X

Belirsizliğin panzehiri: En kötü ne olabilir ki?

Tatildeyken çıktığımız tekne gezisinde bir arkadaşım, uzaktaki dağlık bölgeyi göstererek, ‘Böyle dağlık bir yerde yaşamak istemem çünkü dağlar çok büyük ve korkutucu görünüyor, arkasında ne var hiç bilmiyorum. Denizin ortasında yüzerken de muhakkak bir kara parçası görmek isterim. Tedirgin olurum dedi.’ 

İnsan belirsizlikle neden geçinemez? Arkasındaki duygu tam olarak ne diye sorsalar, benim için ‘korku’ olarak tanımlarım. Belirsizliğin süresi de uzadıkça içimdeki korku, büyük bir toz bulutu gibi yoldaki diğer duyguları da yutarak yuvarlana yuvarlana büyür. Ve sonunda taşıyamayacağım kadar büyük bir top haline gelir ve elimde kocaman bir şeyle kalakalırım öyle. 

Bilinmezlikle savaşırken, bir an önce sonuca ulaşmak, tünelin ucundaki ışığı görmek isteriz ya da aynı arkadaşımın da dediği gibi kara parçasını görsek, içimiz rahatlayacak gibi hissederiz. Bir filmin fragmanı gibi işaretler bekleriz her şeyin yolunda gittiğine dair. O işareti görmediğimizde de adım atmak, seçim yapmak kabus olur çoğu zaman.

Sosyal medyada geçenlerde şuna benzer bir şey okumuştum: ‘Hayatımın 5 yıl sonrasından ufak bir fragman görsem biraz rahatlayacağım.’ İlk okuduğumda evet ya ne iyi olur demiştim. Şu aralar boğuştuğum birçok bilinmezliğin nereye ulaştığını teyit edebileceğim için geçici bir huzur hissettim. Ama sonra düşününce, diyelim ki öğrendim ve şu anki seçimlerimi ona göre yaptım ee nerde kaldı bu işin keyfi? Kaldı ki yaptığım seçimlerin sonucunun bana o hayatı verebileceğini kim garanti edebilir? Yolda her bir seçimin sonucu farklı bir şeye de yol açabilir ve ben o hayattan uzaklaştığım için daha mutsuz da olabilirim.

Belirsizlik denizlerinde oradan oraya kulaç atarken, öğrendiğim bir şey var. Ne olacağını bilmemekten korkarken, sonsuz ihtimallerin bizi beklediğini unutuyoruz. Sürece güvensem, korkmaktan göremediğim farklı ihtimallerin, yol dönemeçlerinde bana göz kırptığını fark ettim. 

Yapacağım bir seçimin sonunu bilmediğim ve korktuğum zamanlarda elimi tutan belirsizliğin panzehiri şu cümle oldu: ‘En kötü ne olabilir ki?’ Evet bu cümle haddinden fazla bir cesaret veriyor gibi görünebilir ama yaşamın kenarında beklemekten çok daha iyi değil mi?

Sevgiyle kalın.

İlginizi çekebilir: “Bile bile lades” sorunsalı

Ecehan Kaylan: 1990 Aralık ayında, İzmir’de başladı benim serüvenim. 10 senedir kurumsal hayatta özel şirketlerde çalışan, 33 yaşında beyaz yakalı endüstri mühendisiyim. 30 yaşımla beraber hayatın bana getirdiği değişimlerin, tecrübelerin ve terapi sürecimin de etkisiyle kendimi tanıma yolculuğum başladı. Evet, kendini tanımak konusunda biraz geç kalmış gibiydim ama belki de tam zamanıydı. Görünen toplumsal kimliğimin yanında özellikle son birkaç yıldır gördüm ki ben kendimi en iyi yazarak ve yazdıklarımı paylaşarak ifade edebiliyorum. Bu şekilde ayrı yollarda aynı duygularla yürüyenlerle bağ kurmaktan da çok keyif alıyorum. Kendinize her gün biraz daha yaklaştığınız yolcuklarınızın olması dileğiyle!
İlgili Makale