X

Bilim anne ile bebek arasındaki özel bağı kanıtlıyor

Bebeklerinizin ilk düzenli kontrolünde, aşılarının zamanı gelince ve ateşi çıktığını anladığınızda onları pediatri kliniğine götürürsünüz. Onu rahatsızlığı bulunan herkesten sakınırsınız. Tek isteğiniz onun sağlıklı ve güçlü bir şekilde büyümesidir. Fakat yapılan yeni araştırma gösteriyor ki, bebeğinizle olan güçlü ilişkinizi onun sağlığı için bir koz olarak kullanabiliyorsunuz.

‘Bu yakın ilgi hastalıkların önlenmesinde, bağışıklığının hızlanmasında ve IQ seviyesinin artmasında bebeğinize yardımcı oluyor’ diyor Endokrinolog, Magical Beginnings, Enchanted Lives: A Holistic Guide to Pregnancy and Childbirth kitabı ortak yazarı Deepak Chopra ve ekliyor: ‘Bu öpücükler ve sarılmaların etkisi sandığımızdan çok daha fazla’. Anne ve bebek arasındaki kompleks bağ yalnızca kalplerimize değil, beynimize, hormonlarımıza, sinirlerimize ve hatta vücudumuzun her noktasına kaydoluyor.

Sarılma bağlantısı

Dr. Chopra’nın iddiasını kanıtlayacak onlarca delil bulmamız mümkün. Ohio University’de yapılan bir araştırma, araştırmacılar tarafından sarınılan tavşanların yüksek kolesterole bağlı koroner arter rahatsızlığına karşı korunduğunu ortaya çıkarıyor. Araştırma yazarı, sevgi ve ilginin tavşanların hormon seviyelerine etki ederek bunun, onları kalp krizine karşı koruduğunu belirtiyor.

Montreal’de yer alan McGill University’deki bir başka araştırmada, araştırmacılar dişi sıçanların bebek yavrularına daha çok zaman ayırıp ilgilenmek için onları yaladıklarını ortaya çıkarıyor. Bu yalama işleminin esas nedeni bebek sıçanların stressiz büyümelerine ve daha maceraperest mizaçlı büyümelerine yardımcı olmak. Nitekim, yeterince ilgilenilmemiş sıçanlar gergin ifadeler gösterip, stresli davranıyorlar.

Pediatrics’de yayınlanan bir başka makalede ise, prematüre bebekler arasında okşanılıp ilgi gösterilenlerin %50’sinden fazlasının daha çok kilo aldıkları belirleniyor. Deriden deriye bağlantının erken doğan bebekler üzerinde bu noktada sağlık açısından faydasının bulunduğunu söyleyebiliriz.

Bilindiği üzere meme başındaki sinirlerin uyarılması sonucu taşınan mesajlarla oksitoksin oluşuyor. Oksitoksin; hipofiz bezinin arkasında salgılanan ve annede süt akışını sağlayan bir hormondur. Oksitoksin aynı zamanda ‘aşk hormonu’ olarak da bilinir; çünkü orgazm sırasında ve diğer sevgi dolu olduğunuz zamanlarda üretilir. Gerçekte, oksitoksin beyinde morfinin davrandığı gibi davranır; ‘ödül merkezi’nizi tetikler, acıyı dindirir, kendinizi iyi hissettirir ve duygusal olarak daha yüksek bir seviyede olmanıza neden olur. Emzirmeyen anneler veya besin takviyesi kullanan anneler bu ‘aşk ilacı’nı kaçırmazlar. Basitçe bebeklerinizi beslerken onların gözlerinin içine bakmak veya onlara sokulmak da kendini iyi hissetme hormonunun ikiniz için de açığa çıkmasını sağlar.

Kokudan gülümsemeye giden yol

Anneler, bebekleriyle 1 saat geçirdiğinde %100 oranında kokularından dolayı diğer bebeklerden ayırt edebiliyorlar.

Fiziksel bağlantının olduğunu kanıtlayan başka bir kanıta da sahibiz: Feromon. Partnerinizi etkilemek için salgıladığınız bu kimyasal madde, aynı zamanda bebekleriniz tarafından da salgılanıyor. Bu aslında bebeklerinizi inanılmaz derecede sevdiğinizin bir işareti olabilir. Yapılan bir araştırmada, annelerin %90’ının yeni doğmuş bebeklerini, onlarla yalnızca 10 dakika geçirdikten sonra tanıyabildiklerini söylüyor. Anneler, bebekleriyle 1 saat geçirdiğinde ise %100 oranında kokularından dolayı diğer bebeklerden ayırt edebiliyorlar.

