X

“Ben böyleyim değişemem” diyenlere; gelişmek üzerine tavsiyeler

Efes’te yaşamış olan Heraklitos demiş ki: “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.”

“Ben böyleyim, değişemem!” diyenlere sesleniyorum:

Geldiğin gibi gidecek misin yani? Mümkün değil. Değişiyorsun aslında. Farkında bile değilsin.
Geriye baktığında değiştiğini hiç mi görmüyorsun? On sene önceki halini bir hatırla. Hiç mi değişmedin?

Herkes, her şey değişiyor, sen dahil, kabul et, ve akıntıya karşı gelme.

Sen de değiş, hatta akıntıyla beraber kürek çek, daha hızlı değiş, yani : Geliştir kendini…

Ailemiz, arkadaşlarımız değişimimizi kabul etmekte zorlanırlar. Bazıları kıskanır, bazılarının işine gelmez, alay bile edebilirler değiştiğin için. Bu sebeplerden dolayı değişmeyenler, asıl kaybeden oluyorlar. Annem, şnitzel’i çok sevdiğimi bilir. Her ziyaretimde şnitzel yemekten bıktığımı söylemem epey zaman aldı, ama sonunda söyledim. O gün bu gündür enginar ve baklayı gözü önünde silip süpürüyorum ya, hayretler içinde kalıyor. “Bırak anne, değiştim ben artık…”

Burçlar üzerine

3000 kadar yıl önce insanları, doğdukları günün yıldız haritalarına göre sınıflandırmışlar. Horoskop – o zamanlara göre geçerli olduğunu varsaysak bile, bugün yapacağınız araştırmaların tümü 3000 yıl öncesinin gökyüzü şeklinin artık aynı olmadığını, yani dünyanın ekseninin değişmesinden dolayı yıldızların artık farklı dizildiklerini bulacaksınız. Bu da demektir ki horoskop deli zırvasıdır. Zaten son zamanlarda tutmayan uydurmaları mutlaka tutturmak için “yükselen” diye başka bir zırva çıktı. Niye, çünkü insanları zorla bazı kalıplara sokmaya çalışıyorlar. Kiiiiii, o kalıplara inansınlar, orada hapis kalsınlar ve değişmesinler, gelişmesinler: “Ben böyleyim, çünkü ben XXX burcuyum.”

Kişisel kısıtlamalar üzerine

Kendi kendimize verdiğimiz sözler, yeminler var. Farkında bile değiliz. Bunları evrene ve kendimize defalarca anons ederken kuvvetlendiriyoruz, ve sabitlendiriyoruz. Duyanlar, şahitlerimiz olsun diye de sık sık tekrarlıyoruz: “Ben yüzemem, yükseklikten, karanlıktan korkarım veya klostrofobim var, o adamdan nefret ederim, ablamla anlaşamam, ıspanak yiyemem, domatese alerjim var, klimalı yerde hep hasta olurum, lodos estiğinde başım ağrır, aslan burcuyum ben, köpekten korkarım, veya böceklerden nefret ederim.”

Bir veya birkaçı tanıdık geldi mi? Herkesin bu tip takıntıları var,ve bu takıntılarla kendimize adeta kimlik yaratıyoruz. Siz de biliyorsunuz ki bu kısıtlamalar bir şekilde beynimize işlenmiş çocukken, aslında bunları bile bile adapte ettik. Bu kısıtlamalarla gurur duyuyor, devamlı afişe ediyor hatta çocuklarımızda da aynı takıntıları gördüğümüzde neredeyse seviniyoruz. Belki biz de bir büyüğümüzü sevindirmek için bu takıntıyı adapte etmiştik. Ne kadar ters ve hatta komik değil mi?

