Kanadalı araştırmacılar seslendirme yoluyla iletilen duyguların beyinde saniyenin onda biri sürede algılandığını ortaya çıkardılar.
Araştırmacılar bu noktada sözlü olmayana iletişimler arasında sinirden homurdanma, mutluluktan kahkaha atma veya üzgünken ağlama arasında fark olmadığını dile getiriyorlar. Eğer bir duygu ses yoluyla bizlere ulaşıyorsa kelimelerle dile getirildiğinden çok daha fazla dikkatimizi çekiyor.
Duygu seslerine daha çok önem vermemiz hayatta kalma içgüdümüzden kaynaklanıyor.
Kanada’da yer alan McGill University’deki bilim insanları, bu sürecin evrimsel kökeni olduğuna inanıyorlar. Bu evrimsel kökeni, beynin bu tür sesleri veya seslendirmeleri etiketlendirerek alfabeye göre önceliğini ona vermesi olarak açıklayabiliriz. Aslında bu durum çok akla yatkın görünüyor; çünkü ağzımızdan çıkan ve beynimize kodlanan sesler insanların hayatta kalması için hayati rol oynuyor.
‘Duygusal sesler beynimizdeki sistemlere bağlı olup evrimsel koşullar kadar eskidir. Duyguların konuştuğumuz dilde ifade edilmesi, daha sonra ortaya çıkan beyin aktivitelerine bağlı olup, günlük konuşma dilleri ortaya çıktıktan sonra gelişmiştir ’ diyor araştırma yazarı Marc Pell. Ayrıca araştırmasının Biological Psychology adlı dergide yayınlandığını belirtmemizde fayda var.
Araştırmacıların merak ettiği bir başka konu ise seslendirme yoluyla duygu ifade edilmesiyle (homurtu, kahkaha, hıçkırma gibi kelime içermeyen sesler) kelimelerle ifade edilmesi arasında beynin tepkisinin farklı olup olmadığı.
Bunu öğrenmek için araştırmacılar 3 temel duyguya odaklanıyorlar: Öfke, üzüntü ve mutluluk. Ve 24 farklı deneğe duygu sesleri ve saçma konuşmalar dinleterek bunu test ediyorlar. Araştırmacılar saçma konuşmaları herhangi bir dilde herhangi bir duygu hakkında ipucu vermemesi için kullanıyorlar.
Araştırmacılar beyin dalgaları aktivitesinin elektriksel yöntemle izlenmesini ölçen EEG kullanarak katılımcıların sorulara ne kadar hızlı cevap verdiğini ve beynin farklı tarzdaki duygusal seslere ne şekilde cevap verdiğini ölçebiliyorlar.
Araştımalar sırasında aşağıdakileri ölçebiliyorlar:
1. Beynin milisaniyede duygu seslerine günlük konuşmaya oranla nasıl cevap verdiğini
2. Kesin duyguların duygu sesleri yoluyla daha hızlı anlaşılıp anlaşılmadığı ve beynin tepki üretmesi
3. Endişeli insanların duygusal seslere beynin reaksiyonu sebebiyle daha duyarlı olup olmadığı
Araştırmacılar öfke duygusunun, özellikle kişi kaygılı ise, beyinde daha uzun süre iz bıraktığını keşfediyorlar. Aynı zamanda katılımcıların, mutluluk sesini (kahkaha) öfke ve üzüntü duygusu barındıran seslere göre daha hızlı anladıkları saptıyorlar.
İlgili yazı: Zihninize dair aklınızı başınızdan alacak 5 gerçek
Bulgular bize, kızgınlık ya da öfke içeren seslerin veya konuşmaların diğer duygulardan daha uzun süre devam eden beyin aktiviteleri yarattığını ve beynin öfke sinyallerine daha çok önem verdiğini gösteriyor.
‘Verilere göre öfke duygusu barındıran tutarlı seslerde kişiler, bu durumu hiç düşünmeden potansiyel bir tehdit olarak algılıyorlar.’ diyor Pell. Araştırmacılar anksiyete yaşayan bireylerin duygusal seslere daha az anksiyeteye sahip bireylere göre genel olarak daha abartılı ve hızlı tepki verdiğini belirtiyorlar.
‘Seslendirme veya duyguların ses yoluyla aktarımı konuşmadan daha hızlı mesajı iletiyor. Bulgularımız aynı zamanda insan olmayan primat araştırmaları üzerinde de tutarlı etkiler veriyor.’ diyerek Pell araştırmayı farklı bir yöne çekiyor.
Kaynak:
psychcentral.com