X

Bembeyaz ve masalsı: Şubat’ta Kars seyahati

Geçen sene Şubat ayında bir çılgınlık yapıp Kars’a gitmeye karar vermiştik. Aslında niyetimiz Doğu Ekspresi seyahati yapmaktı. 25 saatlik tren yolculuğunu yapar, 1 gece bir otelde kalır, ertesi gün yeniden trenle döneriz diyorduk. Kış günü Kars’ta ne yapacaktık zaten. Fakat kısacık bir araştırma yapınca Kars’ı görmek için de epey heveslendik. Oraya da gideriz, burayı da görürüz diye diye programı 3 güne çıkarttık. Yolculuk günü geldi… Ankara’dan Kars’a Doğu Ekspresi ile 25 saatlik harika bir tren yolculuğu yaptık ve akşam 6 gibi Kars’a vardık.

Kars’ın keskin soğuğu karşılıyor bizi. Etraf çok kalabalık değil, küçük bir gar burası. Koca trenden onca insan indi ama herkes kısa süre içinde dağıldı. Bizim gibi bir kaç şaşkın yer yön bulmaya çalışıyor. Kalacağımız yere; öğretmenevine geçiyoruz bir taksi ile.

Eşyaları bıraktıktan sonra kendimizi dışarı atıp biraz etrafı turluyoruz, sonra da karnımızı doyurmak için yer bakıyoruz. Ocakbaşı Restoran’da ilk akşam yemeğimizi yiyoruz ve sonrasında dinlenmek için öğretmenevine dönüyoruz. Ertesi gün için heyecanlıyız!

Birinci gün: Donmuş Çıldır Gölü

En çok Çıldır Gölü’nü merak ediyoruz. Çıldır Gölü epey büyük bir göl ve kış aylarında donuyor. Öyle böyle bir donmak değil! Buz kalınlığı yeterli olursa göl üzerinde etkinlikler organize ediliyormuş. Kartpostal gibi kareler de cabası. Neyle karşılaşacağız, meraktayız.

Donmuş Çıldır Gölü

Kahvaltıdan hemen sonra yola çıkıyoruz. Hava epey soğuk ama gördüğüm manzaralar öyle büyüleyici ki üşüdüğümüze fazlasıyla değiyor.

Gölün yüzeyi donmuş ve karla kaplı. Yani bilen biri bize “Göl burası” demese, anlaşılmıyor bile. Heryer bembeyaz, rüyada gibi hissediyor insan kendini. Biraz heyecanla, biraz da tedirgin gölün üzerinde yürümeye başlıyoruz.

Donmuş Çıldır Gölü

Soğuktan burnumuz kızarana kadar fotoğraf çekiyoruz. İyice acıkınca göl kenarındaki tek restoranda (Atalay’ın Yeri) karnımızı doyuruyoruz. Gölün meşhur sarı balığından yiyoruz tavsiye üzerine. Biraz yağlı ama çok lezzetli.

Karnımız doydu, çıtır çıtır yanan sobanın başında keyif de yaptık artık yeniden soğuğa çıkmaya hazırız. Gölün ve gökyüzünün beyazlığına inat, çaputlar bağlanmış rengarenk bir ağaç ve gelin gibi süslenmiş atlar çok masalsı geliyor.

Gelin gibi süslenmiş, masalsı atlar

Dönmeden önce atlı kızaklarla kısa bir tur yapıyoruz. Rüzgar artıyor, soğuk iyice ısırmaya başlıyor. Karslılar “Göl bu sene çok donmadı” diyorlar. Buz kalınlığı yeterli olmadığı için bahsettiğim etkinlikler organize edilmemiş bu yıl. Biz de kıyıdan kıyıdan, 10 dakika kadar dolanıyoruz, yetiyor.

Atların sahibi abi elimizde kameraları görünce “Beni de çekin hadi” deyip bir türkü tutturuyor yanık sesiyle. Türkünün sonunda da videoyu izleyecek herkesi güzel memleketi Kars’a davet etmeyi unutmuyor. “Beni unutmayın sakın” diye sesleniyor ardımızdan. Ah be seni nasıl unuturuz, biz bugünü nasıl unuturuz…

Şanslıysanız gölde balıkçılara da denk gelebilirsiniz. O kalın buzu testerelerle kesip ağ salarak nasıl balık tuttuklarını izleyebilirsiniz. Biz maalesef denk gelemedik ama epey enteresan olacağından eminim.

Hava bozmaya başladı iyice. Artık dönüş yoluna geçiyoruz.

İlk günün yorgunluğu, mutluluğu, neşesi ile dalıyorum uykuya. Ertesi gün Sarıkamış’a gideceğiz, çok heyecanlıyım!

