Binalar, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji potansiyeli açısından enerji sektöründe oldukça büyük bir öneme sahip. Enerji verimliliği yoluyla yaklaşık 13,5 TWh’lik enerji tasarrufu potansiyeli sunan binalar, ayrıca 22 TWh’lik dağıtık üretim imkanı sağlıyor. Elektrifikasyon ve değişen enerji sistemini yönetmek için gerekli olan dijitalleşme kavramları ise yine binalarda hayata geçme imkanı açısından ön sıralarda bulunuyor. Isı pompaları ve elektrikli yemek pişirme gibi teknolojilerle 6,6 TWh’lik elektrifikasyon potansiyelinin büyük bir kısmını barındıran binalar, ayrıca akıllı sayaçlar gibi dijital teknolojilerin esnekliğe sağladığı katkıyla birlikte tüm bu kavramların ortasında yer alarak dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu enerji dönüşümünün temel unsurlarını taşıyor. Tam bu sebeple binalar iklim ve çevre konularında öncelikle ele alınması gereken sektörlerin başında geliyor.
Yaklaşık 9,1 milyon bina ve 23 milyon hanenin bulunduğu Türkiye’de binaların enerji tüketiminin son yıllarda yılda ortalama yüzde 4 gibi bir seviyeyle hızla artması, ülkenin toplam nihai enerji tüketiminde binaların tüm son kullanıcı sektörler arasında sanayi sektöründen sonra en ön sıraya yerleşmesine sebep oldu. 2018 yılı sonu itibarıyla Türkiye’nin toplam nihai enerji tüketimi 109 Mtep seviyesine ulaştı. Bu toplamın yaklaşık üçte biri binalar (konut, ticari ve kamu) tarafından tüketiliyor. Binalarda enerji tüketimi yüksek oranda doğal gaz ve elektrik kullanımından kaynaklı olmakla birlikte, bu iki kaynak sektörün toplam enerji tüketiminin üçte ikisini oluşturuyor. Isıtma amaçlı enerji tüketimi ise toplam tüketimin ortalama olarak yüzde 40’ından fazlasını oluşturuyor.
Türkiye’de binalarda toplam nihai enerji tüketiminin kaynak bazlı dağılımına bakıldığında, yüzde 60’a yakın bir oranda fosil kaynakların, yüzde 15 civarında ise yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanıldığı görülüyor. Doğrudan kullanılan yenilenebilir enerjinin yüzde 60’ından fazlası ısıtma amaçlı odun, atık ve biyokütle kullanımına ait. Jeotermal enerji tüketimi 2 Mtep, güneş enerjili su ısıtma ise 0,6 Mtep olarak göze çarpıyor. Güneşten su ısıtmada Türkiye dünyadaki önde gelen sırasını koruyor. Elektriğin binaların toplam nihai enerji tüketimindeki payı ise yaklaşık yüzde 30.
İklim değişikliğine sebep olan sera gazı emisyonlarının dünyaya daha fazla zarar vermeyecek seviyelere çekilmesi için gerekli önlemlerin acilen alınması gerekiyor. Hızlı şehirleşmeyle birlikte binalarda artan ısıtma ve soğutma ihtiyacının ısı pompası gibi verimli teknolojilerle elektrifikasyonu ve bu sebeple artan elektrik ihtiyacının dağıtık yenilenebilir enerji üretimiyle karşılanması anahtar role sahip. Elektrik sektörüyle binalar arasında, daha büyük oranda rüzgar ve güneş enerjisi entegrasyonu için değişken üretimi dengeleyebilecek ve sistemi optimize edecek talep tarafı yönetimi, batarya depolama ve akıllı şebekeler gibi esneklik yöntemlerinin artırılması gerekiyor. Böylece elektrik sektörü için bir esneklik mecrası olabilecek olan binalar, ayrıca yaklaşık sıfır enerjili bina hedeflerine de ayak uydurmayı başarabilecek.
Peki, bireysel olarak biz bu dönüşüme nasıl katkı sağlayabiliriz?
Yaşadığımız evlerde hem dünyadaki akımlara uyumlanmak, hem de değişimi başlatmak için yapabileceğimiz küçük veya büyük bazı dokunuşlar var. Örneğin, enerji verimliliği açısından güneşi ve rüzgarı doğru kullanan, pasif mimari yöntemler uygulanmış evleri seçmekle başlayabiliriz. Yalıtımın yeterli ve doğru yapılmış olması ise bir başka özellik olarak karşımıza çıkıyor.
Kullandığımız elektrikli ev aletlerinin A sınıfı yüksek verimli olması, aydınlatmayı LED sistemler ile sağlamak, resistanslı (ütü, kurutucu, su ısıtıcı vb.) ürünlerin kullanımını azaltmak, yaşadığımız mekanı kışın gereğinden fazla ısıtmamak (21-22 C ideal) enerji tasarrufunu artıracaktır. Çamaşır ve bulaşık makinelerini dolduktan sonra çalıştırmak, musluklarda perlatör kullanmak, diş fırçalarken veya duşta suyu gereksiz yere açık bırakmamak ise su tasarrufu için etkili yöntemler olabilir.
Tasarruf yöntemlerine ek olarak, güneş enerjisinden sıcak su ve elektrik elde etmek gibi yenilenebilir enerji sistemleri faturaları ciddi şekilde azaltıyor. Bu sistemler için yatırım maliyetleri de gittikçe azalıyor ve yapılan düzenlemelerle uygulama kolaylığı getiriliyor. Kömür ve doğalgaz gibi fosil kaynaklar yerine elektrikli sistemlerle ısıtma ve soğutma yapmak da (örneğin ısı pompası) temiz enerji dönüşümünü hızlandırabilir.
Ulaşımda elektrikli araçlar önümüzdeki yıllarda hızla yaygınlaşacak, şimdiden şehirlerde otobüsler kullanılmaya başlandı bile. Özel araçları da elektrikli hale getirmek an meselesi… Bu sistemlerle uyumlu dijital teknolojiler, akıllı altyapı ve sayaçlar, yapay zeka ve blokzincir yine takip edilmesi gereken kavramlar olarak öne çıkıyor.
Binalarda, enerji verimliliği başta olmak üzere, yenilenebilir enerji, elektrifikasyon ve enerji sistemini yönetmek için gerekli olan dijital teknolojiler daha düşük maliyetli, daha temiz ve daha güvenli bir enerji sistemine geçişi hızlandıracak. Böyle bir enerji dönüşümünün, doğru politikalar ve finansman araçlarıyla birlikte binalarda enerji tüketimini ve emisyonları düşürmesi kaçınılmaz. Daha iyi bir yaşam kalitesinin yanında, binaların ihtiyacımız olan temiz enerjiyi üreterek çevre, iklim ve insan sağlığına olumlu etkiler yaratması mümkün. En büyük şans ise binalarda yaşayanlar olarak bizlere düşüyor. Unutmayalım: Çevre dostu ve akıllı binadan önce, çevre dostu ve akıllı insan geliyor.
İlginizi çekebilir: Yeşil binalar ve sürdürülebilirlik: Yeşil bina kriterleri nelerdir?