Aynı zamanda bebekler de annelerinin kokusunu ayırt edebiliyorlar. Geçen yıl Japonya’daki araştırmacılar, yeni doğan bebeklere annelerinin sütünün kokusunu koklattılar ve bilin bakalım ne oldu? Sütün kokusunu alan bebekler sakinleşti ve acıları dindi.

Kokunun bebeğinize bakmak konusunda sizi motive ettiği gibi ve bebeğinizi de size yakın durmaya motive ediyor. Sonunda iki taraf birbirine gülümseyerek bakıyor. Houston’daki Baylor College of Medicine’da yapılan bir araştırmada bebeklerinin üzgün, herhangi bir tepki vermeyen ve mutlu fotoğraflarına bakan annelerin MR’ı çekiliyor. MR sonuçlarında çocuklarının fotoğraflarına bakan annelerin beyinlerindeki ödül mekanizması aktive olduğu görülüyor. Bunun anlamını kendinizi iyi hissetmeniz olarak açıklayabiliriz. Hatta çocuklarının gülümsediği fotoğraflarda bu etki daha da büyük oluyor. Bunların hepsi aslında çok ilkel. Anne bebeğin gülümsemesini sağlıyor, bebek gülümseyince anne ödülünü almış oluyor ve anne yine bebeğinin gülümsemesini sağlayarak ödül almak istiyor.

Uzun lafın kısası yavrularımıza bağımlı olmak için dizayn edilmişiz. Anne ve bebek arasındaki bağ bir bakıma yeni doğmuş bebeklerin korunma, beslenme ve bakımını garanti altına alıyor’ diyor  Davranışsal Nörobilim Uzmanı Francesca D’Amato.

Peki yeni doğan bebeklerin fiziksel ve duygusal gelişimleri üzerinde etkili olan tek faktör sahip olduğunuz genleriniz midir? Kısmen evet. Fakat son zamanlarda epigenetik alanında (yani çevresel faktörlerin genlerinizin üstündeki etkilerini inceleyen bilim dalı. Örneğin; nasıl beslendiğiniz, ne kadar antrenman yaptığınız veya hava kirliliğine maruz kalıp kalmadığınız) yapılan çalışmalar gösteriyor ki; çevresel faktörler genlerinizi fiziksel olarak değiştirebiliyorlar, etkinliğini artırabiliyorlar ya da tamamen yok edebiliyorlar. Hatta epigenetiğin bu varsayımını kullanarak, tek yumurta ikizlerinden birinin kalıtsal bir hastalığa yakalanırken diğerinin neden yakalanmadığını da açıklamak mümkün.

Bebekken ihmal veya suistimal edilmiş insanlar % 70 oranında daha sık kanser, Crohn veya Graves gibi hastalıklara yakalanıyorlar

Çocukların gelişim dönemlerinde maruz kaldığı herhangi bir çevresel faktör genlerinin etkisini etkileyebilir. Bu sistemi şöyle açıklayabiliriz: Yeni doğan bebekler dış etkenlere karşı oldukça savunmasız ve hassastırlar. Acıktıklarında, susadıklarında, terlediklerinde veya bir acı hissettiklerinde ne yapacaklarını, nasıl tepki vereceklerini bilemezler. Bu yüzden tüm bu yeni algılara alışıp uyum sağlamayı öğrenmeleri için başka birinin sorumluluğuna ihtiyaç duyarlar. Eğer bu yeni algılarla tanışırken nasıl tepki vereceklerine karar veremezlerse kendilerini stres altında hissederler. Strese girdiğinizde bundan en çok etkilenen bağışıklık sisteminiz olur ve etkisini kaybederek daha kolay hastalanmanıza yol açar. Bebeklerse daha hassas olduklarından herhangi bir strese uzun süre maruz kalırlarsa ne yazık ki bağışıklık sistemleri kalıcı olarak hasar görebilir. Dr. Chopra bu konuda ‘Bağışıklık sistemimiz başımızdan geçenler konusunda oldukça kuvvetli bir hafızaya sahiptirler’ diyor. Bebekken ihmal veya suistimal edilmiş insanların genlerinin bağışıklık sistemleri üzerindeki etkileri değişiyor ve kontrollerini kaybediyorlar, çünkü bağışıklık sistemimiz kendini etkileyen olayları unutmuyor ve hasar görmeye devam ediyor. Geçen yıl çocukken fiziksel, duygusal ve cinsel olarak istismara uğramış 9 bin yetişkin üzerinde yapılan bir deney gösteriyor ki, bu insanlar geri kalan popülasyona kıyasla üçte bir oranında daha çok otoimmün hastalıklara yakalanıyorlar. Kısacası çocukluk travmaları hastalığa yakalanma oranlarını %70 artırabiliyor ve bu insanlar akciğer kanseri, Crohn veya Graves hastalığına daha kolay yakalanabiliyorlar.

