Bir ay boyunca vegan beslenen bir etoburun hikayesi
Geçtiğimiz ay Plastiksiz Temmuz ayı idi ve ben hâlihazırda plastiksiz yaşadığımdan, bu ayı diğer aylardan farklı kılacak bir şey yapmak istedim ve bir ay boyunca vegan yaşadım. Plastik kirliliğinin gezegenimize verdiği zarar su götürmez ancak plastik, gezegenimizin tek düşmanı değil. Karbon kirliliği de bir o kadar ciddi bir sorun ve insan kaynaklı karbon emisyonunun %51’ini hayvancılık sektörü oluşturuyor. Fosil yakıtlar değil, egzoz dumanları değil, fabrika bacalarından çıkan zehirli gazlar değil, hayvancılık. Bu sebeple bu bir ayı, normalde yapmadığım çevreci bir yaklaşıma, vegan olmaya ayırdım.
Vegan ayı öncesi
Hikayeme başlamadan önce kendimle ilgili birkaç bilgi vermem gerekiyor. Ben en sevdiği yemek İskender kebap, en sevdiği tatlı kazandibi (içinde tavuk eti var) olan bir insanım. Sülalem de etoburdur; her yıl yapılan sülale pikniklerinde mangal her zaman başroldedir. Büyük dedem (nurlar içinde yatsın) bir gece saat 2’de canı böbrek çekti diye o saatte koyun kesip kendine böbrek pişirmiş. Babam bu hikayeyi hep gururla anlatır.
Bilime yönelmeden önce voleybolcuydum, takımımız kondisyonerler ve diyetisyenler ile çalışırdı. Çocukken dışına çıkamadığımız bir diyet listemiz vardı (sakatlanma riski olduğu için paten kaymam dahi yasaktı), listemiz bol protein ve lif, az yağ ve sıfır şekerden oluşuyordu. Bal yiyebiliyordum ama reçel yasaktı mesela. Dolayısıyla küçük yaşlardan itibaren hayvansal gıdalar sürekli hayatımın bir parçası oldu. Sağlıklı ve “gerekli” olduğu öğretildi, bu yaşa kadar da bu öğretilenlerin doğruluğunu hiç sorgulamadım.
İlk sorgulamam canım komşum Merve ablam sayesinde oldu, buradan da ona bir selam çakmış olayım. Geçen yıl tanıştık, evine ilk ziyarete gidişimde vejetaryen olduğunu öğrendim. Dedim ki kendi kendime “Merve abla harika biri ama yanlış yapıyor, sağlıksız besleniyor. Onu nasıl normale dönmeye ikna edebilirim?” Eh, ben bilim insanı adayı değil miyim, en iyi ve kesin bilgiler bilimsel kaynaklarda. Açtım Pubmed’i, konu ile ilgili ne kadar makale yayınlanmışsa okudum – hatta okuduklarımdan bazılarını önceki Vegan Dosyası yazılarımda kaynakça olarak kullandım. Tüm deney sonuçlarını, grafikleri, kan değerlerini ve istatistikleri inceledim. Merve ablayı ikna edeceğim ya, titiz davranmam gerek.
Bu literatür taramasının sonucunda şunu öğrendim; bilim ve tıp camiasında hayvansal gıdalar sağlıklı mıdır değil midir diye bir ikilem söz konusu dahi değil. Bu alanlarda çalışan ve makale yayınlayan herkes et tüketmenin insan vücudu için uygun olmadığı ve sağlığa faydasından çok zararı olduğu konusunda hemfikir. İkilem yaratan konu ise, lakto-ovo vejetaryenliğin mi yoksa veganlığın mı daha iyi olduğu yönünde. Sonuç olarak ikna edilen kişi Merve ablam değil ben oldum.
Hayvancılık sektörünün çevreye verdiği zararı ise küresel pandemi dönemine kadar bilmiyordum. Virüs bulaşma endişesi ile limonların bile el değmeden poşetlenip satıldığı, tek kullanımlık maskelerin ve lateks eldivenlerin havada uçuştuğu bir dönemde plastiksiz yaşamak imkansız hale gelmişti. Ben de bu durum karşısında sıfır atık motivasyonumu kaybetmiş, evde suratımı asmış kös kös oturuyordum. Bir anda beynimde bir ışık yandı. Dünyayı kirleten tek şey plastikmiş gibi ne surat asıyorsun, dedim kendime, sen bir araştırmacısın, en iyi yaptığı şeyi yap ve araştır! Sıfır atık dışında çevre için neler yapabilirim diye araştırma yaparken, hayvancılık sektörünün çevreye verdiği zararlar hakkında da çok şey öğrendim. Zira vegan olmak da, çevre için yapılabilecekler listesindeydi.
Vegan ayı nasıl geçti?