İkinci gün: Sarıkamış

Kahvaltıyı yine öğretmenevinde yapıp düşüyoruz yollara. Bugün istikamet Sarıkamış Kayak Merkezi. Sarıkamış merkeze kadar minibüs ile gelip, oradan da kayak merkezine taksi ile geçiyoruz.

Epey şenlikli etraf. Ve oldukça kalabalık. Bir yanda usta kayakçılar vızır vızır iniyorlar tepeden, bir yanda acemiler ders alıyor. Çok fazla çocuk var, kayan, düşen, koşan, yuvarlanan… Aslında herkes biraz çocuk burada. Otellerin birinden müzik yükseliyor. Tabi yine her yer bembeyaz. Bizi de sarıyor ortam hemen. Koşa koşa en yakın otelin ekipman kiralama yerine gidiyoruz. Dönüş için son minibüs 15:30’da olduğu için kayak dersi almak için pek vaktimiz yok. Biz de kızak kiralayıp, çocukların arasına karışıyoruz.

Çocukluğumda abimin ahşaptan kızağı ile mahallede nasıl kaydığımızı anımsayıp, kızağı çeke çeke çıkıyorum tepeye. Eğlence başlıyor. Tepede dur, biraz kork, sonra kendini ayıpla “Küçücük çocuklar kayıyor, altı üstü kızak yahu” diye. Sonra çığlık çığlığa salın aşağıya doğru. Bir daha sürükle kızağı tepelere, yine salın. Bir daha, bir daha… Kar da bastırıyor o esnada. Yorgun düşene kadar kayıyoruz.

“Sarıkamış’ta yorgun düşene kadar kayıyoruz.”

Sıcak bir çayı hak ettik. Otelin lobisinde dinlenip ısınıyoruz. Biraz enerji toplayınca bu kez telesiyej ile zirveye çıkmaya heves ediyoruz. Az değil 2565 metre. Gözlerimizin içi parlıyor heyecanla. Koşarak bilet almaya gidiyoruz. Zirveye çıkmak için arada telesiyej değiştiriyoruz, kademeli yani. İlk durduğu yer, kayanlar için ara durak ve dinlenmek için bir kafe var. Bizim biletimiz zirveye kadar, devam ediyoruz. Ama etmez olaydık! O nasıl bir soğuk öyle! Nasıl üşüdüğümü tarif edemem! Yukarılarda rüzgar öyle keskin ki! Hem oturduğumuz şey sallanıyor, hem ben soğuktan titriyorum. Manzara büyüleyici tabi ama ben ruhumu teslim etmek üzereyim. 🙂

Telesiyej dönüp ara durakta yeniden durunca koşarak kafeye atıyoruz kendimizi. Yine çıtır çıtır yanan bir soba, içim ısınıyor. Sıcak bir sahlep… Şimdi keyfime diyecek yok. Kendimize gelince dışarı çıkıp karla kaplı dağın güzelliğini izliyoruz hayran hayran. Zirve aşağıya göre çok daha sakin. Sadece kayak yapanlar var. Yine bembeyaz, huzur dolu ve büyüleyici…

Yeteri kadar fotoğraf çekilip manzaranın tadını çıkarttıysak aşağı inebiliriz artık. 🙂 Dönmeden önce karnımızı doyurmak istiyoruz. Ateş başında sucuk ekmek ve köfte ile Sarıkamış günümüzü taçlandırıp keyifler dört köşe dönüyoruz öğretmenevine.

Son gün: Ani Harabeleri

Bu sabah kahvaltıyı öğretmenevinde yapmıyoruz. Yolun karşısındaki Kars Evleri’ni gözümüze kestirmiştik. Uzun ve dolu dolu bir kahvaltı yapıyoruz. Soğukta üşümemek için iyice doyurmak lazım karnı. Helvasıydı, balıydı, kaymağıydı ne bulursan kalori hesabı yapma götür. 🙂

Bugün Ani Harabeleri’ne gitmeyi düşünüyoruz. Geldiğimizden beri aklımızda ama kime sorsak bu mevsimde gezemezsiniz diyor. Son günümüzü iyi geçirmek istiyoruz. Şehir merkezinde kalıp kiliseleri ve tarihi yapıları gezebiliriz. Veya Ani’ye gidebiliriz ancak gidersek, günler kıştan ötürü kısa olduğu için gidip dönmemiz tüm günü bitirecek. Eğer hava şartlarından ötürü Ani’yi göremezsek artık şehir merkezini gezmek için de çok geç olacak. Ufak bir kararsızlık yaşadıktan sonra aklımızda kalacağına gidip şansımızı deneyelim istiyoruz ve yola çıkıyoruz.

