“Ben”den “biz”e: Esenlik ve wellbeing yolculuğu
Wellbeing günümüzde daha sık duymaya başladığımız ve önemi giderek daha iyi anlaşılan bir kavram. İngilizce iyi, kuyu, kaynak anlamlarındaki “well” ve oluş, varlık anlamlarındaki “being” sözcüklerinin birleşmesiyle ortaya çıkmış. İngilizce sözlükteki karşılığı “mutlu, sağlıklı ve refah içinde olmak.” Sözcüğün etimolojisine baktığımızda su kuyusu, yaşam kaynağı gibi olmayı anımsattığını görüyoruz. Bir pınar gibi akma, canlılık kaynağı gibi olma haline işaret ediyor. Bu anlamda sözcüğü Türkçede en uygun biçimde esenliğin karşıladığını düşünüyorum.
Çigong, Tai Chi, Yoga gibi çalışmalar yapmış olanlara bedende duyumsanabilen esinti ve akış benzeri esenlik hisler tanıdık gelecektir. Araştırdıkça batı kökenli wellbeing kavramının doğayı, insanı ve evreni bir bütün olarak gören ve inceleyen doğu kökenli geleneklerden esinlendiği ve beslendiği de görülebilir.
Kısacası wellbeing, birçok boyutta bütünsel olarak ele alınması gereken bir kavram ve bütünsel sağlık, iyi oluş veya esenlik anlamına geliyor. Esenliğin boyutlarını temelde 4 başlıkta inceleyebiliriz:
- Fiziksel,
- Zihinsel,
- Duygusal ve
- Ruhsal (manevi, spiritüel)
Fiziksel esenlik, daha çok bedenimizle ilişkili. Nasıl beslendiğimiz, fiziksel aktivite düzeyimiz, uyku kalitemiz vs. fiziksel esenliğimizi belirliyor. Aktif olmak, doğru nefes alabilmek, yeterince su içmek, yeterli ve dengeli beslenmek, yeterince dinlenebilmek, zararlı alışkanlıklardan uzak durmak fiziksel esenliğimizi artıracaktır. Beden farkındalığımızı geliştirerek bedenimize ve enerjimize neyin iyi gelip gelmediğini duyumsayabilmek de bu konuda oldukça önemli.
Duygusal esenlik, duygularımızla ilişkimizin dengeli ve sağlıklı olmasıyla alakalı. Duygularımızın farkında olmak, kabul etmek ve işlevsel biçimlerde ifade yolları geliştirmek duygusal esenliğin temelini oluşturuyor. Empati ve şefkat geliştirmek, merkezimizde ve dengede kalabilmek de duygusal esenlik için oldukça önemli.
Zihinsel esenlik zihnimizin, beynimizin ve zihinsel yeteneklerimizin esenliğiyle ilgileniyor. Üretken ve olumlu düşünüş biçimleri geliştirmeyi, yaratıcılığı kullanabilmek için sürekli öğrenerek gelişme için merak ve istek duymayı gerektiriyor. Odaklanabilmek, dikkati sürdürebilmek ve hafızayı güçlü tutmak zihinsel esenlik için önemli. Esenliğin diğer boyutları için de disiplin, irade, kararlılık gibi zihinsel esenlikle ilişkili fonksiyonların önemi yadsınamaz.
Ruhsal esenlik ise anlamlı ve amaçlarımızın olduğu bir yaşam yaratmakla ilişkili. Kendimizi tanıyıp yetenek, istek ve değerlerimizi keşfederek potansiyelimizi ortaya çıkarabilmek manevi doyum ve esenlik için oldukça önemli. Beraberinde iç huzurun, güvenin ve dayanıklılığın da gelişeceğini söyleyebiliriz.
