Şimdiye kadar kaç kez bir arkadaşımızı teselli ederken başımıza gelmiştir; ‘’O benim diğer yarımdı, onsuz yaşayamam’’ diye söylemiş ve biz de ona tabi ki şunu demişizdir ‘’Sen teksin, tek olduğun halinle güzelsin, aslında bütünsün. Bu kişi hayatında bir noktaydı, böyle olması gerekti. Geldi ve geçti!’’.
Peki bir soralım kendimize, neden diğer yarımızı arıyoruz? Bazen öyle anlar geliyor ki, tek başınalığımız veya kendi kendimize olmak bize yetmiyor. Sanki hep birşey eksik gibi ve beklentimiz ise ‘’dışarıdan’’ bir kişinin gelerek bizi ‘’tamamlayacak’’ olması. Örneğin; bugün hayalimde olan Roma gezisini sürekli bir sevgilim olduğunda gideceğim şeklinde düşünerek erteliyorum, aslında Roma’ ya gitme eylemi tamamiyle ‘’tam’’ olan benim içimden kaynaklanan bir düşünce ve sadece ‘’başka bir kişi ile tamamlanmış olacağım’’ ön yargısı ile bugün belki beni değiştirecek, dönüştürecek, kendime güvenimi artıracak veya sadece çok fazla zevk alacağım bir geziyi erteliyorum, gerçekleştirmekten kaçınıyorum.
Aslında bu yanılsama dünyamızın çok eski zamanlarına kadar dayanıyor. Bakın Alinka Rutrowska, Beni Oku Sihirliyim Ben isimli eserinde, M.Ö. 385’lere kadar uzanan Platon’ un Symposium isimli eserinden alıntıladığı bölümde diğer yarı hakkında bize neler anlatıyor:
‘İlk insan doğası şimdiki gibi değil farklıydı. Cinsiyetler şimdiki gibi iki değil, ama aslında üç taneydi; erkek, kadın ve bu ikisinin birleşimi vardı. Adı da bir zamanlar gerçek varoluşa sahip ama bugün kaybolmuş olan bu ikili doğaya uygundu ve ‘’androgynous’’ sözcüğü (çift cinsiyetli) sadece bir ayıplama terimi olarak kaldı. Üç cinsiyet vardı ve anlatılan gibiydi; çünkü güneş, ay ve dünya üçtür; erkek en başında güneşin, kadın dünyanın ve erkek-kadın ayın evladıdır ve ay da güneş ve dünyadan oluşur. Zeus ‘’Benim bir planım var, bu plan onların gururunu yerle bir edecek ve ahlaklarını düzeltecek; insanlar var olmaya devam edecekler, ama ben onları ikiye ayıracağım ve sonra güçleri azalacak ve sayıları artacak; böylece bizim karşımızda daha verimli olacaklar’’ demiş. Zeus konuşmuş ve bir anda insanlar ikiye ayrılmış; tıpkı bir saçla yumurtayı ikiye ayıracağınız gibi. O yüzden eskidir içimizde işlenen o arzu, birleşme, birken iki olma ve insanı iyileştirme doğası…’
Peki biz diğer yarımızı nasıl aramalıyız? Aslında kendi içimizde tam olarak başlamalıyız arayışımıza, bu noktada ‘’dışarıdan’’ gelecek bir etki ile tamam olacağımız düşüncesi aslında kendimize verdiğimiz bir ceza gibidir. Önce tekliği, tekliğimizde tatmin olmayı ve bir olabilmeyi öğrenmemiz gerekir. Eğer siz de tek başınıza ‘’tamam’’ olmadığınızı düşünüyorsanız, tavsiyem önce kendinizle tam olmayı öğrenmeniz, ve tam olmaya giden yolda ilk adımı atmanız olacaktır.