X

Bilinç ne işe yarar: Her şeyin sürekli değiştiği bir dünyada iyi yaşam bilinci

“Bilinç sürekli bir değişkenlik içerisindedir. Bir zihin hali bir kez gelip geçtiyse onun tekrarlanması ve öncekiyle benzeşmesi mümkün değildir. Şimdi görüyoruz, şimdi işitiyoruz, şimdi düşünüyoruz, şimdi istiyoruz, şimdi hatırlıyoruz, şimdi ümit ediyoruz, şimdi nefret ediyoruz ve şimdi seviyoruz. Yüz çeşit değişik yolla biliyoruz ki zihnimiz hep meşgul.” William James

“Beyin bize habire hikayeler anlatır ve her birimiz de anlattığı bu hikayelere inanırız. Beyin hikayelerini size nasıl sunarsa siz de gerçekliğinizi o şekilde kabullenirsiniz. Daha da tuhafı, her beynin anlattığı hikaye, büyük olasılıkla bir diğerinin anlattığından farklılıklar içerecektir. Birden fazla tanığı olan bütün olay ve durumlarda, her beyin kendi öznel deneyimini yaşar. Her beynin doğrusu kendinedir. Öyleyse gerçeklik nedir? Gerçeklik yalnızca sizin seyredebileceğiniz, kapatamadığınız bir televizyon programı gibidir, yalnızca sizin için sunulan bir program.” David Eagleman

19. yüzyılın sonlarında psikoloji biliminde çok şey oluyordu: Almanya’da bilinci elemanlarına ayırarak incelemeye çalışan Wundt psikolojisi ve yapısalcılık hakimken, ABD’de bilincin amacı ve işlevleri üzerine yoğunlaşan “işlevselcilik” gelişiyordu. İşlevselciliğin ABD’de gelişmesinin en önemli sebebi, Amerika’da zamanın ruhunun (Zeitgeist) buna çok uygun olmasıydı. Ünlü iş insanı John D. Rockefeller’ın şu sözleri dönemin ruhunu anlatmaya yetiyordu: “Büyük bir girişimin büyümesi sadece en uyumlu olanın hayatta kalmasıdır.” Bu sözden anlaşılacağı üzere, Amerika evrim düşüncesinin etkisi ile uygulamalı, faydalı ve işlevsel olana doğru yönelmişti. Amerikan psikolojisi de öncü yıllarında bu nitelikleri yansıtıyordu ve bu sebeple “işlevsel” bir psikoloji haline gelmişti. İşte dönemin ruhunu yansıtan bu felsefeye, kurucusu Herbert Spencer tarafından “sentetik felsefe” denildi. Spencer’ın sentetik felsefe sistemi 10 cilt halinde yayımlandı. Bu ciltlerden ikisinin adı “Psikolojinin İlkeleri” idi ve bu ciltlerde özetle şundan bahsediliyordu: “Zihnin şu an içinde bulunduğu şekilde olmasının sebebi, çeşitli ortamlara uyum sağlamak amacıyla gösterdiği geçmiş ve devam eden çabalarıdır”.

İşte işlevsel psikolojinin temellerinin atıldığı dönemin Amerika’sının zeitgeisti bu şekildeydi: “En güçlü olan hayatta kalır. Var olmak için mücadele et ve çevreye olabildiğince çabuk uyum yap.” İşlevsel psikolojinin öncüsü ise, psikolojiye büyük katkılarda bulunmuş olmasına rağmen hayatının son dönemlerinde bir psikolog olarak anılmak istemediğini belirten William James’ti. James’e göre psikoloji bir tür “apaçık olanı detaylandırmaydı” ve o bunu sakıncalı buluyordu. Amerikan psikolojisinin öncülerinden olan James, özgür irade üzerine filozof Charles Renouvier tarafından yazılan birkaç makaleyi okuduktan sonra, özgür iradenin var olduğuna inandı ve özgür iradenin ilk koşulunun “özgür iradeye güvenmek ve iradenin etkisi sayesinde kendi kendini iyileştirebileceğine inanmak” olduğuna karar verdi. Görünüşe göre bunu bir dereceye kadar da başardı, o zamana kadar geçmek bilmeyen bel ağrıları tamamen geçmişti.

William James’in işlevselci psikolojisi gayet netti: Buna göre psikolojinin amacı bulunduğu çevreye uyum sağlayan insanların araştırılmasıydı, deneyim elemanlarının keşfi değil. James’e göre bilincin işlevi hayatta kalmak için gerekli amaçlara ulaşmaya kılavuzluk etmekti. Böylelikle bilinç karmaşık bir ortamdaki karmaşık bir varlığın ihtiyaçlarına özellikle uygun bir varlık olarak dile getirilmişti; öyle ki bilinç olmaksızın insanın evrim süreci ortaya çıkamazdı (Schultz & Schultz, 2007).

Psikolojinin Ana Teması: Bilince Yeni Bir Bakış

William James “İlkeler” kitabının açılış cümlesinde, “psikoloji, fenomenlerin ve bu fenomenlerin şartlarının, yani zihinsel yaşantının bilimidir” diye yazmıştı. Fenomen ve koşullar ana tema açısından anahtar kelimelerdi, “fenomen” ana temanın dolaysız yaşantılarda bulunduğunu, “koşullar” ise zihinsel yaşantıda bedenin, özellikle de beynin önemi ile ilgiliydi. James’e göre bilincin fiziksel altyapısı psikolojinin önemli bir parçasını oluşturuyordu. Bilinç üzerinde biyolojinin yani beynin faaliyetlerinin farkında olmak, James’in psikoloji yaklaşımının biricik özelliğiydi. James ayrıca kendisinden önce psikolojiye hakim olan “bütünü önce parçalayıp, onu parçalardan yola çıkarak anlamaya çalışma” fikrine de karşı çıkmıştı. “Deneyimler basit bir şekilde ne ise odur.” demişti, zihinsel eleman grupları veya bileşimleri değil.

İşte bu sebeple, psikoloji için yapay analiz ve bilinç yaşantılarının daha basit elemanlara indirgenmesi yerine, yeni bir program önerdi. Zihinsel yaşantının bir bütün olduğunu, akışları ve değişiklikleri ile bütün bir deneyim olduğunu iddia etti. James’in bilinç kavramının ana noktası bilincin “sürekli meydana geliyor” oluşu ve ırmak gibi akıyor oluşuydu. Zaten kendisi de bu özelliği açıklamak amacıyla “bilinç akışı” ifadesini kullanmıştı. Çünkü ona göre bilinç sürekli bir akış halindeydi ve geçici olarak ayrı ayrı elemanlarına veya aşamalarına bölmeye ilişkin her türlü girişim, bilinci sadece saptırmak olurdu.

Bilincin bir diğer özelliği daima değişmesiydi. Hiç kimsenin bir durumu veya düşünceyi aynı şekliyle iki defa yaşaması mümkün değildi. Çevredeki nesneler tekrar tekrar ortaya çıksa da uyandırdıkları duyum ve düşünceler birbirinin aynı olamazdı. Bir nesneyi birden fazla vesile ile çeşitli kereler düşünsek bile düşündüğümüz her bir zaman, araya giren deneyimlerin etkisi sebebiyle farklı olacaktı. Yani bilinç, birikimli bir süreçti ve aynı şekilde yinelenmesi mümkün değildi. Zihin de fark edilir şekilde sürekliydi, yani bilincin akışında ani ve sert boşluklar yoktu. Zaman içinde boşluklar olsa bile, örneğin uyku sırasında, uyanmayla birlikte kesilmeden önceki bilinç akışıyla bağlantı kurmakta güçlük çekilmiyordu. Buna rağmen zihnin bir diğer özelliği seçici oluşuydu. Zihin pek çok uyarıcı arasından kimilerini süzgeçten geçirerek, diğerlerini birleştirerek veya ayırarak, arta kalanları seçerek veya reddederek hangisiyle karşı karşıya kalacağına karar veriyordu. James’e göre bizler deneyim dünyamızın sadece en uygun olan küçük bir parçasına dikkatimizi verebiliyorduk. Zihin uygun olan uyarıcıyı seçiyor, böylelikle bilinç mantıklı bir tarzda işliyor ve bir düşünce dizisi makul bir sona ulaşıyordu (Schultz & Schultz, 2007).

Hepsinden önemlisi James (bir işlevselci olması sebebiyle) bilincin amacı üzerinde durmuştu. Bilincin biyolojik bir faydasının olduğuna, diğer türlü var olmayacağına inanmıştı. Ona göre bilincin amacı veya işlevi bize seçimler yaptırarak çevremize uyum yapmamızı sağlamaktı. Kendi bilinçli deneyimlerine ilişkin bilgisini artırmayla daima ilgilenmiş olan James, bir defasında anestezi amacıyla kullanılan bir gaz olan nitrik oksidi içine çekerek bilinç sınırlarını genişletmeyi denemişti. Gazın etkisi altındayken evrenin kimi sırlarını cevapladığına ve büyük kozmik gerçeklerin mistik dışa vuruşunu yaşıyor olduğuna inanmıştı. Sabahleyin bu büyük gerçekliklerin neler olduğunu asla hatırlayamıyordu ancak bir gece bir şeyler yazmayı becerebildi. Uyandığında masasına koştu ve aşağıdaki dörtlüğü yazmış olduğunu gördü:

Hogamous, higamous,
Man is polygamous.
Higamous, hogamous,
Woman is monogamous.*

* “Hogamous, higamous” kelimeleri herhangi bir anlam ifade etmez ancak ikinci ve dördüncü mısralarla ses uyumu oluşmasını sağlar. “Man is polygamous” cümlesi “erkek çok eşlidir”, “Woman is monogamous” ise “kadın tek eşlidir” anlamındadır (Schultz & Schultz, 2007).

James bunları okuduktan sonra deneylerine son verdi.

Daha iyi bir yaşam için İyi Oluş ve Bilinç Atölyesi

Her ne kadar bir psikolog olarak anılmak istemese de William James psikoloji tarihinde çok önemli bir yere sahip. Öncelikle beynin yeni öğrenmelerle şekil verilebilir bir yapıda olduğunu ve sürekli değiştiğini “plastisite” kavramı ile adlandıran ilk kişi William James’ti. Ayrıca döneminin teknolojik gelişmeleri göz önüne alındığında bilinçle ilgili tespitleri de nokta atışıydı: Bilinç akışı tabiri ile bilincin sürekli değiştiğine ve aynı şekilde deneyimlemenin mümkün olmadığına işaret ediyordu, bunu söyleyerek bilincin öznelliğine vurgu yapıyordu ki güncel sinir bilim çalışmaları da bunu destekler nitelikte.

Günümüzde artık bilincin değişebilen ve öznel yapısını vurgulayan çalışmalar göz önüne alındığında, bizi psikolojik iyi oluşa götürecek bazı bilgilere de sahibiz. Şimdi size güzel bir haberim var, eğer bu bilgilerin ışığında bilinçli bir şekilde psikolojik iyi oluşunuzu artırmak ve hayatınızı iyileştirmek isterseniz, sizin için bir atölye hazırladım. 19 Eylül’de X House Project ev sahipliğinde gerçekleştireceğimiz “İyi Oluş ve Bilinç” adlı bu atölyede psikolojik iyi oluş ile “bilinç” arasındaki ilişkiyi bilimsel veriler ışığında ele alarak, hayatımızı nasıl daha iyi yaşayabileceğimiz konusunda etkili olan, kanıta dayalı bir aracı konuşacağız. Atölye detayları için X House Project ile iletişime geçebilirsiniz.

Sevgiyle…

Kaynakça: Schultz D. P., Schultz S. E. (2007). Modern Psikoloji Tarihi. Kaknüs Yayınları: İstanbul.

Benimle iletişime geçmek isterseniz eposta adresim: ayselkeskin2004@yahoo.com

İlginizi çekebilir: Özgürlük ve anlamın peşinde: Varoluşçu bilinçle nasıl daha iyi yaşarız?

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale