Yılın o zamanı geldi! Her yerde kırmızı ve yeşil ışıltılı süslemeler var. Mağaza vitrinlerinde, restoranlarda, belki sokaklarda. Bazıları daha çok tüketmeye teşvik etse de ben onun fanı değilim aslında. Ben sıcak kurabiyelerin, çikolataların, sıcak içeceklerin, aile ve arkadaşlarla yapılan sohbetlerin ve tüm bunları çerçeveleyen loş ışıkların bağımlısıyım.
Ülkemde yılbaşını kutluyor olsam da hep filmlerde gördüğüm Christmas ruhunu ilk kez Hamburg’da Erasmus eğitim dönemim esnasında deneyimledim. Ordayken, Aralık ayı sonuna yaklaştığımızda Avrupalı tüm öğrenciler Christmas öncesi ailelerinin yanında dönmüşlerdi. Biz de Türk ve bazı uzak kıtalardan gelen bir avuç arkadaşımla Hamburg’da kalmıştık.
Hamburg’da geçirdiğim dönemimde okula ve çevreye adaptasyonuma yardımcı olmak adına okul tarafından atanan Alman arkadaşım Christmas’ın ertesi gününden itibaren beni ailesinin evine Berlin’e davet etmişti. Anne, baba, büyük anne ve büyük baba, çocuklar, köpekler ve kedilerle birlikte benim için unutamayacağım birkaç gün geçirmiştik birlikte. Evde sürekli bir şeyler pişiyor ve güzel yemek kokuları geliyordu. Bir yandan yemek masasında uzun uzun oturulur ve bir süre o dağınık masa etrafında sohbet etmeye devam edilirdi. Aralarda da kutu oyunları oynanırdı, sıcak şarap içilirdi.
O 2-3 günlük dönem Christmas’ı kutlayanlar için bir içe dönüş hali gibi gelmişti bana. Dikkat dışarıdansa evde, ailede, kendinde olurdu ve ne kadar uzakta yaşasalar da Christmas zamanı sanki o uzaklığı kapatma amacıyla birkaç günü beraber geçirirlerdi. Herkes büyüklüğü önemli olmayan hediyeler alırdı. Bu sırf tüketim çılgınlığından değil de; birbirini hatırlamak, karşındaki kişiye seni hatırlatacak bir hatıra vermek gibi olduğu için (en azından benim deneyimimde) bana çok tatlı gelmişti.
Bir de dilimize Christmas Takvimi diye çevrilen bir takvimleri bulunuyor. Üzerinde içi farklı malzemelerle dolu 24 tane haznesi olan karton bir takvim olarak düşünebilirsiniz. 1 Aralık’tan itibaren Christmas’a (25 Aralık’a) kadar 24 gün boyunca o takvimde ilgili günün haznesi açılır ve içinden minik sürprizler çıkar. En çok satılanı minik çikolatalı olan takvimlerken; bazılarında oyuncak, takı, kozmetik malzeme gibi ürünler bulunabilir. Ben de çikolatalı olanlara özenip almıştım ve her bir güne keyifle başlamak, yeni yılı beklemek bana göre o heyecanı artıran keyifli bir aktivite olmuştu.
Christmas ambiyansını biraz Hygge’ye benzetiyorum. Sanırım ortak özelliklerinden dolayı ikisi de hoşuma giden konseptler. Hygge de Christmas’ta yapılanların birçoğunu barındıran Danimarka’lıların yaşam felsefesi. (Hygge felsefesi: Küçük şeylerden mutlu olmak) Bir arada olma, uzun ve güzel sohbetler, birlikte yemek yapma ve onu keyifle yeme, sıcak bir ortam, yumuşak kıyafetler ve Kuzeylilerin kışın mahrum olduğu karanlığa hoş bir hava getirmek için bol bol yakılan mumlar.
Tüm bunları, dini inanıştan bağımsız, bana verdiği keyif ve yeni yıla hazırlanma coşkusundan dolayı o gün bu gündür uyguluyorum. Yılbaşına kadar en az bir ay boyunca bu ruhu evimde yaşatıyorum. Bu Aralık’ta da yılbaşı ağacım, Christmas şarkı listem, Christmas takvimim, pişireceğim tarçınlı kurabiyelerim, sıcak şarabım, ailem ve arkadaşlarımla bu bağımlılığı devam ettirmek için heyecanlıyım. Ben Sibel Okan, bir Christmas ruhu bağımlısıyım!
Aralık ayında yapacağım küçük rutinlerimi görmek, ilham alarak belki denemek istersen bana Instagram’dan katılabilirsin. Her şeye rağmen kendimizi mutlu edecek anlar yaratabilmek ve yeni yıla umutla bakabilmek dileğimle…
İlginizi çekebilir: Hygge felsefesi: Küçük şeylerden mutlu olmak