Kendini sevmek, öz şefkat, öz farkındalık, özgüven, öz kontrol ve daha nicesi… Benliğe ve kişiliğe yönelik yaklaşımlar psikoloji dünyası için yeni kavramlar olmasa da, kendini olduğu kabul etme ve benliğin farkında olma son yıllarda en çok tartışılan konular arasında. Kimileri benliğe ve bireye bu kadar odaklanmanın bencil bir bakış açısını beraberinde getirdiğini savunurken, bazı kaynaklar da bunun aksine bireyin kendine ve özüne dönmesinin, rekabetin hakim olduğu bir dünyada insanın özündeki kaynakları bulmasının kendini gerçekleştirebilmesinde son derece önemli bir rolünün olduğunu söylüyor.
İnsanın kendi potansiyeline nasıl erişebileceği, ideal benliğine nasıl ulaşabileceği, ancak gerçek benliği ve ideal benliği arasındaki bağlantıyı iyi kavramasıyla, yani özünü iyi tanımasıyla mümkün. Peki, insan özünde neyi barındırıyor? Benlik ne demek ve kişinin kendi benliğini tanıyabilmesi ne anlama geliyor? Benliğimize sarılmanın, kendimizi olduğumuz gibi kabul etmenin ve özümüzü sevmenin bencillikten ayrıldığı nokta neresi? Bencil olmadan da ‘ben’cil olabilmek ve kendimize odaklanabilmek nasıl mümkün?
Kendimize odaklanmak bencillik midir?
Kendimize odaklanma şeklimiz, bencil bir bakış açısını ve kişisel gelişim odaklı bir yaklaşımı birbirinden ayıran ince bir çizgi. Kendimizin eksikliklerine, tamamlanması gereken parçalarına, bizi diğerlerinden daha iyi yapacak şeylere odaklandığımızda, yani sadece kendi ‘iyileşmemizle’ meşgul olduğumuzda bencil bir tutum geliştirebiliyor, ben merkezci yaklaşımlar sergileyebiliyoruz. Söz konusu kendimizi keşfetme ve özümüzü tanıma olduğundaysa aksine olumlu yanlarımıza ve pozitif özelliklerimize odaklanarak içinde yaşadığımız dünyaya, bağlantıda olduğumuz diğer kişilere ve yaşam amacımıza sahip olduklarımızla nasıl katkıda bulunabileceğimize odaklanabiliyor, bencil ve ben merkezci değil bütüncül ve kapsayıcı bir bakış açısıyla benliğimizi keşfetmeye çalışıyoruz.
Benliğin iki yüzü: Gerçek benlik ve ideal benlik
Günümüzde benliği tanımaya, öze dönüşe ve kişinin içine dönmesine bu kadar odaklanılmasının en büyük sebeplerinden biri, kendimizi hayatın akışına kaptırıp kim olduğumuzu, hayattaki amacımızın ne olduğunu ve potansiyelimizin neleri gerçekleştirebileceğini keşfedecek zaman yaratamamamız. Hayatımızı sosyal medyada gördüklerimiz üzerinden karşılaştırmalı bir kurguda sürdürdüğümüz; rekabetin, acımasız eleştirilerin ve ‘geliştirmemiz gereken yönlerimiz’in odağında olduğumuz hayatlarımızda bir taraftan büyük bir ben merkezcilikle en iyi olmayı ve mükemmeli hedeflerken, bir taraftan da kendimize dönmenin ve insan olmanın ne demek olduğunu anlamaya çalışmadan, rekabet odaklı bir bencilliğe doğru sürükleniyoruz. Başarı ve sonuç odaklı bir yaklaşımla idealimizdeki benliğe ulaşmaya çalışırken, gerçek kimliğimizden ve benliğimizden gittikçe uzaklaşabiliyoruz. Peki, bencil olmadan da kendimize dönebilmek, özümüzde ne olduğunu keşfedebilmek ve gerçek benliğimizle bağlantıda olabilen bir ideal benlik geliştirmek nasıl mümkün?
Bencil hissetmeden kendinize odaklanabilmenin ve bireyselliğinizi keşfetmenin yolları
Her birimiz, doğuştan getirdiğimiz genetik mirasımızla ve çevrenin şekillendirdiği özelliklerimizle eşsiz benliklere sahibiz. Ancak zihnimizin odağını kendimize çevirmediğimiz, benliğimizi keşfetmeye zaman ayırmayıp idealimizde yarattığımız karaktere bürünmeye çalıştığımız bir senaryoda idealimizdeki benliğe ulaşma çabası yerini farkında olmadan bencilliğe bırakabiliyor. Başarısızlıklarımıza, hatalarımıza, tamamlayamadığımız görevlerimize, kaldıramadığımız sorumluluklarımıza odaklandıkça dünyaya olumsuz tarafından bakan bir bakış açısı geliştiriyor ve odağımızı olumsuzlukları, eksiklikleri, hataları düzeltmeye çeviriyoruz. Sahip olduğumuz kadarına, pozitif yanlarımıza odaklanarak ‘Dünyaya nasıl katkı sağlayabilirim, kaynaklarımı kendimin ve diğer insanların iyiliği için nasıl daha etkili kullanabilirim?’ gibi soruları sormak yerine kendimizi eleştirerek, eksikliklerimizle meşgul olarak, hatalarımıza odaklanarak bencil bir perspektif geliştirebiliyoruz.
Bu nedenle de bencil olmadan benliğinizi keşfetmenin ilk kuralı, bakış açınızı mümkün olabildiğince geniş tutmak. Kendinizde takdir ettiğiniz küçük şeylere odaklanmaya başladığınızda, yani perspektifinize olumlu bir bakış açısını da dahil ettiğinizde bencil hissetmeden de özünüzü ve kendinizi keşfedebilmeniz mümkün.
