Bir balonla gelen ‘yaşam’: Kalıplarımızı fark etmek, özgürlük ve nihayet mutluluk
Bir akşam hastaneden çıkmış ve keyifsizdim. Yorgundum ama eve dönmek istemiyordum. Ne yapmak istediğimi de bilmiyordum o yüzden kendimi tek başıma sahilde bir bankta buldum. Hava güzeldi. Ben de taktım müziği kulağıma ve manzarayı, gelip geçeni izlemeye koyuldum.
Önümden bir baloncu geçti o sırada. Bir sürü kalplerden oluşan uçan balonları vardı elinde. “İster misiniz?” diye sordu bana. Ben bana bu soruyu sormuş olmasından ötürü hafif şaşkın halde: “Hayır. Tek başıma alıp ne yapacağım ki? Teşekkür ederim.” dedim. Çünkü bu şekilde güzel balonları, çiçekleri erkekler kadınlara alırdı! Kadın yalnızsa kime, ne için alacaktı? Ne kadar da saçmaydı! İşte o an benim hayatımdaki kalıplardan sızanlar tam olarak da bunlardı.
Baloncu uzaklaşırken sahip olduğum kalıplardan kalbimdeki en özgür ve özgün alanıma doğru ilerlemeye başladım ben de.
“Aslında balonlar ne kadar güzel görünüyorlardı. Neden başkalarına ihtiyaç duymuştum ki sahip olmak için? Kendi kendimi mutlu etmek hakkım yok muydu? İlla başkaları mı gerekliydi anlarımızı gülümsetmek için? Kendime veremediklerimi neden başkaları bana versindi? Ayıp mıydı? Hayır. Eziklik miydi? Hiç değil!” diye kendi içimde monolog gerçekleştirirken hemen arkama baktım ve “Pardooon! Baloncu!” diye seslendim.
Duydu neyse ki ve geldi hemen yanıma. Bir tane kendim için istediğimi söyledim ve hemen kalpli uçan balonlardan bir tanesini aldım kendime. Elimle balonu kavradığım an gülümsemeye, mutlu hissetmeye başlamıştım bile! Balon kimi mutlu hissettirmez ki zaten? O sırada da profesyonel baloncu elindeki tüm balonları bana verip “Haydi fotoğrafınızı çekelim” dedi. Gülmeye başladım o sırada çünkü bence saçma bir andı. Baloncu neden balonlarla fotoğrafımı çeksindi? Ama adam o kadar içten ve samimiydi ki “tamam” deyiverdim. Sahilde balonlarla poz vermeye başladım ve bu sırada da çok eğlenmeye başladım. Tam o sırada bir sürü balonu elimde gören bir çift durup gülümseyerek bana “vaay!” dediler. Anladım ki hayatımda biri olup onun aldığını sanıp ne kadar romantik bir hareket diye bana bakıyorlardı. “Yok yok!” dedim hemen, “Ben kendi kendime, kendim için aldım bu balonu.”
O noktada ikisinin de suratındaki şaşkınlıkla çok eğlendim. Onlar da şaşkınlıklarını hemen silkeleyip “Vay be! Bu daha da harika bir hareket! Bravo! Müthişsin!” diyerek yollarına devam ettiler. Yüzümdeki gülümseme daha da büyümüştü. İşte bu kadardı! Bir insanın kendisini mutlu etmesi böyle küçücük bir andan ibaretti! Baloncu yoluna devam etti, ben de elimde balonumla kalbime gülümseyerek bankta oturmaya. 5 dakika geçmedi baloncu geri geldi yanıma ve şöyle dedi: “Abla, senden önce tam 1.5 saat bir balon bile satamamıştım ama senden hemen sonra 6 adet sattım kısacık süre içerisinde. Teşekkür ederim.” Ve yoluna devam etti. Sahile baktığımda hakikaten birkaç mutlu balonlu kadın gördüm. Keyifle yürüyorlardı. “İşte bu kadar!” diye geçirdim içimden. Mutluluk bulaşıcı! Mutluluk büyüyen, büyüdükçe yayılan müthiş bir şey!
O an yaptığım seçimle önce kendimi, sonra evine ekmek götürecek baloncuyu, sonra da balonumu görüp kendisine balon alan birkaç kişiyi mutlu etmiştim. Daha güzel bir şey olabilir miydi, bilmiyorum. Yorgunluğum, keyifsizliğim hepsi uçup gitti. Sonrasında ise birkaç gün evimde sabah uyanıp balonumu her gördüğümde mutluluğum devam etti.
Demem odur ki, öğrendiğimiz, gördüğümüz kalıpların içerisinde hayat hapishaneden çok farklı olmuyor. Eğer ki o anı, kalıpları yakalayabilirsek ve “Kusura bakma sen gerçek değil, tamamen zihinsel bir kalıptan ibaretsin. Bana ait değilsin. Ben özgürlüğü ve özgünlüğü seçiyorum” diyebilirsek, işte yaratıcı yaşamın tam da orada başlamasına izin vermiş oluyoruz.
Korkma farklı olmaktan. Hiç korkma kendini mutlu etmekten, çünkü bu kendin için yapabileceğin en güzel şey.
Çok sevgiyle…
İlginizi çekebilir: Koşma, dur, sor: Ben kimim, neredeyim, ne istiyorum?