Paranın, şan, şöhretin, güzelliğin, paketimizi daha afili gösterecek ne varsa onun. Karakter denilen sabitliklerin, kültür denilen birikmişlerin, inanç denilen üzerine tekrar düşünülmeyen fikirlerin, varsayımların…
Bir delinin peşinden, bir deli fikrin peşinden…
Ahlak dediğimiz insanlıkla ilgisi olmayan kuralların peşinden, yasakların, vicdanımızı sözleri ile kurutmuş, büzüş büzüş yapmış insanların fikirleri peşinden…
Delilerle deli olmayı, uyum sanan, doğal sanan insanlarız.
Bir kahkaha ile ayılma anı!
Koskocaman delice bir kahkaha!
Bunu yaptığın için suçlusun diyenin sözlerine inanıp hayatını “suçluluk” içinde geçirdiğin günlere, “beceremezsin” dedikleri için ömrünü “hali hazırda yapar olduğun” şeyleri yapmaya uğraşarak geçirdiğin yıllara, her şeyin farkına varsan bile, hala o kafanda konuşan yasaklara her an cevap bulmaya çalışan anlarına… kafanın içinde konuşan milyonlarcasına cevap vermeye çalışan ve bu konuşma balonu içinde gittikçe küçülen kendine!
Ne kadar ciddiye almışım!
Ne kadar hafife almışım!
Büyücüler dünyasında, her söz üzerimize ufak çengeller atarken, kendi sözlerimizde kendi gönlümüze koca çengeller atar.
Ellerinde değil, dillerinde bu sihirli değnekler!
Sakın ha! Derken tüm bedenini korku balonuna alan büyü!
Dikkat et! Derken, güvende olmadığını söyleyen balona sokan söz…
Meli, malı lar ile kendini yetersiz hissettiren, sürekli eşelediğin mezarının toprağına seni yavaşça iten. Yaşarken öldüren!
Ölüm dediğin, yaşayanlar için bir gerçektir. Zaten ölü olanlar için sessiz bir geçiş..
Sen, ölebilecek misin?
Yaşıyorsan evet!
Yaşıyor musun?
Yoksa sadece, sana yapışmaya çalışan, yapışan her büyüye cevap vermeye çalışarak ömrünü mü yiyorsun? Sürekli defansta, sürekli yorgun..
Hani o belki kafanı kaldırırsan yaşayan olabileceğin enerjiyi, delilerin akılları içinde mi geçiriyorsun, onlara katılarak?
Kural yok!
Yöntem yok!
Sen “nasıl istersin” var.
Önünde eğilmiş bir yaşam ve her daim tek sorusu; nasıl istersen!?
Nasıl istersin?
Ama gerçekten sen mi istersin?
Hiç kimseye, hiçbir şeye uymayabilir gönlünün şarkısı, uyumsuz bir avaz olabilir.
Olsun…
Senin sesin de öyle olsun. Olmuş zaten, sesin olduğu gibi çıksın?
Olmaz mı?
Deli demesinler diye delilerin arasında, yaşamda “yaşama doğamadan” ölüme yatay geçiş yapmayı mı tercih edersin?
Sadece kendini dinleme cesaretini gösterebilir misin?
“Neden böyleler?” Demeden, oldukları gibi bırakıp sen de olduğun gibi olabilir, olduğun gibi bırakabilir misin kendini?
Sadece kendi yolculuğun ve kendin ile ilgilenebilir misin?
Ah doğru, bunun adı bencillikti değil mi:)
Hayır, bunun adı özgürlük!
Bunun adı özgürlük!
Sadece büyüden çıkma diye, sürüden ayrılma diye adın bencil…
Sen bilirsin..
Yaşam bekler, ömrün kadar, ömrümüz kadar.
Bu dünya, doğumun gerçekleştiği yataktır.
Kendini yaşama doğurduğun ve ilk özgür nefesini her şeye rağmen alabildiğini kendine ispatladığın… büyücülüğünün en üst seviyesini oyundan çıkarak ispat ettiğin inisiyasyon alanı.
Sevgili üstad, sevgili büyücü…
Selamlar olsun!
İlginizi çekebilir: Yaşamın sanatçısıyız hepimiz ve yaşam tuvalinde her duyguya yer var