Sene 2013… Şifa aradığım günlerdi, hem bedenime, hem ruhuma. Kurumsal hayatın ağır yükü omuzlarımda, elimde tek dostum sigara, sanki bütün dünyanın yükünü sırtlandığım o günler… Sağlıksız mı sağlıksız bir beslenme, saçımda beni kendime yabancılaştıran bir boyayla, yüzümde maskem, sokaklarda… Kendini sevmek mi? Ne mümkün bu halde! Başkalarını sevebilmekten bahsetmiyorum bile. O zaman ne gittiğin ev senin, ne yaşadığın hayat kendininki…
Tam da o günlerde tesadüfen İstanbul’da karşıma çıktı (sonrasında kapanacak olan) Bikram Yoga Stüdyosu. Sanki beni bekliyordu. Elimde havlum ve bir şişe suyumla stüdyonun kapısındayım. 90 dakika, 40 derece demeden, kendimi o sıcak mucizenin içinde buluverdim birden. O kadar sıcaktı ki, nefsim “çık bu girdaptan” diye haykırırken, diğer taraftan eğitmenin “aynaya bak Yelda” söylemiyle kendimle yüzleşiyordum mecburen. Aynada yüzleştiklerimden hiç memnun kalmadan. Dahası mı? Her şey o gün, o sıcak odadan çıktığımda, verdiğim kararla başladı. Ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı…
Hayatımı değiştiren Bikram Yoga ve sonrasında neler yaşadım? Değişim, dönüşüm yıllarım… “0” noktasından yeni bir başlangıç. Kendimi keşfetme yolculuğumda hangi eşiklerden dönüp de nihayet o en güzel eşikte kendimi nasıl bulduğumla ilgili tüm detayları anlattığım hikayemi sizlerle paylaşıyor olacağım… Bikram Yoga’nın bana açtığı vizyonla gerçekleştirdiğim 4 kıtada dünya seyahatimi ve Yoga pratiğimle temizlenmiş bedenimde yeşeren manevi arayışımın beni Tasavvuf merkezli bir hayata nasıl ulaştırdığını bu sayfalarda yazıya dökeceğim. Bu vesileyle yaşadıklarımı tekrar anımsar olmaktan da çok mutluyum. Kim bilir belki de savaş meydanında başlayan hikayemden siz de bir şeyler bulup hakikatimize giden zincire ek olacaksınız.
İlginizi çekebilir: Yoga hem depresyonu hem de duygusal yemek yeme alışkanlığını azaltıyor