“Bile bile lades” sorunsalı

Geçen hafta bir sabah evden işe çıkarken İstanbulkartımı her zaman durduğu yer olan cüzdanımdan çıkarıp cebime koydum. Marmaray sırasında “aman cüzdanı çantamda buldum, kartı içinden çıkardım” gibi arkamdakileri bekletmeme sebep olabilecek herhangi bir kaosu engellemek istemiştim. Hayır n’lurdu ki azıcık bekleselerdi ama yok olur mu hızlı hızlı ilerlemek varken. Bu arada aynı cebime hızlıca telefonumu da attım ve kendi kendime “telefonu cebimden çıkarırken kesin kartı yolda düşüreceğim” diyerek evden çıktım. 100-200 metre gittim ya da gitmedim, elimi cebime attım ve ne oldu dersiniz? Bildiniz 🙂 Kart çoktan cebimden uçup gitmişti bile, şöyle bir etrafa bakındım tabii ki bulamadım. Ha bu arada “ya Ecehan fiziksel kart mı kaldı” sorunuzu duyar gibiyim. Tabii ki ben de biliyorum, telefonumdan dijital kart kullanmayı ama özellikle Yenikapı metrosunda bununla ilgili zamanında sorunlar yaşamıştım ve bu nedenle fiziksel kart da taşımaya başlamıştım artık. Ee Ecehan kızımız hayatta her türlü olasılığı hesaplayıp tüm önlemleri almakla ünlü bir şahıstır malum 🙂

Günlük hayattan bunun gibi sayısız örnek verebilirim sanırım. Salondan mutfağa giderken “kesin birini kıracağım ama ha şunu da alayım kalmasın ha bunu da” derken yarı yolda kırılan bardaklar, tabaklar ya da dökülen soslar… Çok hızlı evin içinde oradan oraya mekik dokurken “kesin bacağımı çarpıp morartacağım” dememin 2. dakikasında ani bir can yanması ve yere kapaklanmayla son bulan koşturmalar. Uyanmakla uyanmamak arasında bir yerde gidip gelirken uyuyakalacağımı bildiğim halde alarmı kapatıp “sadece gözümü dinlendireceğim” dedikten 1 saat sonra gözümü açtığım anlar…

İlişkilerimize göz atalım bir de, orada neler var dersiniz? Bize iyi gelmeyeceğini bildiğimiz halde eski bir sevgiliyle sadece bir “naber” ile başlatılan mesajlaşma, akabinde gerçekleşen görüşme, günün sonunda kendimizi kötü hissettiğimiz bir kapanış. Ya da eskilerde kalmış bir dostunuzla görüşmek için tüm koşulları zorlamanıza rağmen buluştuktan sonra bırakın artık eskisi gibi olmayı ortak bir tek konunuzun kalmadığını gördüğünüzdeki hayal kırıklığı.

Ortamın size hiç uygun olmadığını günün en başından bildiğiniz halde sırf sosyalleşmek ve yeni insanlarla tanışma şansınızı kaçırmamak için katlandığınız akşamlar. “Aslında çok da içime sinmiyor ama bir şans versem mi” dediğiniz iş teklifleri ve işe başladıktan 2 ay sonra gelen “Ya ben biliyordum, neredeyim, ne yapıyorum?” hissi.

Bunların hepsi çok tanıdık değil mi? İçimizde bir yerlerde yanlış giden bir şey olduğunu bilsek de “ya tam tersi olursa” düşüncesi, bize aksi yönde adım attıran şey aslında. Ah o umut var ya umut, hem bizi ayakta tutan inanılmaz bir güç ama bir yandan da canımızın sıkılmasına, yere düşmemize sebep olan hain bir arkadaş gibi.

Geçmiş tecrübelerimizden, yaşadıklarımızdan dersler çıkarırız çoğu zaman ve biliriz alacağımız aksiyonun aslında bize iyi gelmeyeceğini. Dilimizde çok güzel bir söz var bunun için, ben de sık sık kullanırım: “Bile bile lades.” Bilirsiniz lades oyununda karşınızdaki kişiye eğer o “aklımda” demeden bir şey verebilirseniz oyunu siz kazanırsınız. Buradaki durumda da farklı değil işte siz aslında kaybedeceğinizi bile bile verilen şeyi alırsınız ve sonra da oyunu kaybettiğiniz için kötü hissedersiniz. 

Ben çoğu durumda hala umudun yanımda yoldaş olmasını isteyen o kişiyim. Aksi yönde vereceğim kararın beni ne kadar etkileyeceğine bakıyorum önce. Hasar tespit tutanağı tutmak kendimizi bir nebze de olsa sağlama almak için yanlış değil diye düşünüyorum. Hala bodoslama bir şekilde “ben umut ediyorum kesin tersi olacak” diye girdiğimi düşünmeyin tabii. Doğama aykırı tahmin edersiniz ki bu durum 🙂 Karar verdikten ve uyguladıktan sonra benim için sonuçları kötü de olsa hep bir şey öğrendim ve iyi ki denemişim dedim çoğu zaman. Bu arada yaşayarak öğrenmek, bu hayatta en inandığım şeylerden biri. 

Hiç şans vermemek, adım atmamak daha büyük bir hayal kırıklığı olabilir belki ne dersiniz? “Denemeden bilemezsin” diye boşa dememişler. Hem umut da güzel şey, bizi ayakta tutan ve insan olduğumuzu hatırlatan yegane güç. Bu yüzden bırakın “bile bile lades” olsun bazen hayatta. Denemekten, bazen sadece belirsizliğe adım atmaktan korkmayın. Hata da yapsanız, sonunda kötü de hissetseniz bu sizin hatanız. Sıkıca sarılın önce hatanıza, sonra kendinize…

Sevgiyle kalın.

İlginizi çekebilir: Ağır çantalar, yorgun omuzlar

Ecehan Kaylan
1990 Aralık ayında, İzmir’de başladı benim serüvenim. 10 senedir kurumsal hayatta özel şirketlerde çalışan, 33 yaşında beyaz yakalı endüstri mühendisiyim. 30 yaşımla beraber hayatın ... Devam