“Psikoterapi, belleğin yeniden dokunduğu bir tezgahtır.”
Hilal Bebek
Anılar beyninizde nasıl biriktirilir, hiç düşündünüz mü? Sinirbilimin bellekle ilgili çalışmalarda kat ettiği yol olağanüstü. Ancak belleğin anıya dönüşümü başka bir düzeyde işliyor. Gün içerisinde beyninize ulaşan duyumların sadece bir kısmı bellekte tutuluyor, bunlar bazı filtrelerden geçiriliyor ve az bir kısmı kayıt altına alınabiliyor. Kayıt altına alınan bu kısım geri çağrılabiliyor. Beyniniz anılarınızı oluştururken dış dünyayı olduğu gibi kaydedemiyor ama bunları çok sayıda bilgi parçasından oluşan bütünlükte ve belirli bir zamandaki birlikteliğiyle algılıyor ve onun nöronal temsilini (beyinde oluşan sinirsel bağlar) oluşturuyor. Bu temsilin bir kısmı bellekte tutuluyor ve hipokampüs vasıtası ile bellekten bilince geri çağrılıyor.
Hipokampüs beynin hafıza ve yön bulmayla ilgili olan önemli bir bölgesi. Bütün anılarınız bulunduğunuz yere, zamana ve “size” bağlı olarak kaydediliyor, buna “otobiyografik bellek” deniyor. Hipokampüs olmadan otobiyografik bellek de olmuyor. Örneğin sinirbilim tarihine giren H.M. isimli vaka, hipokampüsü alındığı için sürekli aynı günü yaşıyor. H.M. için anı yok, dün yok, sadece şimdi var. Onun bir otobiyografisi, yani hikayesi yok.
Dış dünyadan gelen bilgiler önce kısa süreli bellekte tutuluyor ve bu bilgilerin kaderi burada belirleniyor: Bunlar ya uzun süreli belleğe aktarılacak ya da kayıttan silinecek. Zihninizdeki nesne ve temsillere dilsel ve bilişsel özellikler de katılıyor. Kısa süreli bellekteki bilginin uzun süreli belleğe aktarılabilmesi için üzerinde çalışılması ve yinelenmesi gerekiyor. Bu üzerinde çalışma işlemi ise “anlamlaştırma.” Bir bilginin kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe geçmesi için anlamlandırılması lazım. Anlamlandırma ise sizin geçmiş deneyimlerinizle, o andaki tutumunuzla ve beklentilerinizle doğrudan ilişkili.
Bir şeyin sizin anınız haline gelmesi için illa yinelenmesi de gerekmiyor. Bazı anlar adeta beyninize çakılır gibi iz bırakıyor. İz bırakan bu anı da hiç olmadık yerlerde önünüze çıkıveriyor. Anı dediğimiz şey dümdüz bir film sahnesinden ziyade, bizzat deneyimlediğiniz ve duygularla kimyası değişmiş, kendi kendinize anlattığınız bir öykü aslında. Belleğin duygusal kısmında saklanan anıların görsel, işitsel, kokusal, tatsal veya dokunsal bilgisi ile sizde uyandırdığı hisler, düşünceler ve anlam bağıntıları güçlü bir şekilde kurularak uzun süreli belleğin derinlerinde korunuyor. İleride benzer bir duyguyu yaşadığınızda o anın istemsizce zihninizde belirmesi işte kayıtların duygularla mühürlenerek tutulmasından kaynaklanıyor.
Bellek ve anıların oluşmasında zaman kavramı çok önemli. Zaman yoksa bellek de olmuyor. Kendi varlığınızı tanımlarken geçmişinizden, yani zamandan bağımsız olmanız mümkün değil. İşte kendinize anlattığınız hikaye olan otobiyografik bellek geçmişe takılmayı seviyor. Otobiyografik belleğin kendine has şöyle bir özelliği var: Çocukluğa ilişkin anlara ve acıya bağımlı olması. Bu bellek acı veren ve gurur kırıcı anıları ısrarla saklıyor ve sık sık hatırlatıyor. Çeşitli çağrışımlar otobiyografik bellekte nöbet tutan ne varsa ortaya çıkartıyor.
“İnsan anıları tarafından yaratılmış bir bilinç değildir. Anılarını yaratan olarak kendi gerçekliğini yeniden inşa edebilir.”
Hilal Bebek
Buraya kadar anlattıklarımdan da anlayacağınız gibi hiçbir şeyi olduğu gibi kaydedip, tıpkısının aynısı hatırlamıyorsunuz. Hatırladığınız, yani kayıtlarınızdan şu ana geri çağırdığınız her anı, aslında beyniniz tarafından yeniden yapılandırılıyor. Çünkü beyininiz sürekli bir hikaye anlatıyor. O andaki “sizin” duyguları, tutumları, inançları, değerleri, anlamları her ne ise, beyin de hikayeyi buna göre baştan yazıyor. Yani hatırlama, yorumdan bağımsız değil. Her hatırlama bir yeniden hikayeleştirme eylemi.
Şimdi ve burada geçmişi hatırlarken veya gelecekle ilgili plan yaparken aslında onları yapılandırıyorsunuz. Hikaye ettiğiniz olaylar aynı olsa da, anılar bu olayların anlamlandırılmış hali. Yani olay aynı olsa da geri çağrılan anı, artık başka bir şey. İki kişinin aynı olayı depolaması bu nedenle farklı. Kimi için “kurban” olma başlığı ile hatırlanan bir hikaye, bir başkası tarafından “hayatta kalma” olarak yorumlanabiliyor. Böylece aynı olay farklı kişilerde farklı hikaye edilmiş oluyor. Bu nedenle geçmiş değişebiliyor, değiştirilebiliyor.
Sonuç olarak, şu anda olduğunuz kişi beyninizin anlattığı hikaye ile doğrudan ilişkili. Beyninizin size anlattığı hikaye ne diyor? Bu hikaye ne kadar başarısız, şanssız, beceriksiz, yetersiz, önemsiz olduğunuzla mı ilgili, yoksa bundan başka bir şey mi anlatıyor? İşte beynininizin anlattığı hikayeyi yeniden ele almak, bunu fark etmek ve bu hikayeyi yeniden şekillendirmek için psikolojik danışmanlık çok etkili bir yöntem. Bir psikolojik danışmanla online görüşme yapmak ve süreçle ilgili bilgi almak isterseniz ayselkeskin2004@yahoo.com e-posta adresine yazabilirsiniz. Yazımı aşağıdaki alıntıyla bitiriyorum. Sağlık ve sevgi ile kalın.
“Yaşam kontrolümüzde olmayan malzemeler sunar bize. Çevre, mizaç, anne-baba özellikleri, erken yaşantılar vs. Bu malzeme ile nasıl bir kompozisyon çıkaracağımız malzemenin ne olduğu kadar önemlidir. Anılar, benim onları örme biçimimle şekillenecektir. Bu durumda ne hatırladığım kadar nasıl hatırladığım önemlidir.”
Hilal Bebek
Kaynaklar:
Eriz R. Kandel, “Belleğin Peşinde-Yeni Bir Zihin Biliminin Doğuşu”, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2016.
Hilal Bebek, “Doktor Geçmişimi Değiştir”, Psikeart Dergisi, sayı:73, Ocak-Şubat 2021.
Hilmi Uysal, “Bellek ve Anı”, Psikeart Dergisi, sayı:73, Ocak-Şubat 2021.
İlginizi çekebilir: Geri Çağırma Terapisi nedir: Bellek yeniden yapılandırılabilir mi?