X

Bir anoreksiya nervoza hastasının gözünden: Dünyadaki açlık sorunu

Birkaç gün önce Mosaic Science’ta yetersiz beslenmenin ve gıda güvencesizliğin çocukların sağlığını fiziksel ve psikolojik olarak nasıl etkilediği üzerine bir yazı okudum. Güvenli ve yeterli gıda kaynaklarından yoksunluk Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler ve ulusal sağlık bakanlıkları başta olmak üzere birçok kurum ve kuruluşun dikkat çektiği ciddi bir tehlike. Üstelik bu tehlike pek çoğumuzun zannettiği üzere sadece yoksul veya az gelişmiş ülkelerin insanlarını değil gelişmekte olan ülkeleri hatta ABD, İngiltere gibi kalkınmış ülkeleri de etkiliyor. Açlığın ve yetersiz beslenmenin özellikle çocuklarda göze görünen sonuçları (bodurluk, aşırı zayıflık, güçten düşme vb.) ise tehlikenin yalnızca kısıtlı bir boyutu çünkü hayatında kısa bir dönem bile açlık çeken çocuklar bu durumun fiziksel ve psikolojik olumsuzluklarından hayatlarının ileriki aşamalarında da etkilenmeye devam ediyor.

Mosaic’te okuduğum yazı beni bundan bir yıl öncesine götürdü. İş dönüşü, Pangaltı’ya doğru yürürken köşe başından bir çocuk seslendi. 8-9 yaşlarında ancak var. Dürümcünün önündeydi, dürüm istedi benden. Uzun zamandır mücadele etmekte olduğum anoreksiya nervoza beni yalnızca kendi bedenimin ihtiyaçlarına duyarsızlaştırmakla kalmamış, diğer insanlarla arama da aşılması güç setler çekmişti. Kendimi yıllardır aç bırakmaya, bedenimin ihtiyaçlarına kulak asmamaya öylesine alışmıştım ki, bunu öylesine içselleştirmiştim ki cebinde kendine dürüm alacak parası olmayan bir çocuğun karnını doyurmak için çabalaması bile bana mısın dememişti! Yürüdüm geçtim. Ancak birkaç adım atabildim. N’oldu, nasıl oldu bilmiyorum ama anoreksik tarafımın bastırdığı, ezdiği (asıl) beni duydum ve arkama dönüp çocuğun yanına gittim. Büfede çalışan kişiye siparişi verdik, sonra çocuk içeri geçip hevesle yiyeceğini beklemeye koyuldu. Bir yıl öncesine dönüp bakınca o anki hislerimi şöyle anlatmışım:

İçeri geçti çelimsiz, esmer ve biraz kirli çocuk.
Önce oturmadı, dürümün hazırlandığı tezgâha camın öte tarafından kafasını kaldırıp baktı. Ağzı hafif açıktı.
Ödemeyi yapacakken, et ve yağ kokusundan KORKARAK başımı zor da olsa içeri uzattım.
“Su ya da ayran da verir misiniz,” dedim.
Çocuk beklentiyle bana doğru kafasını çevirdi. Ah! Anoreksik sesin “sağlıklı ye, iç, güvenli yiyecek listeni bozma” öğütlerini (!) dinlemeye o kadar alışkındım ki o çocuğun başka bir şey içmek isteyeceğini akıl edemiyordum.
“Ya da ne içmek istiyorsa?” diye toparladım hemen, çocuğa bir daha bakmadan.
“Kola,” dedi. Tam isabet.
Yan gözle takip ettim. Geçti yerine oturdu. Dürümü hazırlayan adamın hareketlerini takip edebileceği bir masaya.
Ben de bana düşeni yaptım. Ödemeyi. Ve –kısacık bir an çocuğa baktıktan sonra– ayrıldım.
Kafası hâlâ yukarıda, ağzı hâlâ hafif açıktı. Ama bu kez kendinden daha emin, daha neşeli görünüyordu sanki. Biraz sabırsız. Belli ki dürümün bir an önce gelmesini istiyordu.

Sonra da o çocuğa neden imrendiğimi anlatmışım:

İmreniyordum, saygı duyuyordum, kendimden daha güçlü ve ZENGİN görüyordum çünkü aç olduğunu hissediyor, vücudunu beslemek istiyor ve bunu bir şekilde başarıyordu. Birazdan o kokular arasında yiyeceği dürümden haz alacaktı. Dahası, masaya oturarak yemek istemesi de ne olursa olsun yiyeceğe saygılı olduğunu ve en temel insani dürtü olan açlık hissine sahip olduğunu kanıtlıyordu bana. O AN, O ÇOCUĞUN ZENGİNLİĞİNE ASLA ULAŞAMAYACAĞIMI DÜŞÜNÜYORDUM. Açlık, tokluk, beslenme, vücudumun mahrumiyetini giderme… (Yazının devamını daha önce burada paylaşmıştım: Çocuk)

Adını bilmediğim o çocukla karşılaştığım günden sonra dünyadaki açlık sorunu üzerine araştırma yapmaya başladım ve durumun televizyonlarda gördüğümüz bir deri bir kemik, karınları şişmiş, kafaları kocaman kalmış, deyim yerindeyse karikatürize edilerek gösterilen halsiz, bakımsız Afrikalı çocuklardan ibaret olmadığını anladım. Bu çok daha kapsamlı ve ciddi bir sorundu ve tıpkı yeme bozuklukları gibi her yaştan, cinsiyetten, her milletten insanda görülebiliyordu. Açlık, yetersiz beslenme, gıda güvencesizliği ve kötü beslenme gibi aralarında nüanslar olan farklı tanımlamalar olsa da bu sorunun sonuçları yediden yetmişe herkesi etkiliyordu. Hem de bir yaşam boyu. Şimdi anılardan bir süre için kopup konuyla ilgili uzmanlar ne diyor bir bakalım.

Elif Çalışkan, TC. Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan Dünya Gıda Programı isimli yazısında açlığı şöyle tanımlıyor: Açlık, iki şekilde ortaya çıkmaktadır. “Yetersiz beslenme” normal bir yaşam sürdürülebilmesi için gerekli minimum fizyolojik ihtiyaçları karşılayamayacak kadar az kalori alınması durumudur. “Kötü beslenme” ise, yetersiz protein, enerji ve mikro-besin (vitamin ve mineral) alımı ve sürekli hastalık görülmesi durumudur.

Yine aynı kaynakta, her yıl 6 milyon çocuğun 5 yaşına ulaşamadan öldüğü; yetersiz beslenme ve açlıkla ilgili hastalıkların, gelişmekte olan ülkelerde, ölümlerin %60’ına sebep olduğu belirtiliyor. Peki, yetersiz veya kötü beslenmeyle kendini gösteren açlık ya da gerek yoksulluktan gerek çatışma, savaş ya da iklim değişikliği gibi durumlardan kaynaklanan gıda güvencesizliği çocuklar başta olmak üzere her yaş grubundan insanı nasıl etkiliyor?

Sağlıkları üzerinde ne gibi olumsuzluklar yaratıyor?
Özetle;

  • yiyeceklere karşı ilgisizlik, iştahtan kesilme,
  • halsizlik, gerginlik ve asabiyet,
  • sürekli üşüme,
  • yağ ve kas kütlesi kaybı,
  • sağlıklı insanların kolayca atlatabileceği hastalıkların ya da yaralanmaların bile ölümcül sonuçlar doğurması,
  • vücudun kendini iyileştirememesi,
  • nefes güçlüğü,
  • depresyon,
  • cildin kuruması, gözlerin çukura kaçması ve saç dökülmesi,
  • odaklanma güçlüğü,
  • en ciddi durumlarda ise nefes darlığı ve kalp krizi gibi ölümcül sonuçlar görülüyor.

American Psychological Association tarafından hazırlanan ve açlığın çocuklar üzerindeki psikolojik sonuçlarını ele alan yazıda ise açlık ile beynin gelişmesi arasındaki ilişkiye dikkat çekiliyor. Buna göre, yetersiz beslenme sonucu öğrenme, bilginin işlenmesi gibi süreçler olumsuz etkilendiğinden çocukların –daha sonra sağlıklı kilolarına ulaşsalar bile– okuldaki başarısı düşüyor. Yani, yetersiz beslenmenin yarattığı fiziksel etkiler giderilse bile uzun vadede sonuçları devam edebiliyor. Yine aynı kaynakta, yeterli ve güvenilir gıdaya erişimden yoksun ailelerde bireylerin depresif düşünceler geliştirmeye ve çocukların ileriki yaşlarda intihara meyletmeye daha yatkın olduğu söyleniyor.
Açlığın ne kadar yaygın bir sorun, sonuçlarının ne kadar ciddi olduğunu gördükçe bu durumun anoreksiya nervoza rahatsızlığıyla benzerliklerini düşünmeden edemedim.

Gerçekten de, bir tarafta gıdaya ulaşamadığı için ölüm tehlikesiyle kucak kucağa yaşayan milyonlarca insan, bir tarafta kendini –isteyerek olmasa da– bile bile aç bırakan anoreksiya nervoza hastaları vardı. Peki, anoreksiya nervoza da dünyada acilen önlem alınması gerektiren açlık sorunu kadar yaygın mı? Daha çok hangi yaş gruplarında görülüyor, hangi dönemlerde başlıyor?

ABD merkezli bir sivil toplum örgütü olan National Eating Disorder Association’ın (Yeme Bozuklukları Ulusal Birliği) verilerine göre, dünya üzerinde 70 milyondan fazla insan yeme bozukluklarıyla mücadele ediyor. Anoreksiya nervoza ise en yüksek ölüm oranına sahip ruhsal bozukluk. Anoreksiya nervozanın en fazla ergenlikle birlikte başladığı biliniyor fakat son yıllarda çocuklar arasında görülme sıklığının artmış olduğuna dair veriler mevcut. Yine genel kanının aksine yeme bozuklukları erkekler arasında da oldukça yaygın. Son bir bilgi daha: 2003’teki bir araştırma anoreksiya hastalarının bu rahatsızlığı yaşamayan insanlara göre 56 kez daha fazla intihara meyilli olduğunu saptadı.
(Daha ayrıntılı istatistikler ve istatistiklerin kaynaklarıyla ilgili şu yazıya bakabilirsiniz: Yeme bozuklukları üzerine istatistikler.)

Aslında açlık ve yeme bozuklukları arasındaki tek benzerlik yukarıdaki rakamsal sonuçlar değil. Fiziksel ve psikolojik etkileri açısından da birçok ortaklık saptamak mümkün. Daha önce anoreksiya nervozanın semptomlarından ve sonuçlarından bahsetmiştim. Bu yüzden çok fazla ayrıntıya girmeden, sadece açlık ile anoreksiya nervoza arasındaki semptomların benzerliğine dikkat çekmek için birkaç ortak noktadan bahsetmek istiyorum.

Medical News Today’de yayımlanan bir makaleye göre, anoreksiya nervoza ruhsal rahatsızlıklar içinde ölüm oranı en yüksek yüksek olan rahatsızlık ve çok ciddi komplikasyonlar yaratması da şaşırtıcı değil. Bunlar arasında; büyük miktarda kilo ve kas kütlesi kaybı, halsizlik ve yorgunluk, düşük tansiyon, baş dönmesi ve kansızlık, sürekli üşüme hali, kabızlık ve ishal gibi sindirim sorunları, kemik erimesi, uykusuzluk, reglden kesilme, cildin kuruması, saç dökülmesi gözleniyor.

Fazla söze gerek yok aslında; bedenlerimiz ihtiyacı olan enerjiyi al(a)madığında mücadele etmek için elinden geleni yapıyor ve elindeki kısıtlı enerjiyi kullanarak hayatta kalmaya çalışıyor. Açlık üzerine yaptığım tüm o okumalar, afallatıcı istatistikler ve komplikasyonlar ister istemez kendime şu soruyu sormaya yol açmıştı (hâlâ da soruyorum ya): Dünyada gıdaya bu kadar muhtaç insan varken ben neden kendimi aç bırakıyorum? Kemiklerimin erimesine, saçlarımın dökülmesine, kalbimin zayıflamasına izin veriyorum? İçinde bulunduğum depresif düşünceler, anoreksiya nervozanın kurallar kitabı bana ne kazandırıyor? Cevabım net: Hiçbir şey. Aksine kaybettiriyor. Eksiliyorum… Kayboluyorum…

Bir tarafta birazdan yiyeceği dürümün hevesiyle gözleri parıldayan bir çocuk bir tarafta yiyecekleri düşmanı gibi gören, onlardan bucak bucak kaçan ben ve benim gibi bu rahatsızlıkla mücadele edenler…

İşin içinden halen çıkabilmiş değilim ama kafa yormaya devam ediyorum. Yukarıda bahsettiğim “imrenme” duygusu, o erişemeyeceğimi düşündüğüm “zenginliğin” peşindeyim hâlâ.

Ve bu arayışımda keşfettiğim bir yerden bahsedip yazımı noktalayacağım: Hayata Sarıl Lokantası. Aranızda duyanlar, bilenler, gidenler olmuştur elbet. İstiklal Caddesi’nin ara sokaklarından birinde, Hayata Sarıl Derneği’nin açtığı ve akşamları evsizlere ücretsiz yemek sunan şirin mi şirin, sıcacık bir lokanta. Kurucularının öyküsüyle, azimli ve kararlı çalışmalarıyla, evsizlere yemek dışında eğitim ve rehabilitasyon fırsatı sunmalarıyla da ta içime dokunan bir yer burası. Gitmişliğim, kurucusu Ayşe Hanım’la konuşmuşluğum, kendimi ve rahatsızlığımı anlatmışlığım da var. Asıl amacım bir akşam, lokanta evsizlerin aş evi olduğunda gidip onlara hizmet etmek, anoreksiyanın sesini susturup onlarla birlikte yemek yemekti. Bunu hâlâ yapamadım ama Hayata Sarıl Lokantası’nı unutmadım. Ne diyorlardı? Ha, evet: “Bedenin de beslensin ruhun da.”
Hayata Sarıl Lokantası’na hayat veren bir manifesto bu.
Tam da benim ihtiyaç duyduğum şey.
Yeme bozukluğuyla savaşan herkes gibi.

Kaynaklar:
-Mosaic Science’ta yayımlanan makale için: https://mosaicscience.com/story/food-poverty-nutrition-health-austerity-child-development-diet-benefits/
-Elif Çalışkan’ın yazısı için: http://www.mfa.gov.tr/dunya-gida-programi-_world-food-programme-_-wfp_.tr.mfa
-Medical News Today internet sitesinde yetersiz beslenmenin sonuçları üzerine yer alan yazı: https://www.medicalnewstoday.com/articles/179316.php
-American Psychological Association’daki yazı için: https://www.apa.org/advocacy/socioeconomic-status/hunger.pdf
-Medical News Today’da anoreksiya nervoza ile ilgili yer alan yazı için: https://www.medicalnewstoday.com/articles/267432.php?iacp

Okuma önerisi
Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu, 2017
https://www.tarimorman.gov.tr/ABDGM/Belgeler/Uluslararas%C4%B1%20Kurulu%C5%9Flar/SOFI_2017_TUR.pdf
Hayata Sarıl Lokantası’nı daha önce bu yazımda anlattım:
https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2018/11/03/kendimi-ac-birakinca-askida-yemek-elimden-tutuyor/

İlginizi çekebilir: Anoreksiya ile yaşam: Böyle bir hayatı istiyor muyum?

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

LEGO’dan hem çocukları hem yetişkinleri mutlu edecek en mükemmel yılbaşı hediyeleri

Yeni yıl, soğuk günleri sıcacık bir sevgiyle sarmalayan, neşe ve heyecan dolu büyülü bir dönem. Öyle ki yalnızca taptaze başlangıçların değil; sevdiklerimizi mutlu edecek fırsatların da habercisi. Bu özel dönemi daha da unutulmaz kılmanın ve yılbaşı coşkusunu sevdiklerimizle paylaşmanın en keyifli yollarından biri ise hiç şüphesiz gözlerden kalpler çıkaracak mükemmel yeni yıl hediyeleri. Peki ama gerçek anlamda mükemmel bir hediye bulmak mümkün mü?



Çocukken çok kolay olan hediye seçimi konusu, ne yazık ki yetişkinlikte zor bir hal alabiliyor. O zamanlar en sevdiğimiz karakterin yeni çıkan bir kitabı ya da havalı yeni bir oyuncak, bizi mutlu etmeye yeterdi. Ama büyüdükçe işler biraz karıştı… İhtiyaçlar, istekler, beklentiler, arzular, hepsi değişti, karmaşıklaştı. Haliyle, bir yetişkini ‘gerçekten’ mutlu edebilecek o ‘mükemmel’ hediyeyi bulmak da zorlu bir sanata dönüştü. Ama çözüm, sandığımızdan çok daha yakında olabilir. Belki de oyuna ve yaratıcılığa yeniden kucak açmak, tüm bu karmaşıklığı alıp götürmeye yetebilir. Siz de bu yıl sevdiklerinizi gerçekten heyecanlandıracak bir hediyenin peşine düştüyseniz aradıklarınızı LEGO’da bulabilirsiniz. Çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de oyunun, yaratıcılığın ve rahatlamanın kapılarını aralayan LEGO’da herkese uygun yüzlerce çeşit var:

Estetik ve dekoratif dokunuşları sevenlere özel

Çevrenizde gördüğü her boş duvarı doldurmak için hemen zihninde tasarım yapmaya başlayan ya da boş rafları estetik detaylarla dekore etmeye bayılan sevdikleriniz varsa, onlar için en iyi yılbaşı hediyesi bir LEGO’dan bir sanat eseri, doğadan bir parça veya mimari bir detay olabilir:

  • LEGO® Art Mona Lisa: Dekorasyonun yanı sıra sanat ve tarih meraklısı sevdikleriniz için Mona Lisa’nın 3D versiyonu şahane bir yeni yıl armağanı olabilir. Sevdiklerinizin duvarlarını süsleyerek yaşam alanlarına enerji katacak bu özel hediye, onların yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.
  • LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu: Doğanın dokunuşlarını yaşam alanlarına taşıyacak LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu, canlı renkleriyle sevdiklerinize yılbaşı coşkusunu yansıtırken mutluluktan gözlerinden kalpler çıkartabilir.

Enerjisini doğadan alanlara özel

Doğaya, yeşile, bitkilere düşkün, enerjisini, ilhamını büyüleyici çiçeklerden ve renklerden alan sevdikleriniz için de en mükemmel hediyeler, yine LEGO’da:

  • LEGO® Icons Orkide: Orkidelerin bitkiler aleminde çok özel bir yeri olduğu tartışılmaz. Siz de sevdiklerinize onların sizin için ne kadar özel olduğunu hissettirmek istiyorsanız bu seti kaçırmayın. 5 taban yaprağı ve 2 hava kökü ile gerçekçi bir görünüme sahip bu ikonik orkide setini görenler canlısından ayırmakta zorlanabilirler 🙂
  • LEGO® Icons Erik Çiçeği: Bu set, sevdiklerinize güzel bir kırmızı çiçeği tomurcuktan açmaya ve tam çiçeklenmeye kadar inşa etme fırsatı sunuyor. Üstelik sevdikleriniz bu seti sergilemekten de büyük haz duyacak. Hem şık bir dekor hem de yaratıcı bir yapım süreci, ikisi de bu mükemmel hediyede.

Hız, heyecan ve adrenalin tutkunlarına özel

Hız, şüphesiz ki büyük bir tutku. Özgürlüğüne düşkün, heyecanı seven, teknolojiye ve otomobil dünyasına meraklı herkes için LEGO’da şahane hediyeler bulabilirsiniz:

  • LEGO® Technic Mercedes-Benz G 500 Professional Line: Mercedes-Benz tutkusu olan herkesi heyecanlandıracak, otantik özelliklerle dolu ikonik G Serisi’nden bir model, mükemmel bir yılbaşı hediyesinden çok daha fazlası olabilir. Baştan sona adeta bir mühendislik deneyimi sunan bu modelin sevdiklerinizi çok mutlu edeceği kesin.
  • LEGO® Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat: Maceranın sudaki halini seven ve yelken sporuna da merak duyan sevdiklerinizi mutlu etmek için fazla düşünmenize gerek yok. Aradığınız hediye LEGO Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat. Biraz çılgın, biraz heyecanlı, en çok da kusursuz… Emin olun sevdikleriniz bu seti hem yaparken hem de sergilerken çok keyif alacak.

Sinemaseverlere özel

Beyaz perdenin büyüsüne kapılan sevdiklerinize, onların bu tutkusunu daha da derinleştirecek hediyelerle unutulmaz deneyimler sunabilirsiniz:

  • LEGO® Star Wars™ Millennium Falcon™: Çoğu sinemaseverin gönlünde taht kurmuş en özel serilerden biri hiç şüphesiz ki Star Wars. Star Wars™ Millennium Falcon’un kokpiti, uydu çanağı, topları ve diğer ikonik detaylarıyla sevdikleriniz inşa sürecini tamamlarken kendilerini galaksinin derinliklerinde bir macerada da hissedebilirler.
  • LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba: Sevdiklerinizin sinema tutkusunu nostaljik rüzgarlarla buluşturmak isterseniz, aradığınız mükemmel hediye yine LEGO’da. Onları LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba ile çocukluk anılarına doğru bir yolculuğa çıkarabilirsiniz.

Oyunculara ve uzay meraklılarına özel

Uzayın sınırsız gizemini merak eden ya da en zorlu oyunları bile tek hamlede geçmeyi başarabilen sevdikleriniz varsa, onlar için de en mükemmel yeni yıl hediyeleri LEGO’da:

  • LEGO® Super Mario™ Super Mario World™: Mario ve Yoshi: Mario, şüphesiz ki hem çocukların hem yetişkinlerin gönlünde büyük yer tutan en ikonik oyunlardan biri. Eğlenceli bir nostaljik tur, keyifli bir oyun deneyimi ya da rahatlatıcı bir aktiviteden çok daha fazlasını sunacak bu set, sevdiklerinize yepyeni bir dünya yaratmak için ilham verebilir.
  • LEGO® Technic NASA Apollo Ay Taşıtı – LRV: Kozmik maceracılar için en şahane hediye: NASA Apollo Ay Taşıtı (LRV) modeli. Sevdiklerinizi yıldızlara götürüp geri getirecek bu özel hediye, bambaşka dünyaların kapısını onlar için aralarken yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.

Bonus: Mırmır Pati ile eğlenceyi geri getirin

LEGO’nun sonsuz olasılıklarla dolu dünyasında en mükemmel hediyeler de eğlence de oyun da bitmez… Mırmır Pati, oyunu her yaştan insan için geri getiriyor ve herkesi yılın bu büyülü zamanını çok daha keyifli geçirmeye davet ediyor.

Mutlu bir yer inşa etmek isteyen herkes için mükemmel hediyeler ve çok daha fazlası LEGO’da. Hemen tıklayın ve sevdiklerinizi mutlu etmeye erkenden başlayın.

*Bu yazı LEGO katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale