli, hep güneşli değil. Ama yol bu işte, bilemezsin.
Sen sadece kendi direksiyonunda olduğunu bil. Nereye çevirirsen oraya gidebileceğini bil. Döndüğün dönemeçte başına gelebilecek her hava koşuluna hazırlıklı ol.
“Peki, her hava koşuluna hazır olmak öyle bir günde oluyor mu?” dersen, cevap yine hayır!
Olmuyor… “Neden benim başıma geldi?” diyip diyip durduğumuz günlerimiz olmadı mı hepimizin? Bununla ilgili onlarca hikayem var. Bir gün dinlemek istersen anlatabilirim.
Ama gerek yok canım kadın. Mevzu yolda olabilmek, orada kalabilmek çünkü…
Bisiklet sürmeyi öğrenirken, “Yalpalasan da pedal çevirmeye devam et” demişti abim. “O zaman dengeni bulacaksın” demişti. Başımıza gelen her olayda da bunu düstur edinsek, iyi olmaz mı?
Sen pedalını çevir, yol aldıkça dengeni bulacaksın…
Biraz karışık mı geldi sana bu yazdıklarım? O halde filmi biraz daha başa saralım mı?
Tam “Her şeyi yoluna koydum, başardım, artık burada kök salabilirim” dediğim nokta meğerse, benim asıl başlangıç noktammış. Bir anda bulunduğum yerden yere çakılı bulduğum büyük bir dönüşüm getirdi bana hayat çok seneler önce.
O zamanlar bunun sadece benim başıma geldiğine ve artık hayatımın hep simsiyah olacağına dair sanrılarım kucağımda, ne yapacağımı bilemez halde, kanepemin en köşesine tüneyerek oturup geçmesini bekledim acılarımın. Bekledim… Bekledim… Eylemsizce bekledim. Bekledikçe geçen tek şey zamandı.
Döndüm sonra yine kendime acıdım. Etrafıma baktım, dost sandıklarım da kocaman birer hayal ürünüymüş, tanıştım! Tanıştıkça aydınlandım. Aydınlandıkça kendimle sosyalleştim.
Şimdi kendimle sosyalleşmek klişe gibi de geliyordur. Bana geliyordu… Ama söze değil, öze takıldıkça gördüm ki gerçekten de bu mümkündü. Yanımda “mış gibi yapan”, “sahte” “dost bildiklerimdense” kendimle kalıp gerekirse en ağır eleştirileri yine kendime yapmak, zaman zaman acımasızca konuşmak, zaman zaman da şefkatle kendimi sarıp sarmalamak mümkünmüş, olabilirmiş. Oldu da canım kadın.
Bugün geldiğim noktadan, sana geçtiğin o dikenli yolların gerçekten de geride kalacağını haykırarak söylüyorum. Evet, yalnızsın ama o yalnızlığın içinde ne kalabalıklar biriktiğini görmen yakındır.
Yeter ki ufka bakarken iki ayağın da sağlam bassın toprağa.
Benim hikayem de herkesten farklı değil mesela… Ama içinden geçerken o kadar özel, o kadar bana ait sanıyordum ki… Ne kadar da büyük bir körlükmüş!
Evet, hepimizin hikayesi kendine has, biricik. Hepimiz içinden geçerken etrafımızı görmeden sadece bizim başımıza geliyor sanıyoruz. Önce bunu bil. Bu sadece senin başına gelmedi. İçinde bu engelleri aşacak çok güçlü bir savaşçı var, onu bul. Tanış… hemhal ol onunla.
Göreceksin başına gelen her bir zorluğu nasıl da eğlenerek aştığını. Bir bilgisayar oyunu gibi, her bir engeli devirdiğinde yeni can kazanacaksın. Yeter ki inan kendine.
Ben içinden geçtiğim o karanlık günlerde birinin bu yazısını görsem sanırım sonuna kadar gelemeden kapatırdım. Belki sen de öyle yapacaksın kim bilir… Kesin şöyle derdim: “Tuzun kuru tabii, şu anda her şey bitmiş, rahatsın!”
Hayır, öyle değil… Her yeni oluşum bambaşka yeni kapılar, yeni keşifler açıyor insanın içinde.
Bana geleceksek canım kadın…
O karanlık zamanlardan geçerken biri gelip şimdi beni sarıp sarmalayan böylesine bir aşka yelken açıp bir de onunla hayatlarımızı birleştirerek taçlandırmaya hazırlanacağımızı söylese… “Hadi oradan!” der, yorganı kafama daha da sıkı sıkıya çekerdim.
Ama bugün buradan önce kendime, sonra sana yazarak bu mektubu, bir kez daha altını çiziyorum: Her şey bizim için. Anıları iyiye evriltmek de, hayata güzel bakabilmek de… Tüm fırtınalı günlerin sonunda dünyanıza ışık gibi doğacak birinin hayatınıza gelebileceği de… Hepsi bizler için…
Hadi, yavaşça arala gözlerini, perdeyi aç. Kamaşsın gözlerin olanca turunculuğu ile parlayan o güzel güneşle…
Aç camlarını, dolsun bahar havası önce evinin, sonra da kalbinin içine… İzin ver geçip gitmesine canını acıtan o şeyin…
Güzel günler de saklıyor hayat, emin ol!
Ve sen beni en başından beri okuyan canım okur…
Yolculuğum bitmedi, asıl yepyeni katmanlarınla tanışmak üzere yeniden başlıyor.
Benimle yeni maceralara var mısın?
İlginizi çekebilir: Kendinle en yakın arkadaş olmak ister misin?