“Dinlemek büyülü ve tuhaf bir şeydir, yaratıcı bir güce sahiptir. Bizi dinleyen arkadaşlar, aynı zamanda ileri götürenlerdir. Bizi dinlediklerinde yeniden yaratılır, açılır ve büyürüz.”
Karl A. Menninger
ABD’de intihar etmek isteyenlerin aradığı bir danışma hattında çalışan Katharine Di Cerbo, yaptığı işin kendisinde yarattığı düşünceleri Tinybuddha internet sitesi için kaleme aldı:
İlk çağrımı hatırlıyorum. Telefonu kaldırdığımda kalbim ağzımdan çıkacak gibiydi. Hattın diğer ucundaki ses, sıkıntı ve utanmayla karışık duygular içindeydi. Aslında böyle bir şey beklemiyordum:
“Gerçekten çok özür dilerim… Ben, şey… Ben intihar… Ben sadece… Kız arkadaşımla çok büyük
bir kavga ettim… Sadece… Biriyle konuşmaya ihtiyacım var…”
2011 yılında gönüllü olarak intihar danışma hattında çalışmaya başlamıştım. İlk bakışta bunun çok travmatik olduğunu düşünebilirsiniz. Hayatını sona erdirmeye karar veren insanlarla konuşma fikri ürkütücü gelebilir. Bir süre sonra şunu fark ettim, aslında doğru sandığım birçok şey, arayanların nasıl insanlar oldukları veya onlara yaklaşım tarzım, hepsi yanlıştı. Ve öğrendiklerim, hayattaki acı deneyimler hakkındaki düşüncelerimi tamamen değiştirdi.
Acıyla ilgili beni şaşırtan ilk deneyimim
Hayatta yara almış insanlara yardım etmek için gönüllü olmaya karar verdim. Ancak geriye dönüp baktığımda bu kişilerle ilgili büyük bir yanlış anlamanın esiri olduğumu görüyorum. İnsanların ikiye ayrıldığını düşünüyordum; ufak iniş çıkışlar yaşayan “normal” insanlar ve travma veya benzeri duygusal hezeyanlarla mücadele eden “kırgın” insanlar. Danışma hattını arayanların ikinci grupta olduklarına emindim.
Ben ise kafede veya manavda “normal” olduklarını sandığım insanlarla defalarca konuşuyordum. Oysa hepimiz acılar karşısında hala çok kırılgandık ve içimizi dökebilmek için bizi dinleyen birilerine ihtiyacımız vardı. Hiçbirimizin medikal bir sorunu yoktu ama acı çekmek insan olmanın en basit unsurlarından biri gibiydi. Bu öğrendiklerim sadece ufak bir başlangıçtı.
Hepimizin en çok ihtiyacı olan şey görünür olmak
Yaptığım işin “tavsiye vermek” olduğunu fark ettim. Ancak sadece bundan ibaret değildi. Arayanlara yardım etmek, insanın başka şeylerle mücadele tekniklerini geliştiriyordu. İçgüdülerimi kullanarak sorunların kökenini tespit etmeye çalışıyordum. Kendimi dönüştürerek rehberlik etme hayalleri kuruyordum. Oysa ilk başlarda bunun farkında olmasam da tüm bunları danışma hattı üzerinden yapmak yasaktı. Benim rolüm, bir dinleyici olmaktı. Hepsi bu!
Arayanların paylaştığı yüzlerce hikayeyle benim aramda tek bir ip olduğunu fark ettiğimde, her şey daha anlamlı oldu. İnsanlarda güven eksikliği vardı! Her arayanın içinde, onu dikkatlice dinleyen birinin eksikliği yatıyordu. Gönüllüler olarak bizim görevimiz ise bu eksikliği gidermekti.
Stresli insanlarla dolu bir dünyada bu iş bana anlam ifade etmeye başlamıştı. Belki de arayan kişileri umutsuzluğa ve bir telefon hattına götüren şey, kendilerini görünmez hissetmeleriydi. İşte gönüllülerin amacı da onlara kendilerini “derinden görünür” kılmaktı.
Hepimiz derinlerde bir yetenek saklıyoruz
Arayanların düşük ruh haline rağmen, karşıdakini sadece dinlemenin ne kadar yardımcı olduğu konusuna şüpheyle yaklaşıyordum. Aslında kendime karşı dürüst olmam gerekirse, benim sorunum kendimi önemsiz hissetmemdi. Eğer tüm yaptığım arayanlara bir ayna tutmaksa, işimden nasıl tatmin olabilirdim ki? Hiçbir benim içgörülerime, bilgilerime ihtiyaç duymuyor muydu?
Ancak sonraları daha ilginç bir şey fark ettim. Arayanların birçoğu, kendi iç seslerini yansıtan bir şey bulamadıkları için onlar kendi felaketleriyle boğuşurken gerçek duygularına ulaşmanın yolunu kaybetmişlerdi. Hatta bazıları, kendilerini rahatsız eden duygularla ilgili konuşmak istediklerinin farkında bile değillerdi. Onlar somut problemleri hakkında konuşmak için aradıklarını düşünüyorlardı. Onları kesmeden birkaç dakika konuşma şansı verildiğinde, birilerinin onları anladığını hissettiklerinde sadece birkaç dakika sonra kalplerindeki kırgınlıkları ortaya çıkarmaya başlıyorlardı. Arayanların kendi iç dünyalarını yansıtan büyülü bir ayna tuttuğunuzda, onlar daha çok kendilerini açmaya başlıyorlar.
Telefonu kapattığımda ise baş dönmesine benzer bir gariplik hissediyordum. Birinin kendini umutsuz ve yalnız hissederek başlattığı bu konuşmaların sonunda neden böyle hissediyordum? Sonraları fark ettim ki, birini empati kurarak dinlemek sadece ona eşlik etmekten çok daha fazlasını ifade ediyor. Empati kurarak dinlemek ve anlamak, karşıdakinin kendisini bu dünyaya aitmiş, uygunmuş gibi hissetmesini sağlıyor. Sanki bir puzzle’ın eksik parçası bulunmuş gibi hissediyorlar.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Kim için ne kadar empati kuracağımız aslında bir tercih
Ayna nöronlar sayesinde, insan beyni empati yapmaya programlanıyor