Benim hayattaki en değerlim: “Özdeğerim”
Her şeye değer biçmeyi biliriz; yeni saatimizin bir değeri vardır, almayı düşündüğümüz evin bir değeri vardır, gelecek yıl çıkmayı düşündüğümüz seyahatin bizim için bir değeri vardır, en son kardeşimize hediye ettiğimiz parfümün bizim için yine bir değeri vardır… Peki şimdi size sormak istiyorum güzel bir arkadaş sohbetinin değeri nasıl çıkarılabilir? Veya akşam sizi karşılamak üzere kapıyı açan sevgili annenizin o güler yüzünün değeri nasıl ölçülebilir? İçinize düşen aşk ateşinin bir değeri var mıdır, ya da arkasını dönüp giden sevgilinin gidişi ile yitirdiklerimizin bir ölçümü olabilir mi?
Bu kadarla bitmez sorularımız; özlediğimiz bir sevgili ile kavuşmanın pahası biçilebilir mi, veya bir saat alır gibi samimiyeti satın alabilir miyiz? Yalnız kalmaktan korktuğumuzda başucumuzda bulduğumuz o dostlarımızın kıymetine eşit evler veya arabalar konulabilir mi, satın alınabilir mi? Bu durumda bulunduğumuz evrende “zengin” olmanın veya varlık içerisinde olmanın sınırı nasıl tanımlanabilir?
İşte bizler hayatımız boyunca o kadar çok değer biçeriz ki, içimizde olanı unutuveririz. Yani aslında “değeri” yaratan o “özümüzün değerini”, yani kendimizin değerini unutuveririz. Yeni bir çanta almak kendimiz ile geçireceğimiz bir saatlik bir yoga dersinden daha kıymetli oluverir. Veya kendi değerimizi bilmemenin başka türlü örnekleri de olabilir; kendi gelişimimiz için harcamak yerine aynı bütçe ile gelip geçici maddesel harcamalar yaparız, belki bizi iki gün mutlu edecek bir araba belki o can-ım seyahat planlarımıza karşı duracak yıllarca sürecek ağır bir ev kredisi…
Bu örneklerden hiçbiri bizlere neyin tam anlamıyla “doğru” veya tam anlamıyla “yanlış” olabileceğini göstermeye tabi ki yetmez ve böyle bir sınıflandırma da yapmak istemiyorum. Fakat sizinle birlikte sorgulamak istediğim “özdeğer” kavramını günlük hayatımızda çokça değer verdiğimiz o diğer tüm maddesel kavramlara göre hangi noktada değerlendirdiğimiz, yani özdeğer dediğimizde benim kendime verdiğim değerin “gerçekten” hayatımda tezahürü olup olmadığı noktası…
O zaman sorgulamaya öncelikle özdeğerin tanımı ile başlayalım. Özdeğer nedir, herkesten ve dünyadaki her şeyden önce sadece ve sadece kendimize verdiğimiz değerden bahsediyoruz. Peki bir insan nasıl kendine değer verebilir? Bunun için bir değer göstergemiz olmalıdır. Yani değer kavramı kendi hakkımızı korumak, kendimizi gözetmek, kendi kendimizi her durumda el üstünde tutmamızdan geçer. Örneğin biten bir ilişkinin arkasından çokça üzülür, kendimizi suçlar ve kendimizi değersiz “sevilmeyi hak etmeyen”, “birlikte olunmaya değer olmayacak olan” veya “olduğu gibi kabul görmeyen” olarak nitelendiririz. Oysa biz yaradılışımız kaynaklı olarak zaten muhteşem bir değere sahibiz ve bunun kaynağı ise “özümüzün” güzelliğinden, dünyada aynısından “bir tane daha bulunmayan” o muhteşem, eşsiz, benzersiz ve olağanüstü özümüzün güzelliğinden gelmektedir…
Bakın sevgili Sharon Wegscheider-Cruse güzel eseri Kıymetinizi Bilin! Kendini Sevmeyi Öğrenmek ile öz-değer kavramını nasıl yorumluyor:
“…Özdeğer nedir? Sözlük “özdeğer” sözcüğünü “insanın kişi olarak kendi gözündeki değeri” olarak tanımlıyor. Tanımı kelimelere ayırarak inceleyebiliriz.