İyi ki ama iyi ki gitmişiz!

Ani Harabeleri

Yol boyu taksici İsmet abi, Ani Harabelerini anlatıyor bize. Dinledikçe büyüleniyoruz. Heyecanımız artıyor. Ani, UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınmış, İslamiyet, Şamanizm ve Hristiyanlığa dair kalıntıların olduğu, Ermenistan sınırında, kocaman bir yıkık şehir. İki ülkeyi birbirinden ayıran sınır öyle yakın ki…

Bizden başka kimse yok. Biraz ürkek, biraz şaşkın yürümeye başlıyoruz. Dize kadar, hatta yer yer bele kadar karla kaplı kocaman uçsuz bucaksız bir alan. Keskin bir soğuk var.

İkimizde konuşmadan büyük katedrale doğru yürüyoruz. Bata çıka… Bir an durup birbirimize bakıyoruz. Öyle büyülü bir an ki… Hiçliğin ortasında gibiyiz. Köy görünmüyor, İsmet abi çoktan gözden kayboldu, insan yok, ses yok, ülkenin en ucundayız. Zaman ve mekan kavramları anlamsızlaşıyor.

Büyük Katedral – Ani Harabeleri

Büyük Katedrali ziyaret ettikten sonra geri dönüş yoluna geçiyoruz. Kalıntıların çoğu karlar altında ve birbirine epey mesafesi var. Bu hava koşullarında hepsini gezmek imkansız.

Ani beni çok etkiliyor, duygularımı tarif etmem zor. Yol boyu başımı taksinin camına yaslayıp sonsuzluk hissine bırakıyorum kendimi.

Son gece: Yöresel yemek

Ani Harabelerinden kurt gibi aç dönüyoruz. Biraz dinlenip yemek için merkezdeki Hanımeli Lokantasına gidiyoruz. Burayı kadınlar işletiyor, Kars’ın yöresel yemeklerini burada tadabilirsiniz. Temiz ve şirin bir yer. Sobaya en yakın masaya kuruluyoruz. Şimdi artık çorbasıydı, tandırda kaz etiydi, reyhan suyuydu derken kendimizi yöresel tatlara bırakıyoruz.

Kars Kalesi  ve 12 Havariler Kilisesi:

3 koca günü yedik bitirdik. Yolculuğu planlarken “Kars’ta ne yapılır ki?” diyorduk, şimdi 3 gün yetmedi diye üzülüyoruz.

Kars merkezde de gezilecek çok güzel yerler var. 3 günü sırayla Çıldır, Sarıkamış ve Ani’ye ayırdık. 1 günümüz daha olsaydı merkezi de gündüz gözüyle görmeyi ve tarihi binaları fotoğraflamayı isterdim zira hepsi birbirinden güzel ve değerli.

Ama yine de son gecemizde yemekten sonra otele dönmek içimize sinmiyor. Biraz turlayalım diyoruz. Kars Kalesi’ne ve 12 Havariler Kilisesi’ne yürüyoruz. Kalenin tamamını göremiyoruz ve kilisenin içine giremiyoruz ama yine de mutluyuz. Yeniden Kars’a gelmek için bahanemiz olur diyerek avunuyoruz.

Dönüş: Doğu Ekspresi

Kars gezisi bitiyor ama Doğu Ekspresi ile döneceğimiz için çok heyecanlıyız, sanki yeni bir seyahat daha başlıyor gibi hissediyoruz. Geliş yolculuğumuzu anlattığım yazımı okuyanlar trende neredeyse aç kalmak üzere olduğumuzu hatırlayacaklar. Bu sefer hazırlıklıyız. Çayından, böreğine her şeyimiz tam. Garda küçük arkadaşlar da buluyorum kendime. Artık dönüş yoluna hazırım.

Nerede konakladık?

Biz öğretmenevinde konakladık. 2 kişi oda + kahvaltı için geceliğine 95TL ödedik. Temiz ve güvenliydi ancak kaldığımız oda biraz soğuktu. Bir de odalarda ve resepsiyonda saç kurutma makinesi yok. Kış günü önemli oluyor tabi bu detay.

Araba kiralama:

Kars’ta gezdiğimiz yerler birbirine epey uzak mesafedeler ve toplu taşıma çok zayıf. O yüzden en iyi seçenek araba kiralama kesinlikle. Bilindik firmalar yok ama yerel firmalar mevcut. Fakat biz karlı buzlu yollardan ötür cesaret edemedik. Taksiciler çok rahat ve normal yolda gider gibi gidiyorlar ama karda kaza yapmış biri olarak ben fikre hiç yanaşmadım bile. Kendinize güveniyorsanız ve araç kiralamaya karar verdiyseniz aracın tüm lastiklerinin kar lastiği olduğundan emin olun derim.

Ulaşım:

Bizim gibi araç kiralamayacaksanız taksi biraz tuzlu olacak şimdiden söyleyeyim. Merkezden Çıldır Gölü (65km) için 120-220TL, Sarıkamış (57km) için 100-150TL, Ani Harabeleri (46km) için 100-120TL fiyat veriyor taksiciler. Pazarlık payı var tabi.

Çıldır ve Ani için tek seçenek taksi maalesef. Sistem şöyle işliyor; gitmek istediğiniz yer için 1 gün öncesinden taksici ile anlaşıyorsunuz. Hava erken karardığı için yola sabahtan çıkıyorsunuz. Taksici sizi götürdüğü yerde 2,5 saat kadar bekliyor. Sonra sizi aldığı yere geri bırakıyor.

Sırf şu ulaşım sıkıntısı yüzünden neredeyse Sarıkamış’tan vazgeçecektik. Çünkü Sarıkamış için 2,5 saat çok az! Oraya kadar gitmişken koştur koştur dönmek istemiyoruz. Akşamdan araştırmaya başladık taksi haricinde ulaşım var mı diye. Güç bela Eski Garaj’dan minibüs kalktığını öğrendik. Sabah 9’da Garajdaydık. Sarıkamış Merkeze küçük bir minibüs ile 8TL’ye gittik. Oradan da kayak merkezine taksiyle geçebilirsiniz. 8-10 dakika kadar sürüyor. Dönüş için son minibüs 15:30’da.

Alışveriş:

Kars gezisinin olmazsa olmazı bal, tereyağı ve peynir alışverişi tabi ki. En doğalından, en lezzetlisinden tada tada güzel bir alışveriş yapabilirsiniz. En meşhur marka hangisi derseniz sanırım “Zavotlar”. Bir de öğretmenevinin karşısında bir dükkan var, orası da çok iyi. Doldurduk heybeleri mis gibi şifalı gıdalarla.

“Bizde 3G; Gar Gış Gıyamet” diyen güzel insanların memleketi Kars… İyi ki kar kış demeden düşmüşüz yollara, uzak diyarlara… Kars, beyazlığı; soğuğu; lezzetli yöresel yemekleri; donmuş Çıldır Gölü; büyüleyen Ani Harabeleri ve Sarıkamış’la hafızama ve kalbime kazındı diyorum ve yazımı tüm gezi boyunca dilime yapışan “Kars Ardahan Iğdır” şarkısının sözleriyle bitiriyorum.

Kars Ardahan Iğdır’a, selam serhat boyuna
Gel aşıklar yakanına, Arpaçay’a Çıldır’a
Kars Kalesi, Kağızman’a, Selam Sarıkamış’a

Ardahan’dan bal getir, bana kaz getir, bana kar getir
Bulamazsan Selim’e, bulamasan Susuz’a,
Arpaçay’a Digor’a uğrada bir selam getir

Ardahan kalesine, Uğra Çıldır gölüne
Atamızın resmi çıkar, Karadağ tepesine

İlginizi çekebilir: Doğuya giden en güzel yol: Unutulmaz Doğu Ekspresi yolculuğu

Seval Yılmaz: İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Üniversiteyi Eskişehir’de okudum. Bir süre İspanya’da yaşadım. Uzun yıllar sivil toplum kuruluşlarında ve firmalarda eğitmenlik yaptım. Şimdilerde ise boyaların ve renklerin büyülü dünyasındayım. Çizip boyadıklarım ve tasarladıklarım, aşkla yürüdüğüm bir yola dönüştü. Çalışmalarımı @miniminidesign instagram hesabından görebilirsiniz. Kendimi bildim bileli yazı yazarım. Son zamanlarda hayata dair, her telden yazdığım yazılarım bir araya geldi ve www.sevalyilmaz.com oluştu. Hayatı sade yaşamayı, az eşyayı, yogayı, temizlik ve bakım ürünlerimi kendim yapmayı, fotoğraf ve video çekmeyi, kamp kurmayı, denizi ve ormanı, her mevsimi, öğlen kestirmelerini ve gün ortası kahvesini, işini aşkla yapan insanları seyretmeyi ve insan hikayeleri dinlemeyi, doya doya yaşamayı, insan olmayı, içinde güzellik, naiflik ve aşk olan her şeyi çok seviyorum.
İlgili Makale