Takıntılı düşüncelerinizi gözlemleyin
Mükemmeliyetçi bir bakış açınız varsa, başkalarının beklentilerini fazlasıyla yerine getiriyor olmanıza rağmen kendi ‘erişilmez’ standartlarınıza ulaşmanız hiçbir zaman mümkün olmayacak. Profesyonel ve bireysel yaşamınızda oldukça yoğun olsanız da, yüklenebileceğinizden daha fazlasını da yüklenmiş olsanız size ‘daha fazlasını yapmalısın’ diyen iç sesiniz hiçbir zaman susmayacak. Zihninizin takılı kaldığı düşünceler ve zihinsel kalıplar uykuda bile size sürekli olarak aynı sözleri fısıldayabilir ve kendinizi yetersiz hissetmenize sebep olabilir. ‘Daha fazlasını yapabilirsin’ düşüncesi gün geçtikçe yükünüzün daha da artmasına, artan yüklerin tamamlanamaması başarı hissinden çok başarısızlığı ve eksikliği deneyimlemenize neden olabilir.
Takıntılı düşünceler bir süre sonra istenmeyen yükleri de beraberinde getirir. Bu nedenle zihninizi merakla gözlemleyerek dürtüsel davranışlara dönüşen kalıplaşmış düşüncelerinizin neler olduğuna dikkat etmeye çalışın. Bu düşüncelere güvenerek aksiyonlarınızı onlara göre belirlemek yerine onları kişiselleştirmeden, direnmeden, yargılamadan ya da kişiliğinizle özdeşleştirmeden gelip gitmelerine izin verin. Unutmayın, bencil olmadan kendinize odaklanmanın ilk adımı zihninizi yargılamadan ve eleştirmeden gözlemleyebilmek.
Bakış açınızı genişletin
Sizi zorlayan, kendinizle meşgul olmak zorunda bırakan anlarda, içinde bulunduğunuz durumun kuşbakışı görüntüsünü zihninizde canlandırmaya çalışın ve çeşitli olasılıklarla ilgili beyin fırtınası yapın. Kendinize içinde bulunduğunuz zorluğun bireysel bir başarısızlık olmadığını ve kalıcı olmayacağını sık sık hatırlatın. Daha geniş bir açıdan bakmak, engellerden ve zorluklardan daha fazlasını görmenize, soruna değil çözüme odaklanabilmenize yardımcı olacaktır. Bakış açınızı bu yönde geliştirerek, yani “Bu durumu kendi lehime nasıl çevirebilirim?” diye sorarak her zorluğun içindeki fırsatı görebilmeyi öğrenirsiniz. Bu stratejiyi kullanarak kendinizi keşfetmeye başladığınızda, daha iyimser bir bakış açısıyla kendinize odaklanabilir, eksiklikleriniz yerine kaynaklarınızı görmeye başlayabilir, kendinizde keşfettiğiniz güçlü noktalarınızı idealinizde canlandırdığınız benliğinizi inşa etme aşamasında nasıl kullanabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Kendinizi desteklemeyi, cesaretlendirmeyi ve ilerlemeyi daha kolay özümseyebilirsiniz.
‘Şimdi ve Burada’ya odaklanın
Eksiklikleriyle, sahip olamadıklarıyla, kendi hayatının başkalarının hayatıyla kıyaslandığında ne kadar kötü olduğuyla, başarısızlıklarıyla ve hatalarıyla meşgul olarak kendinizi keşfetmeye çalışan biriyseniz; zamanınızın büyük çoğunluğunu eski günlerde kalan ‘kendinizi’ düşünerek geçirdiğinizi söyleyebiliriz. Kendinizi keşfe çıktığınız anlarda zihninize biraz odaklanırsanız, hazzı ve mutluluğu ön plana çıkarmak, acı ve mutsuzluktansa koşar adım kaçmak için nasıl çaba gösterdiğini fark edeceksiniz. Köprü trafiğinin ortasında sıkışmışken orada olmak yerine trafiği nasıl daha kolay atlatacağına, duş alırken orada olmak yerine bir an önce çıkıp işe doğru yola koyulmaya, yemek hazırlarken orada olmak yerine hemen pişirip birazdan başlayacak diziyi izlemeye odaklanacaktır. Siz geçmiş ya da gelecekteki durumların zihninizdeki yansımalarında gezinip dururken, anın dışında kalmak ve orada olamamak sizi çevrenizden ve benliğinizden uzaklaştırır. Kendinizle ve benliğinizle bağlantıda kalabilmek için zihninizin her an nerede olduğunu izlemeye çalışın. Uygulaması oldukça zor olsa da, zihninizin nerelerde dolaştığını izlemek için günde 15 dakikanızı bile ayırdığınızda nasıl geçmiş ve gelecek arasında sürüklendiğinizi ve zihninizi ana getirmekte ne kadar zorlandığınızı fark edeceksiniz.
Benliği keşfetmek, özünüze inmek, insan olmanın ne demek olduğunu anlayabilmek için kendinize dönmeniz şart. Ancak kendinizi keşfederken sadece kendi yaşamınızı iyileştirmeye ve ‘eksikliklerinizi’ gidermeye çalışarak; kendinize karşı eleştirel, yargılayıcı ve negatif bir bakış açısı geliştirerek; başkalarından üstün olma çabasında olduğunuz bir yaklaşımla kendinizi keşfedebilmeniz mümkün olmayacaktır. Öze dönüş, kendini tanımayı, sevmeyi ve olumlu yanlara odaklanmayı gerektirir. Kendinizi nasıl tanımak ve tanımlamak istediğiniz sizin seçiminiz.
Kaynaklar: Simply Psychology, Thrive Global