- Öz: kişisel: Kişinin öz kimliği, kişilik.
- Değer: Kıymetli, yararlı.
Özdeğeri benim tanımım şöyle ifade edebilir: Her şeyi hak eden, değer taşıyan kimliğim.
…Daha yüksek bir özdeğere doğru çıkacağınız yolculuğun ilk ve en önemli adımı toksik madde ve ilişkileri hayatımızdan çıkarmaktır. Bu, yaşadığımız durumların dürüst, korkusuz bir dökümünü yapmayı gerektirir. Döküm, güçlü ve zayıf yanlarımızın dürüst (dürüstün altını çizelim) bir değerlendirmesidir. Gereken noktalara hakkını vermek ve kendimize ilişkin, kabullenmenin zor olduğu hususlara da yansız bir göz atmaktır.
Hem olumlu hem eksik yönlerimiz olduğunu ve sürekli değiştiğimizi bilmek önemlidir. Güçlü yanlarımız, zayıflıklarımızı kabul edip onlarla yüzleşme enerjisi ve cesaretini verir. Olumlu değişiklikler yapmayı seçme becerimiz de burada yatar. Olumlu değişiklikler yaparken özdeğerimizi artırırız.
…Özdeğer ne kadar yüksekse kişinin yaşamak ve mutlu olmak için mücadele etmeye değer olduğu inancı da o kadar güçlü olur. Dolayısı ile özdeğere temel bir kişisel gereksinim ve zihinsel sağlığın, esenliğin gereği gözüyle bakılabilir.’’
Bu yüzden kendi kendimizin özdeğer bilincimizi geliştirebilmemiz günlük yaşantımızda ve hayat yolumuzda çok büyük bir öneme sahiptir. Çoğumuz özdeğerimizdeki eskiklik nedeniyle hayatta karşımıza çıkan zorluklar ile doğrudan “negatif” düşünceler ile donanmaya yöneliriz. Örneğin eğer aldatıldıysak ve “özdeğer” bilincimiz henüz gelişmediyse, tek düşüncemiz “sevilmeye layık görülmediğimiz, yanlız bırakılmayı hak ettiğimiz, yeterince değer verilemeyecek olduğumuz, bir kadın veya bir erkek olarak kıymet görmeye layık olmadığımız” gibi düşüncelerimiz olacaktır… Tüm bu kavramlar bizi daha da negatif bir noktaya itmekten başka bir sonuca götürmeyecek. Fakat özdeğer bilincimiz gerçekten yerleşmiş olsaydı, bu aldatılma durumunun bizim “değerimiz” ile ilişkili bir kavram olmadığını, aldatan tarafın “özgür iradesi” ile gerçekleştiğini ve bu irade sonucunda hepimizin muhteşem yollarımızı yürümekte olduğumu sonuçta bunun yolda bir arkadaşımıza rastlamamız ile aynı olasılıkta “sadece mümkün” ve hayatın içinden hayatın tam olarak bir parçası olduğunu bilirdik… Yani hayatımızın sonu gelmiş, dünya bizlere zindan olmuş veya hayatımızın tek anlamı bu aldatılma ile ifade edilebilirmiş gibi davranmazdık…
Öncelikle ve en önemlisi “özdeğerimizi”, yani kendi değerimizi bilmemizdir, böylece her şeyin en güzelini hak ettiğimizi en güzele layık olduğumuzu ve bu hakka sadece kendimiz olduğumuz için zaten sahip olduğumuzu en derinden kalbimizin en ufak titreşimine kadar hissedebiliriz. Muhteşem eşsizlikte yaratılmış olan bizlerin bu hayatta yürümemiz gereken en önemli yol özümüze ait bu değeri en güzel şekilde keşfedebilmektir… Siz özünüzün güzelliğini görmeye hazır mısınız?