Gelelim bir aylık vegan olma deneyimime. Aç kalacağım korkusuyla haftalar öncesinden kendime hazırlayabileceğim vegan tarifler not almıştım. Evde tek yaşamadığım için ailemi de durumdan haberdar etmem gerekiyordu. İlk başlarda yapmaya çalıştığım şeyi anlamsız bulsalar da, korktuğum gibi bir tepki vermediler. Tek endişeleri benim için ayrı yemek pişirme gerekliliğiydi. Bu da korktuğumuz gibi olmadı, aç kalmadığım gibi not aldığım vegan tariflerine de pek gerek kalmadı. Börek pişti, benimki patatesli oldu. Çorba pişti, kemik suyu ve tereyağı eklenmeden önce benim payım ayrıldı. Türlü yapıldı, tepsinin yarısına kıyma konulmadı. Demem o ki, herkes ne yediyse ben de aynısını yedim, bir iki malzeme eksik halini.
Yeni tarifler de denedim elbette. Vegan köfte yapmayı denedim, enfes bir şey oldu. Meksika fasulyesi yaptım, bizimkiler sevmedi ama bence güzeldi. Maş fasulyesi ve kinoadan bakliyat salatası yaptım, ona herkes bayıldı. Bunların dışında çok da değişik yemekler denemedim, daha doğrusu gerek kalmadı. Türk mutfağında meğer ne kadar çok vegan seçenek varmış! Bugün şunu yapalım, yarın bunu yapalım derken ay bitti zaten.
Bu süreçte pahalı işlenmiş vegan ürünleri de eve girmedi, dolayısıyla fazladan masraf yapmadığımız gibi bir de daha az et, süt ve yumurta alındığından tasarruf bile ettik. Bitkisel sütmüş, tofuymuş, vegan mayonezmiş falan hiç almadık. Tofu denemek istiyordum aslında ama dedim ya, Türk mutfağı o kadar zengin ki ona sıra gelmedi. Bir tek vegan peynir denedim, o da indirimde uygun fiyatlı buldum ve tadını çok merak ettim. Bitkisel protein tozu, Ayçiçek yağı ve patates püresinden peynir yapmışlar, tadı aynı İzmir tulumu! Vegan olunca öyle şeyler yemek illa gerekli mi? Kesinlikle değil. Fakat vegan olmayı düşünüyorsanız ve süt, peynir ya da sosis gibi tadını çok sevip yokluğunu hissetmekten çekindiğiniz yiyecekler varsa, hepsinin alternatifi mevcut.
Vegan ayı sonrası
Bu bir aylık denememin en tatlı sürprizi şüphesiz kilo vermem oldu. Sağlıksız bir kilo kaybı değildi bu, çünkü bir ay boyunca ne protein, ne lif, ne vitamin ne de yağ eksikliği yaşadım. Her porsiyonum gramı gramına ölçülü olmasa da çok çeşitli besinler tükettim, hiçbir besin değerinden mahrum kalmamaya çalıştım. Kendimi asla halsiz hissetmedim, yüzdüm, koştum, çalıştım ve bunları yaparken de fiziksel ya da zihinsel bir durgunluk hissetmedim. Check-up yaptırmadığım için genel sağlık durumumla ilgili bir şey söyleyemem elbette ama ay sonunda, o ayın başında içine giremediğim eteğimin üzerime tam olduğunu görmek beni epey mutlu etti.
Bir ay boyunca beni en çok şaşırtan şey ise kesinlikle eti özlememiş olmamdı. Kendimi hep etobur olarak tanımlardım, salatayı bile tavuklu severdim ama yanı başımda pişirilmesine rağmen asla canım et çekmedi. Yiyemediğim için üzülüp ah çektiğim sadece iki yiyecek oldu, biri patatesli omlet, diğeri hellim peyniri. Bir de annem evde misafir varken sütlü bir tatlı yapmıştı, onu yiyemedim diye üzülmüştüm. Fakat temmuz ayı bitmesine, artık vegan beslenmememe ve Kurban Bayramı olmasına rağmen neredeyse hiç et yemedim – bayram sabahı kavurmasından bir kaşık aldım o kadar.
Özetle, tahmin ettiğim kadar zorlanmadığım, çevremdekilerden korktuğum gibi tepkiler almadığım ve burnumda tüteceğini sandığım yiyecekleri hiç de özlemediğim rahat bir temmuz ayı geçirdim. Bu bir ay boyunca da tonlarca su tasarruf etmiş, onlarca hayvanın hayatını kurtarmış, yüz kilodan fazla CO2 gazı salınımına engel olmuş ve sağlıksız kilolarımdan kurtulmuş oldum. Hayatımın geri kalanında vegan olur muyum? Belki ama şimdilik esnek vejetaryen olmak ve hayvansal gıdaları hayatımdan adım adım çıkartarak ilerlemek bana daha uygun gibi geliyor. Çünkü diyette böyle büyük değişiklikler yapmak için doktor ve diyetisyenlerden destek almak en doğrusu ve ben küresel bir virüs salgını olan bir dönemde gerçekten hasta olmadan hastaneye gitmek ve doktorları hayati olmayan meselelerle meşgul etmek istemiyorum.
Şimdilik benden bu kadar. Hepinize sağlıklı günler dilerim!
İlginizi çekebilir: Vegan Dosyası 1: Hayvancılık ve çevre