Pandemi sürecinde iki senedir isteyip ertelediğim bir şeyi gerçekleştirdim. Minik bir bostan yaptım kendime. İçini, büyüdüklerine şahit olmak için yoğun bir istek duyduğum birkaç sebzeyle donattım: Domates, salatalık, marul, soğan. Fide olarak ekip o zamandan itibaren büyümelerine, meyve vermelerine şahitlik etmek çok mucizevi bir doğa olayı.
E tabii bakmak, sulamak, ayrık otlarından temizlemek de insana düşen emek kısmı. Aslında doğayla tam bir iş birliği! Ben bu işi çok sevdim.
Onları, süreçlerini izlerken de bayağı bir şey öğreniyorum aslında. Mesela sebzeleri sağlıkla büyütmek kadar, onları tam zamanında dalından koparmak ya da topraktan çekmek önemliymiş. Eğer erken davranırsan ham oluyor, yenmiyor. Biraz geç kalırsan ise tohuma kaçıyor gene yenmiyor. Hayatta da tam olarak böyle değil mi? “Her şey doğru zamanında güzel” dedikleri şeyi ben pek anlamamışım meğer. Sebzelerim anlattı bana bu durumu en görünür şekilde. Bir şeye ne acele etmek, ne sallanmak. Her şeyin tadı; alacağımız zevk, tatmin olma hissi tam da olgunlaştığı andaymış meğer.
Ya da hepsinin ayrı ayrı ihtiyaçları, ayrı ayrı zamanları var. Domates üç günde bir su isterken, salatalıklar iki günde bir suya ihtiyaç duyuyor. Aynı cins, aynı kökten çıkan kimi domates kızarırken, kimi o kızarmışlardan bilinmez bir süre sonra kızarıyor ya da tutmuyor, tutunamıyor. Kızabilir miyim bu duruma? Hayır. Aynı davranabilir miyim hepsine? Hayır. Hepsinin kendine has biricikliğini kabul etmem gerekir. Bazısının hayata tutunmasını nasıl memnuniyetle karşılıyorsam, bazısının tutunamamasını da yine aynı kabul hissiyle karşılamam gerekir.
İlk başta “Neden, neden?” diye sordum tabii, sormadım diyemem. Ama sonrasında o bahçe olduğu haliyle o kadar memnun gözüktü ki gözüme, sorgulamamın anlamsız olduğunu hatırlattı bana. Her şey olduğu gibi güzeldi, olduğu kadarıyla biricikti. Her bir sebze olduğu gibi, her insan da öyle değil mi? Son dönemde müthiş bir insanları robotlaştırma durumu var; aynı kalıba sokmaya çalışma çabaları. Mesela artık benim botoks yaptırmamam uzaylıymışım gibi karşılanır hale geldi. Halbuki insanların kendisine zehir enjekte ettirmeleri, yaşlanma korkularının içine bakmayışları bana anormal gelen, eğer iki kavram üzerinden konuşacaksan normal/anormal diye. Demem o ki, o güzel sebzeler öyle güzel hatırlattılar ki bana biricikliğimizi yeniden… Sağ olsunlar.
Bahçem onunla ilgilendikçe, ona baktıkça benimle böyle böyle konuşmaya başladı. Bakalım daha neler paylaşacağız yolumuzda, bana neler hatırlatacak yine, yeniden?
Nice sevgi dolu anlara…
İlginizi çekebilir: Hayatta, hayatla akmaya devam edebilmek: Akışta kalmanın mucizesi