Her geçen gün sayısı daha da artan diyet programları, zayıflamak için güzellik merkezlerinden ve spor salaonlarında harcanan saatler, takıntı haline gelen ”sıfır beden” trendi… Artık kişisel bir arzudan çok sosyolojik bir meseleye dönüşen zayıflık algısı, sağlıksız beslenme alışkanlıklarını ve çeşitli yeme bozukluklarını da beraberinde getiriyor.
- Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? Banu Kazanç kimdir? Şu ana kadar neler yaptınız?
1996 Yılında Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden mezun oldum. Yoğun bir tempoda, çok çeşitli özelliklere sahip kişilerin diyet takibini yapıyorum. Kanserli hastaların beslenme programlarını düzenlemekten, şeker hastalarının düzenli kilo verimini sağlayarak ilaç tedavilerini minimuma indirmeyi sağlamaya; yeme bozukluğu olan anorexsia nevroza ve bulimia nevroza hastalarının beslenme tedavilerini yürütmeye kadar farklı alanlarda beslenme danışmanlığı veriyorum. Bütün bunların yanında kilolu kişilerin düzenli kilo verimini sağladıktan sonra onlara verilen kiloların nasıl korunabileceği hakkında eğitim veriyorum.
Birçoğumuzun aklına diyet denince sadece zayıflamak gelir. Aslında diyet programı sağlıklı zayıfladıktan sonra verilen kiloların iyi bir şekilde korumayı bilmekle devam eder. Ben danışanlarıma diyet programları sürecinde sağlıklı beslenmeyi öğreterek düzenli zayıflamalarını sağlıyorum. Daha sonra en önemli süreç başlıyor. Koruma programı, koruma programı gerçekten çok önemli.
- Paleo diyeti, Dukan diyeti, Detox diyeti gibi binlerce ‘’mucizevi’’ olarak adlandırılan diyet listesi var. Sizin önerdiğiniz beslenme modeli nedir? Sağlıklı bir diyetin olmazsa olmazları nelerdir? Herkese önerdiğiniz bir listeniz mi var yoksa beslenme programlarını kişiye özel olarak mı düzenliyorsunuz?
Her dönemde kısa sürede kilo verdirmeyi vaat eden, değişik isimler altında protein gibi tek besin tüketmeye dayalı ve çok düşük kalorili diyet listeleri elden ele dolaşır. Doğruyu söylemek gerekirse, kısa sürede vücut ağırlığını azalttıkları da doğrudur. Ancak vücuttan atılanın yağ mı, su mu, kas mı olduğu bu noktada önemlidir. Tartıda göreceğiniz eksilen kilonuz eğer vücudun tutmuş olduğu su ise beraberinde vücudunuz için gerekli mineralleri de kaybetmişsinizdir. Ya da metabolizmanızın daha hızlı çalışmasını destekleyen kas dokunuzdan eksilmiştir. Diyelim ki karbonhidratları ya da yağları beslenmenizden çıkardınız veya tek besine dayalı düşük kalorili beslenmeyi seçtiniz. Üstelik kilo da verdiniz. Vücudunuz şimdi hangi risklerle karşı kaşıya biliyor musunuz? Yüksek ürik asit problemleri, t3-t4 dönüşümüne bağlı tiroid problemleri, kalpte aritmi, mutsuzluk, depresyon eğilimleri, bitkinlik, karbonhidratlara adeta aş erercesine düşkünlük, vücutta sarkma, yüzde çökme, saç dökülmesi, vücudun alınan düşük kaloriler ile kıtlık sendromuna girmesi ile metabolizmanın daha yavaş çalışması, vitamin eksikleri… Kısa süre içinde de verdiğiniz kiloları fazlası ile geri almanın getirdiği başarısızlık duygusu da cabası.
“Diyet, parmak izi gibi özgün olmalıdır”
Lütfen, moda diyetleri uygulamayı bırakın!Kişilerin yaşamlarına uymayan diyetleri sürdürmeleri hemen hemen imkansızdır. Diyetiniz aynen parmak iziniz gibi size özgü olursa sorununuzu çözersiniz. Programınız, yaşam tarzınıza uygun olarak düzenlenmelidir. Çalışma koşullarınız, yemek saatleriniz, listedeki yiyeceklerin kolay hazırlanabilir ve ulaşılır olmasının yanı sıra damak zevkinize hatta bütçenize uygun olması da önem taşır. Beslenme programınızın sağlıklı olması için dengeli olması ve her besin grubunu içermesi ve sizin için yeterli olan kaloriyi sağlaması gerekir. Ayrıca, çeşitlilik içermeli, sizi bıktırmamalıdır.
- Şimdiye kadar kimlerle çalıştınız? Çalışmalarınızdan nasıl sonuçlar aldınız?
Uzunca bir süredir beslenme danışmanlığı yapıyorum. Bu süre içinde pek çok danışanım oldu. Aralarında ünlü isimler de vardı. Kendisi de medyada açıkladığı için söylüyorum ki yakın geçmişte en güzel çalışmayı Meryem Uzerli ile yürüttük. Tatlı yemeyi çok sevdiği için kilo vermekte zorlanacağını düşünüyordu ancak birlikte hazırladığımız programla tatlılardan mahrum kalmadan kilo verebildi. Daha da önemlisi, kilo koruma programı kapsamında formunu korumaya da devam ediyor.
