Bir doktorun ağzından: Doktorların doğaüstü varlıklar olmadığını anlamamızı sağlayacak dokunaklı bir hikaye
Pek çoğumuzun hayatında bir dönem kahramanlık yapmış bir doktor vardır. Yeri geldiğinde hayat kurtaran, yeri geldiğinde erken teşhis, doğru tanı, yerinde müdahale gibi şeylerle sağlığımıza yeniden kavuşmamızı sağlayan bu insanları genel olarak doğaüstü bir varlık gibi görme eğiliminin olmadığını söyleyemeyiz. Bizim böyle düşünmemize neden olan, büyük oranda, iyileşmenin mümkün olmadığı hatta ölümle bile sonuçlanabileceği durumlarda onların karşımızda metanetle durup görevlerini yapmaları olabilir. Ancak düşündüğümüzün aksine onlar doğaüstü varlıklar değil ve karşılaştıkları kötü durumlar karşısında, her ne kadar bize belli etmemek konusunda başarılı olsalar da, tıpkı bizim gibi üzülüyor ve duygusal tepkiler veriyorlar. Aşağıda stajyerliğini bir acil serviste yapan Doktor Emily Silverman’ın hikayesini bulabilirsiniz. Silverman’ın hikayesi bize doktorların yaşadığı son derece ‘insani’ durumları anlatıyor:
“3 yıl önce stajyer doktorluğa başladığımda ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yokmuş gibi hissediyordum. Birini incitebileceğimden korkuyordum. Hastalarımın çoğunun onlara reçeteyle yazamayacağım şeylere ihtiyaçları vardı; barınmak, bireysel destek ve daha iyi bir sağlık sigortası gibi. Ve bu bana kendimi çok çaresiz hissettiriyordu. Tıbbın kendisine gelince; daha öğreneceğim çok şey vardı. Hastanede verdiğim kararlar, tıp fakültesinde girdiğim çoktan seçmeli sınavlarda verdiklerimden çok daha gerçek ve ayrıntılıydı. Hastanede acı vardı. Yaşlılar söz konusu olduğunda ölüm normal ve doğaldı. Ancak ölümün rastgele ve haksız olduğu durumları da görüyordum. Bu durumlara duygusal tepkim bazen olduğu gibi geldi. Ancak diğer zamanlarda hastanede koşuşturmakla meşguldüm ve o an çok bir şey hissetmedim. Ve tepkim günler, haftalar ve bazen aylar sonra geldi. Çamaşır yıkarken ya da TV izlerken birdenbire gözyaşlarına boğulduğum oldu. Fakat bir şekilde bunu bekliyordum. Hastalıkla, acı çekmeyle ve ölümle uğraşmak benim iş tanımımın bir parçası. Ben bir doktorum. Ancak beklemdiğim şey stajyerliğim sırasında kendim için üzülmeye başlamak oldu.
Bir stajyer olarak haftada 80 saat çalıştım. Bazen kesintisiz 28 saat çalıştığım oluyordu. Bu artık benim için sıradan bir şeydi. 20’inci saate yakın bulantım başlardı, çağrı odasında başımı masaya koyup birkaç dakika uyuyabilmek için dua ederdim. Saçımı kestirmek ya da bir sağlık taraması yaptırmak için pek zamanım olmuyordu. Hiçbir zaman düzenli egzersiz yapamadım ve her zaman bunu yapmak için çok yorgun oldum. Hastanenin kafeteryasındaki yemekleri ya da stajyerlerin odasındaki çikolata barları yiyerek besleniyordum. Yazmadan, çizmeden veya gitarımı çalmadan geçirdiğim aylar oldu. Beni çok destekleyen bir nişanlım vardı, ancak nadiren birlikte kaliteli zaman geçirebiliyorduk. Ancak ailemden, arkadaşlarımdan ve en önemlisi kendimden uzaklaşmışlık hissi sadece bana özgü değildi. Tıp dünyasında bu sorunu yaşayan doktorların sayısı gün geçtikçe artıyordu. Nitekim 2015 yılında yapılan bir araştırmada stajyer doktorlar arasında depresyon eğiliminin yüzde 29 oranında olduğu görüldü.
Fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal olarak çok yorgundum. Daha sonra bedenimde bir şey kaydı. Her zamanki gibi regl oldum, ancak o ayki reglim her ne sebeptense çok sancılı geçti. Yüksek ateşim vardı. Spazmlar yaşamaya başladım. Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Sebebinin ne olduğuna dair de bir fikrim yoktu, ancak içimde bunun daha sonra olacakların habercisi olduğuna dair bir his vardı. Nitekim öyle de oldu. Ağrılarım o kadar şiddetlendi ki beni geceleri uyandırmaya başladı. Karar aşaması çok zor geçen bir sürecin ardından cerrahi operasyon geçirdim. Bunun nedeni endometriyozisten şüpheleniyor olmamdı. Ve bu hastalığın tanısı, ancak hastanın içini açıp bakma yoluyla oluyordu.
Ameliyat günü çalıştığım hastaneye geldim, yüzümü kimse görüp tanımasın diye başımı önüme eğdim. Nedense iş arkadaşlarımın beni hasta görmesini istemiyordum. Kendime geldiğimde arkadaşım ve şu anki eşim yatağın kenarında beni bekliyordu. Endometriyozis şüphemde haklı olduğumu söylediler. Tüm mesaneme ve sol yumurtalığıma yayılmış olan hastalığın fotoğraflarını gösterdiler. Ameliyatıma giren cerrah, çok yetenekli bir doktordu. Karnımı hastalıktan tamamen temizlemişti. Dolayısıyla ağrılarım da yok olmuştu. Ancak fiziksel yaralarımın iyileşmesi yeterli değildi, psikolojik yaralarımdan da sıyrılmam gerekiyordu.
Ameliyattan birkaç ay sonra mezun oldum. İşte tam bu sırada wellness ile tanıştım. Alternatif terapi yöntemlerini keşfetmek için vaktim oldu. Masaj, meditasyon, yoga, fiziksel terapi, akupunktur. Dürüst olmak gerekirse bir doktor olarak bunlar hakkında pek bir şey bilmiyordum ve bu yöntemlerin ne kadar güçlü olabileceğiyle ilgili en ufak bir fikrim bile yoktu. Fiziksel terapistimin ve masözümün söyledikleri şeyler basitti; uyumalı, daha iyi beslenmeli, zihnimi rahatlatmalı, meditasyon yapmalı, hareket etmeli ve kan dolaşımımı hızlandırmalıydım. Tüm bunları kendi yoğun yaşamıma entegre etmenin ne kadar zor olacağının farkında değildim. Zamanla iyileşeceğime inanmam, sabırlı olmam gerekiyordu.
Hastalığımın öncesinde de hastaların doktorlara insanüstü varlıklarmış gibi baktığının farkındaydım. Bu süreçte bir doktor olarak bunun doğru olmadığını bizzat deneyimledim. Ve bu yüzden doktorların insancıl tarafına ışık tutan bir proje başlatmak istedim. Bu projenin adı The Nocturnists oldu. İlk etkinliği 2016 yılında düzenledim. Bir oda tuttum ve bulabildiğim kadar meslektaşımı çağırdım. 40 kişilik küçük bir kalabalıktı. Herkes teker teker kalktı ve hikayesini anlattı. Odada birbirimizi ve yalnız olmadığımı anlamanın enerjisi hakimdi. Etkinliklere devam ettikçe doktorlardan, terapistlerden, hemşirelerden, hastane yöneticilerinden ve diğer insanlardan e-postalar almaya başladım. İkinci etkinliği bir yıl sonra 250 kişiyle düzenledik. Ve bugün projemiz devam ediyor.
Hikaye anlatmak tıbbın kalbinde yer alıyor. Doktorun işi, hastanın geçmişini dinlemektir. Doktor olmayanlar içinse sanırım doktor hikayelerini dinlemek, tıp üzerindeki perdeyi biraz olsun aralayabilmeye ve doktorların sadece insan olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor.
Bense bugün birkaç yıl öncesinde olduğumdan daha farklı bir doktorum. Modern tıbba hala hayranlık duyuyorum. Ancak tedavinin insancıl yönüne de artık çok önem veriyorum. Anladım ki iyileşme sürecinde sadece sağlık değil, wellness de büyük önem taşıyor.”
Emily Silverman’ın hikayesiyle ilgili daha fazla şey merak ediyorsanız aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz:
Videoyu izlemek için tıklayın.
İlginizi çekebilir:
Kendinize uygun olan meditasyon tekniğini bulma rehberi
Hiçbir şeye vakit bulamayanlar için hayatı farkında olarak yaşamanın formülü