Esenliğin yukarıda saydığım boyutlarının bütünsel olduğunu ve birbiriyle doğrudan ilişkili olduğunu da belirtmekte fayda var. Duygularla düşüncelerin, fizyolojiyle psikolojinin, sağlam bir vücutla sağlam bir kafanın birbirini karşılıklı olarak nasıl etkilediğinin hepimiz farkındayızdır. Esenliğimizi geliştirmek için önerebileceğim faydasını gördüğüm pratikler arasında Qigong, Tai Chi, Yoga, Pilates, Fitness, Trekking, Meditasyon, Mindfullness, Kahkaha Yogası, Dans, Doğaçlama Hareket ve Drama çalışmalarını sayabilirim. Bu pratiklerin doğayla baş başa ortamlarda uygulanarak düzenlendiği kamp ve tatilleri de tavsiye ederim.
Esenliğin fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal boyutlarını bireyin içsel yansımaları olarak düşünebiliriz. Başta da belirttiğim gibi bireyi, çevresiyle, içinde yaşadığı toplumla bir ve bütün olarak kabul edersek bütünsel esenlik için dışsal faktörleri de göz önünde bulundurmalıyız. Bunları da çevresel, sosyal, finansal ve mesleki esenlik olarak adlandırabiliriz. Dışsal faktörler de bir anlamda içsel olanın yansımasıdır, görünenin görünmeyenden oluşması, kozmosun mikro kozmosun yansıması olduğu gibi bir bütünün iç içe geçmiş parçalarıdırlar.
Çevresel esenliği yaşadığımız ortamın, soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun, doğayla ilişkimizin sağlıklı oluşu belirliyor. Bedenimize ne kadar iyi bakarsak bakalım soluduğumuz hava, içtiğimiz su temiz değilse, yediklerimiz yapay ve toksikse bütünsel esenlikten söz edemeyiz. Aynı şekilde duygularımızla ilişkimiz sağlıklı değilse dışa yansıması olan sosyal alandaki esenliğin yani insanlarla ilişkilerimizin sağlıklı olmasını beklemek çok da olası değil. Odaklanma, irade, kararlılık, hafıza gücümüz sağlıklı değilse hedefler koyup bu hedeflere ulaşmak ve finansal esenliğe kavuşmak da kolay olmayacaktır. Yeteneklerimizle, değerlerimizle ve isteklerimizle uyumlu olmayan bir alanda çalışıyorsak işimizle ilgili doyum ve anlam hissetme, mesleki esenlik içinde olmak da zorlaşacaktır. Dolayısıyla bütünsel esenliğimiz de olumsuz etkilenecektir.
Özetlersek insan, benliğini oluşturan tüm parçalarıyla, çevresiyle, sosyal ilişkileriyle, bağlarıyla, gezegenimiz dünyayla ve tüm evrenle bir bütündür ve birlik içindedir. Mevlana’nın dediği gibi okyanustaki bir damla değil de bir damlanın içindeki okyanusuz aslında. Esenliğe de bu bütünsellik ve birlik bilinciyle bakılmalıdır ki anlamlı olsun. Wellbeing sözcüğüne dönersek ilginç bir bağlantı görürüz. İngilizcedeki wellness ve wellbeing sözcüklerinin karşıtlarına yani hastalık, hasta oluş anlamındaki illness ve illbeing sözcüklerine baktığımızda aradaki farkın I (Ben) ve We (Biz) olduğunu görürüz.
BEN, BİZ’e dönüştüğünde hastalık da esenliğe dönüşüyor. Belki de bu kadar basittir sağlığın ve esenliğin sırrı. Yaşadığımız salgın hastalıklar, iklim krizi, kuraklık, kıtlık, yangınlar, seller, afetler ve göçlerle birlikte aslında bir kriz yaşıyoruz. Kriz hastalığın dönüm noktası demektir ve beraberinde sağlıklı yönde dönüşme fırsatları da barındırır. Bütüne hizmet etmeyen anlayışlarımızı dönüştürmemiz gerekiyor. İnsanlık olarak sınırlı, izole, daralan BENcil bir benlik anlayışından kapsayıcı ve genişleyen BİZcil bir benlik anlayışına yani BİRLİK bilincine yükselmek bireysel ve küresel esenlik için tek yol. Bu yolculukta BİRlikte olmak dileğiyle.
Esen kalın…