Zincirleri kırmak üzerine

Bu tip kısıtlamalar tekrar gündeme geldiğinde her zamanki tepkiyi göstereceğimize, farkındalık yaratıp, değişime bir şans versek mi? Belki de seneler sonra o meseleyi aşmışızdır. Ama denemezsek hiç bilemeyeceğiz. Evrene verdiğimiz sözü artık iptal edip tekrar deneme zamanı, değişim zamanı çoktan gelmiştir belki de. Limitleri kırma, potansiyelimizi arttırma, zorlama zamanı geldi. Bundan böyle kendi kendinize koyduğunuz limitler sizi durdurduğunda, onları aşmayı aklınızdan geçirin, test edin, deneyin bakalım ne olacak. Bazen ilk seferde, bazen de bir sonrakinde zincirleri kıracaksınız. Evren sizi hayat boyu kısıtlamaz. Bunu kendi kendimize yapıyoruz. Oysa ki zincirleri kırmak büyük bir zevk. “Niye bunu daha önce yapmadım ki?” diyeceksiniz. Hayatınızın geri kalanını daha geniş, daha renkli yaşayacaksınız.

Fotokopi günler

Geçen Salı ile bu Salı, geçen Şubat ile bu Şubat, her yaz, her sene aynı şey olacaksa, doğum günümüz geldiğinde “Bir yıl daha olgunlaştık” diyebilecek miyiz?

Değişme, gelişme olmazsa nasıl bir olgunluk bu böyle?

Fotokopi günler. Tek bir hayat. Monoton. Yazık…

Oysa ki limitlerimizi aştığımızda hayatımız değişik boyutlara ulaşıp, sonsuz renkleniyor.

Herkes “Life is short” (Hayat kısa) diye sloganlar atıyor.
Bugün yaşam ortalaması seksenleri geçti.
“You only live once” (Bir kere yaşarsın) diyorlar; yok öyle şey.
You only “die” once, you live every day (Bir kere ölürsün, her gün yaşarsın).
Her gün yaşamak, gelişmek yeni tecrübeler edinip yaşadığını anlamak, hissetmek için buradayız.
Seksenli yaşlara gelene kadar hayatımıza katacağımız daha çok renk var.

Bağımlılık üzerine

Ben, bağımlı olmamak adına hayatımda hiç sigara ve kahve içmedim. Bana “Bunlar bağımlılık yapar” demişlerdi. Robinson Crusoe benim idolümdü çocukken. Eğer bir adada tek başıma yaşamak zorunda kalırsam, hiçbir şeye bağımlı olmamam gerekiyordu. Ancak bağımlı olmanın kimyasal konseptinin dışında boyutları da varmış. İnsan, rutinlerine bağımlı oluyormuş. Benimse birçok rutinim oluşmuş.

Bağımlılık, onsuz yapamayacağınız her şeydir. Hava, su, yemek değil tabii ki. Enteresan olan stres, seks, spor, alışveriş veya Facebook bağımlılıkları mesela. Bu tip alışkanlıklar, insanın beyninde bir takım nöronları etkiliyor ve onları kuvvetlendiriyor. Aynı şekilde bir takım nöronlar da kullanılmadıkları için tembelleşiyorlar. Kuvvetlenen nöronlar alışkanlıkları pekiştirirken, tembel olanlar da yaratıcılığı yok ediyor. Yani bunların hepsinin bilimsel açıklamaları mevcut.

Alışkanlık üzerine

İnsanoğlunun en iyi özelliği, alışmak. En kötü özelliği, yine “alışmak”!
İnsanoğlu her şeye alışabiliyor; bize haz veren bir şeye (alışana kadar) zevkten dört köşeyiz. Alıştıktan sonra zevk sıfırlanıyor. Bize hüzün veren bir şeye de (alışana kadar) üzüntüden kendimizi yerden yere vurabiliriz. Ancak sonuçta mutlaka alışmak var.

Maldivler’de bir otelin su sporları sorumlusu arkadaşım Enrique bu cennetten sıkılmış. Yer bildiğiniz cennet, ama her gün aynı rutin sonunda sıkmış onu. Zor ama anlaşılabilir bir konsept. Cennetten bile sıkılabiliyor insanoğlu. Alışkanlık hislerimizi uyuşturuyor. Kötüyü nasıl unutabiliyorsak iyiyi de hissedemez hale gelebiliyoruz.

Kebap harika ama 3 gün arka arkaya yenmiyor. Hatta her lokmada aldığımız zevk, belli bir yüzde azalmaya devam eder (the law of diminishing returns).

En güzel manzaralı evde otursanız bile bir müddet sonra pencereden dışarı bakmaz olursunuz.

Aşk’ın bile ömrü var.

Alışmak bir anestezi, zamanla uyuşturuyor hislerimizi.

Alışkanlığın panzehiri değişiklik

Comfort zone; içinde rahat ettiğimiz davranışlar bölgesi. Rahat ettiğimiz, kendimizi güvende hissettiğimiz, risklerden uzak, sürprizlerden uzak hayat şekli. Kişinin kendine yarattığı bir çeşit emin kale. Oradan çıkma sakın; kaparlar, yerler seni. Hep aynı şeyleri yap, yaptığın şeylere alış, geliştirme, ilerleme, bahaneler üret. Kendi kendine sözler ver, yeminler et, evrene beyan et, gelişimini kilitle. Sigarayı bırakamıyorum, kilo veremiyorum, tatile çıkamıyorum de.

Değişik şeyleri tecrübe etmeden, değişik ırmaklarda yüzmeden, değişik dağlara tırmanmadan bol bol “keşke” diyenler ordusuna mı katılacaksın?

“Variety is the spice of life!” (Değişiklik hayatın baharatıdır.)

Dışındaki cenneti bırakmadan içindeki cenneti bulamıyor insan.
Comfort zone, yani rahat kaleyi terk edeceksin ki değişim başlasın.
Evet, cesaret gerek. “Cesur olamam” da bir kısıtlamadır, dikkat!

“Normal” nasıl bir konsept?

Normal, içinde bulunduğun toplumun yaptığı şekildir. Eskiden normal, evrene uyumluydu, doğruydu, saygılıydı. Normal artık sapıttı. Sigara içmek normal oldu. Yemeklerde su yerine kola içmek, fast food yemek normal oldu. Tattoo normal, klasik müzik anormal oldu. Sabahlamak normal, erken kalkmak anormal oldu. Bir nesil önce evlerde bile telefon yokken, cep telefonsuz evden çıkmak anormal oldu. Kredi kartı sayesinde olmayan paraları harcamak normal oldu. İş hayatında etik adam bulmak, avukatsız kontratsız iş yapmak anormal oldu. Trafikte saygılı şöför bulmak anormal oldu. Yırtık pırtık pantolon giymenin normal kabul edildiği bir dönemde yaşıyoruz artık.

Yani herkese uymak, normal gözükeni yapmak, aslında uyum göstermek gibi gözükse bile doğru olmayabiliyor. Artık kendi yolunu düşünüp bulmanın ve uygulamanın gerektiği bir döneme girdik. Farkındalığımızı devamlı geliştirip kullanmamız gerek. Sürüden ayrılma vakti. Sürü sapıttı.

“Normalin peşinde koşmak potansiyelini kurban etmektir.” diyor Faith Jegede. Şöyle devam ediyor: Değişik olmamız yanlış olduğumuz anlamına gelmez, “farklı doğrular”ın var olduğunu gösterir.

Ben anormal olma riskini göze alıp, “kültürel zehirleri” bir yana bırakıp, “evrensel doğrular”ın yolunda gitmeyi hedefledim. Tavsiye ederim. Huzur veriyor. Anormal deseler bile!

Metin Levi: Metin Levi, University of Michigan'da Endüstri Mühendisliğini bitirdikten sonra aile şirketinde çalışmaya başladı. Yenilik ve yaratıcılık prensibini göz önünde bulundurarak birçok yeni işe girişti. Hindistan, Mevlana derken farkında yaşamın açtığı pencereden gördüklerini paylaşmaktan aldığı zevk her şeyi geçti. Outdoor sporları ve özellikle su sporlarına meraklı.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale