Bedirhan Sezer ile keyifli bir söyleşi

Yurt dışına gitmeye çalışan bir gencimiz olan Bedirhan Sezer, bize gitmeden önce kendi ülkesinde yaptığı çalışmaları anlattı. Keyifli okumalar…

Tiyatroya olan ilginiz nasıl başladı ve bu alanda kariyer yapmaya nasıl karar verdiniz?

Çocukluk yıllarım İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde geçti ve bu dönemde sanata olan ilgim ortaya çıkmaya başladı. İlkokul ve ortaokul yıllarında amatör tiyatro etkinliklerine katıldım, fakat asıl dönüm noktası lise döneminde Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde tiyatro eğitimine başlamam oldu. Bu süreçte, tiyatronun sadece bir hobi değil, aynı zamanda bir kariyer olabileceğini fark ettim. Tiyatro sahnesinde olmanın bana verdiği heyecan ve mutluluğu başka hiçbir şeyde bulamayacağımı anladım. Böylece, tiyatro ve sanat kariyerine adım atmaya karar verdim.

Üniversite yıllarınızda “Kalbimiz Çanakkale” gibi ödüllü projelerde yer aldınız. Bu projelerin sizin üzerinizdeki etkileri neler oldu?

“Kalbimiz Çanakkale” projesi benim için çok özel bir yer tutuyor. Bu proje, Çanakkale Zaferi’nin 100. yılı anısına hazırlanmıştı ve 52 kişilik bir ekiple birlikte çalıştık. Senaryosunu yazdım, yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendim. Projemiz, izleyiciler ve eleştirmenler tarafından büyük beğeni topladı ve ödül kazandı. Bu deneyim, bana büyük bir özgüven ve profesyonel anlamda önemli bir itibar kazandırdı. Ayrıca, büyük bir projenin her aşamasında yer almanın ne kadar zorlu ama bir o kadar da tatmin edici olduğunu öğrendim.

“Kumbaracı50” gibi prestijli bir tiyatro topluluğunda çalışmak sizin için nasıl bir deneyimdi? Bu süreçte neler öğrendiniz?

Kumbaracı50’de çalışmak, kariyerimde bir dönüm noktasıydı. Bu toplulukta yer almak, benim için büyük bir onurdu ve sanatsal anlamda büyük bir gelişim fırsatı sundu. Kumbaracı50’de kazandığım ödüller ve edindiğim tecrübeler, sanatsal bakış açımı genişletti. Burada çalışmak, sahne sanatlarının inceliklerini daha derinlemesine öğrenmemi sağladı ve yaratıcı süreçlerde daha özgün ve yenilikçi olabilmem için bana ilham verdi. Bu toplulukta geçirdiğim süre, profesyonel tiyatro kariyerimin en değerli dönemlerinden biriydi.

Yönetmenlik kariyerinizde Güray Dinçol, Yiğit Sertdemir ve Antonio Fava gibi isimlerle çalıştınız. Bu iş birliklerinden nasıl etkiler aldınız?

Bu ustalarla çalışmak, yönetmenlik kariyerimde bana büyük bir vizyon kattı. Güray Dinçol’un yönetmenlik teknikleri, Yiğit Sertdemir’in sahne dili ve Antonio Fava’nın fiziksel tiyatro anlayışı, sanata olan bakış açımı genişletti ve zenginleştirdi. Her biri, sanata farklı bir perspektiften bakmamı sağladı ve kariyerimde önemli etkiler bıraktı. Bu iş birliklerinden edindiğim bilgiler ve tecrübeler, kendi projelerimde daha yaratıcı ve özgün olmama yardımcı oldu.

“Barba KUŞ” gibi kapalı gişe oynayan bir oyun sahnelediniz. Bu oyunun yaratım süreci ve aldığınız tepkiler nasıldı?

“Barba KUŞ”, İlk Sanat Tiyatro’da sahnelediğimiz en başarılı projelerden biri oldu. Bu oyunun yaratım süreci, yoğun bir araştırma ve deneme sürecini içeriyordu. Oyunun sahnelemesi sırasında, izleyicilerin tepkileri ve geri bildirimleri bizim için çok önemliydi. 25 temsil boyunca kapalı gişe oynayan bu oyun, izleyicilerden büyük beğeni topladı. Bu süreç, bana tiyatro yapmanın sadece sahnede olmak değil, aynı zamanda izleyiciyle güçlü bir bağ kurmak olduğunu gösterdi. “Barba KUŞ”un başarısı, sanatsal vizyonumuzu doğruladı ve gelecekteki projelerimiz için ilham kaynağı oldu.

Film yönetmenliği ve oyunculuk arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? Her iki rolün sizin için farklı zorlukları ve keyifleri neler?

Hem film yönetmenliği hem de oyunculuk, benim için sanatın farklı yönlerini keşfetme fırsatı sunuyor. Yönetmenlik, yaratıcı sürecin tüm kontrolünü elinde tutmayı gerektirirken, oyunculuk, bir karaktere hayat verme ve sahnede veya kamerada var olma hissini yaşatıyor. Her iki rol de farklı zorluklar ve keyifler barındırıyor. Yönetmenlikte, projeyi baştan sona yönlendirme ve büyük resmi görme sorumluluğu var. Oyunculukta ise, bir karakterin duygularını ve hikayesini izleyiciye aktarma zorluğu ve tatmini mevcut. Bu iki rol arasında denge kurmak, benim için sanatın çok yönlülüğünü keşfetmek ve her iki alanda da kendimi geliştirmek anlamına geliyor.

Zeytinburnu’nda geçen çocukluk yıllarınızın kariyerinize nasıl bir etkisi oldu?

Zeytinburnu’ndaki çocukluk yıllarım, sanata olan ilgimi şekillendirdi. Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde aldığım eğitimler, kariyerimin temellerini attı. Bu dönemde, tiyatro ve sahne sanatlarına olan ilgim arttı ve bu alanda kendimi geliştirmek için adımlar attım. Zeytinburnu’nun kültürel çeşitliliği ve zenginliği, sanatsal bakış açımı genişletti ve kariyerimde önemli bir yer tuttu.

Gelecekteki projeleriniz ve hedefleriniz neler? Özellikle uluslararası alanda hangi tür projelerde yer almak istiyorsunuz?

Gelecekte uluslararası projelerde yer alarak, dünya çapında ses getiren işler yapmayı hedefliyorum. Özellikle Amerika’da kaliteli ve vizyon sahibi projeler üretmek istiyorum. Dünya tiyatrosunu ve farklı ülkelerde yapılan tiyatro oyunlarını araştırmak, uluslararası alanda başarılı projeler üretmek için bana ilham veriyor. Bu projelerle, sanatsal vizyonumu daha geniş kitlelere ulaştırmayı amaçlıyorum.

Çok teşekkürler!

İlginizi çekebilir: Caz Kampı’nın yeni tınıları artık Agora Sanat Köyü’nde

Günsu Özkarar
1987 Ankara doğumluyum. 2008 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Viyola Ana Sanat Dalı’ndan mezun oldum. Ardından İsviçre’de Hocshule der Künste Bern’de ... Devam