- Günümüzde sıfır beden takıntısı olarak adlandırılan bir trend var ve herkes mümkün olabildiğince zayıf olmanın peşinde. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? İdeal vücut tanımı nedir sizin için?
İdeal kilo deyince aklıma okul dönemleri gelir. Hani şu fizik problemlerini çözerken kullandığımız “ideal şartlar” gibi. Gerçek hayatta olmayıp da laboratuvar koşulları için standardize edilmiş özel değerler… İdeal kiloyu da bunun gibi sanal bir kavram olarak kabul ediyorum, çünkü tartı üzerinde görülen kilolar şişman veya zayıf olmanın ya da sağlıklı olmanın tek koşulu değildir. Bunun dışında yaşınız, boyunuz, kemik yapınız, vücudunuzdaki su-yağ-kas oranı, bel-basen ölçünüz, birbirlerine oranları, yağların hangi bölgelerde toplandığının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Kaldı ki aynı kilo, yaş ve cinsiyetteki iki kişi aynı kiloda olabilir ama vücut kompozisyonları ve giydikleri beden ölçüleri farklıdır. Tabii ki sağlık çalışanları kilolu olmayı ve sağlıklı olma koşullarını standardize etmek, obeziteyi sınıflandırmak ve tedavi protokollerini belirlemek için belirli tablolardan hareket etmek zorundadırlar ki bu dönemde sıklıkla beden-kitle endeksini kullanıyoruz. Yine de kişilerin ideal kilolarını belirlerken tamamen kişilerin özellikleri ile bunu saptamak gerekir.
Sıfır beden modasının, Barbie bebeklerin bilinçaltımıza kazıdığı özentiden beslendiği yaygın bir kanıdır. Ne sebeple olursa olsun, ne yazık ki bir dönem dünyada beden anlayışı değişti. Ancak beraberinde de bir takım sağlık sorunları getirdi. Genç kızlarda yeme bozuklukları, hatta ölümler görülmeye başladı. Anoreksiya ve bulimia ciddi tehdit oluşturmaya başladı.
Sıfır bedene ulaşmak için yapılan diyetler, vücut direncinin düşmesine, kalp ritm bozukluklarına, tansiyon düşüklüğüne, kabızlığa, adet düzensizliklerine, aşırı bitkinliğe, kansızlığa, konsantrasyon eksikliğine, hafıza yetersizliğine, kas kayıplarına, boy uzamamasına, saç dökülmesine ve cilt kuruluğuna yol açıyor. Gelişme çağındaki gençler için ileriki yaşlarında telafisi imkansız psikolojik ve fizyolojik olumsuzluklar yaratıyor.
Sıfır beden olma arzusunun psikolojik destekle azaltılabileceğini ve güzel olanın sağlıklı beden olduğunun yaygınlaşması için mücadele ediyorum.
- Biliyoruz ki kilo vermede diyet kadar egzersizin de önemi büyük. Danışanlarınıza diyet listesinin yanında izleyebilecekleri bir egzersiz programı da sunuyor musunuz yoksa bunu kişinin kendi tercihine mi bırakıyorsunuz?
Danışanlarıma her zaman sürdürebilecekleri bir egzersiz programını seçmelerini öneriyorum. Sadece kilo verme hedefiyle yapılan egzersizler, kilo verildikten sonra bırakılıyor. Oysa kişinin hayat boyu yapabileceği ve yapmaktan zevk alacağı egzersizler sürdürüldüğünden başarısı ve vücuda olumlu katkısı yüksek oluyor. Haftada üç gün yapılan bir egzersiz, örneğin yürüyüş, kesinlikle çok faydalı oluyor. Ancak egzersiz süresini ve sayısını abarttığımızda vücuttaki kortizol salgısının artmasına bağlı olarak zarar görülebiliyor.
Öte yandan sadece egzersiz saatlerinde egzersiz yapmak yeterli değil. Aktif olmak ve hareketli bir yaşam tarzını benimsemek gerekiyor. Merdiven inip çıkmak, gün boyu masa başında oturarak çalışanların belirli sürelerde masalarından kalkıp hareket etmeleri, kişilerin mümkün olduğunca dış ortamın oksijeninden, doğanın dinlendirici gücünden yararlanmak için yürüyüş fırsatları yaratmaları şart.
- Sağlıklı beslenmeyi yaşam tarzı haline getirmek isteyen okuyucularımız için ne gibi önerilerde bulunabilirsiniz?
Sağlıklı beslenme için üç altın kuralı şöyle sıralayabilirim:
- Beslenme çeşitlilik göstermeli ve her besin grubunu içermelidir.
- Bol su içilmeli ve posalı, lifli gıdalar sofralardan eksik edilmemelidir.
- Öğün atlanmamalı ve porsiyonlara dikkat edilmelidir.