 Uzmanlığı besleme ve geliştirme

Peki bu mucizevi bağlantı nasıl geliştirilebilir? Bazen bu iletişim beklendiği gibi sonuçlanmayabilir. Yeni doğum yapan hassas, yorgun veya aşırı endişeli anneler bebeklerini kucaklarına ilk aldıkları anda veya sorumluluğun arttığını hissettikleri anda kendilerini baskı altında veya tükenmiş hissedebilirler. Bu tür doğum sonrası sendromların birçok nedeni olabilir ve genellikle çoğu doğum yapan, evlat edinen veya bebeğini sakinleştirmekte sorun yaşayan anneler bu duyguları daha fazla hissedebilirler. Doğum yapan kadınların bebeklerine alışması günler, haftalar hatta aylar alabilir. Fakat ne olursa bu durum, bebeklerin bakıma muhtaç olduğu gerçeğini değişmemektedir. Sekiz çocuk babası ve The Baby Book kitabının yazarı Pediatrist William Sears bu konuda ‘ Bağlılık hissiyatı anlık bir oluşum değildir, gelişmesi ve sağlamlaşması zaman alır. Onu ilk başta kucağınıza alamadınız veya emziremediniz diye her şey bitti demek değildir.’ diyor.

İlgili yazı: Anne ile kurulan bağın yaşam ve ilişkiler üzerindeki etkisi

Dr. Chopra bu konuda tüm bu sorumluluğun sadece anneye yüklenmemesi ve toplum olarak annelerin ihtiyaçlarına yardım etme konusunda biraz daha hassas olmamız konusunda bizi uyarıyor. Ücretli hamilelik iznine sahip olmayan ve doğum sonrası hemen işe dönmek zorunda olan annelerin bebekleriyle yeteri kadar ilgilenmelerini bekleyemeyiz. Amerika Birleşik Devletleri bu konuda annelere hoşgörüyle yaklaşan az sayıdaki gelişmiş devletlerden biri. ‘Sorumluluk sadece annelere ait değildir. Eşler, komşular, iş arkadaşları ve devlet yeni doğum yapan kadınlara annelik görevlerine alışmaları için mutlaka gerekli desteği sağlamalıdır. Aksi halde annelerin bebekleriyle kaliteli zaman geçirip yeteri kadar ilgilenmeleri oldukça zorlaşacaktır.’ diyor Dr.Chopra.

Yani artık e-postalarınızı kontrol etmeyi veya çamaşır yıkamayı bırakabilirsiniz. Misafirlerinizi nasıl ağırlayacağınız veya ev temizliği konusunda stres olmak zorunda değilsiniz. İlk etapta bebeğinizi tamamen önceliğiniz haline getirin. Onun yanında hiçbir şey yapmadan yatın, ona sarılın. Dr. Chopra bebeklere masaj yapmanın, şarkı söylemenin, kucaklamanın, güzel kokular koklatmanın (gül, lavanta, vanilya vs.) ve onlara değişik ve renkli objeler göstermenin duyuları için oldukça besleyici olduğuna inanıyor. Kurduğunuz ilişkinin yıllarca süreceği için sağlam ve kalıcı olmasına özen göstermeniz gerektiğini kendinize sık sık hatırlatın ve ihtiyaç duyduğunuzda ise kendinize biraz ara verin.

Bütün bilimsel açıklamaların yanı sıra, burada bebeğinizi hastalıklardan koruyan, geleceğini şekillendiren esas güç sizin saf ve eşsiz sevginiz olacaktır. Yıllar geçip onu yeniden öptüğünüzde bile bunun büyüsünü çocuğunuz hissedecektir.

Kaynak:

parenting.com

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale