dummy

Bedeninizi dinliyor musunuz: Organlarınızı duyun, onlara iyi bakın

Uzun zamandır Osho’nun bedenle ilgili bir meditasyonuna başlamak istiyordum. Şu an iyice anladığım üzere “sudan sebepler” ve “boşa ertelemeler” yüzünden bir türlü başlayamadım.

dummydummy

Bu karantina günlerinde sonunda o an geldi. Başladım her gün oturmaya bu yönlendirmeli meditasyona. Şimdi bir ara verdim ama beş gün üst üste yaptım. Meditasyonun amacı bedenle derin bir bağ kurmak. Süreç içerisinde organlara teşekkür etmek de var ve bu benim için en müthiş hatırlatıcı kısım oldu. İnanmayacaksınız ama; üç gün oldu sigara içmiyorum.

Bedenimle ilişkime yin yogaya başladığım zamanlar ilk adımı attım. Henüz birbirini gözlemleme aşamasıydı bu ilk adım. Birkaç sene bu şekilde sürdü. O kadar kopukmuşum ki kendi bedenimden; “Aaa bedenim varmış” dediğimi hatırlıyorum bir çalışmanın sonunda. İki senedir aldığım düzenli pilates dersleriyle hocamın yönlendirmesiyle kaslarımı güçlendirirken de kaslarımı gözlemlemeye başladım bu defa. Bedenimde nerede, hangi kas gruplarında hissediyordum yaptığım hareketleri derken bedenimi duymaya bu süreçte başladım.

Geçen sene sonlarında ise evrim teorisi, insanın yapısı, doğası gibi konulara sardım. Neyden oluşuyorduk, nereden gelmiştik, nasıl çalışıyorduk? İzledikçe, anladıkça büyülendim. Evet, lisede hepsini görmüştük güya ama aşırı ezber bilgiyle öğrenmiştik. Kimse bize mantığını, hayatta nerelerde işimize yarayacağını öğretmemişti. Bunlar üzerine bir hafta sonu sağlığa bütünsel yaklaşım üzerine bir workshop aldım Brezilyalı bir doktordan. Konu konuyu, ilgi ilgiyi geliştirdi bende. O workshopta bedenime başka bir gözle bakmaya başladım. Asla hata yoktu, inanılmaz bir evdi bize. Osho meditasyonunu da orada tanıştığım arkadaşlarımdan duymuştum zaten.

Ve bugün de bedenimle derin bağ kurma meditasyonu sürecimi şu an yazdıkça gördüm ki hiç acele etmediğim, kendimi sıkıştırmadığım, kendime zorunluluklar yüklemediğim, kendimi kalıplara sıkıştırmadığım, kendimi başka hiç kimseyle kıyaslamayıp kendi yoluma baktığım için konu ben farkında bile olmadan ne de güzel akmış.

Dolayısıyla sigarayı bir meditasyonla üç günde bıraktım demek yoluma haksızlık olur. Beni bugüne getiren senelerim var ardımda. Amacım sigarayı bırakmak da olmadı hiçbir zaman bu arada. Hala da yoktu. Fakat bu meditasyonlar üzerine tuhaf bir his geldi bana: Akciğerlerimden utandım.

Beni bu kadar ayakta tutan, insan olma deneyimime yardımcı olan, hayatta varoluşumu destekleyen organlarımdan biri olan akciğerime bu kadar göz göre göre nasıl daha fazla zarar veririm? Haksızlık değil mi o benim için o kadar çalışırken onu görmezden gelmek? Saygı duymamak bu; bedenine, varoluşuna, kendine. Bambaşka bir pencere açıldı bende şu an ki bunları yazıyorum sizlere.

Ya da uyandığımız an ilk iş telefona bakanlarımız var mı aramızda? Hatta daha gözü yarım açıkken, tam açılmamışken bile telefonu eline alanlarımız? Ben onlardan biriyim. Fakat bu sabah uyandığımda bir anda şöyle derken buldum kendimi: “Gözlerimi dünyaya ilk açtığım anlarda neden telefonun suni ışığını veriyorum gözlerime? Neden gözlerime bunu yapıyorum ki gökyüzüne, dışarı bakmak varken? Gözlerimi doğaya açmak varken neden suni ışıklarla kuşatıyorum?” Ve telefonun ardından yaptığım perde açma seansını her şeyden önceye aldım. Gözlerimin hakkı değil mi yahu doğal ışıkta uyanmak? Tamam bundan sonra bende böyle devam edecek.

İçki içmeyi seven bir tipim. Hafta sonları arkadaşlarımla buluştuğumda keyifle tüketirim. Çevremdeki insanlar kimisi sıkıntıdan, kimisi evde dışarıdaki hayatını devam ettirmeye çalıştığı için içki tüketirken bedende neler olduğunu öğrendikçe, dinledikçe karantina günlerine başladığımızdan beri ağzıma koymadım. Canım karaciğerimi neden yorayım durduk yere o kadar? Neden çalışma kapasitesini 2-3 kat arttırayım, yorayım durduk yere? Yapmak istemedim bunu karaciğerime. Bu hiç içmeyeceğim anlamına gelmiyor tabiî ki ama bilinçsiz içiciden bilinçli içiciye geçiyorum diyebilirim, ki kendimden bu konuda oldukça memnunum şu an.

Hele senelerce zulmettiğim midem; ah canım midem. İhtiyaçlarımı duymadan, dinlemeden sadece içimdeki boşluk hissini kapatmak istediğim için çılgınca, otomatik olarak her şeyi yediğim zamanlar… Çok eski değil bu. Son 3 senedir yeme ataklarıyla beraber yaşıyordum artık her an. İki senede 20 kilo aldım. Fakat ben, bu konuda da kendimi sıkıştırmadım. Estetik kaygısına girmedim, kendimi olduğum gibi kabul etme pratikleri yaptım ve bu süreçte bir sürü şeyi anladım derken ihtiyaçlarımı dinlemeyi öğrendim. Ben odağımı ihtiyaçlarıma verdikçe, benimle zaten en başından beri konuşan bedenimi duymaya başladım. O kadar çok yormuştum ki midemi, bağırsaklarımı senelerdir ve o kadar gıkını bile çıkarmamış, isyan etmemişti ki midem; susuyor diye yüklenmek çok haksızlıktı. Şu an karantinada ise evden hiç çıkmadığım bir dönemde olsam bile bu kadar sağlıklı ve düzenli beslenmemiştim uzun yıllardır. İnanmazsınız, zayıflıyorum.

Hele ki sistemimizin hareket üzerine kurulu olduğunu, hareketin bir sürü ihtiyacını hissettiğimiz hormonu salgılattığını idrak etmek hayatımı değiştirdi. Bilmek ve idrak etmek iki ayrı kavramlar dikkatinizi çekerim. Bu konuda da Sinan Canan’ın İnsanın Fabrika Ayarları-Beden isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim. Basit bir dille, çok açık ve net bir şekilde anlatıyor konuyu. Şu an evde haftada üç pilates düzenimi devam ettirip diğer günler 30 dakika yürüyorum. Bazen hiç canım istemiyor mu? Hiçbir şey yapmıyorum. Önceliğim ihtiyaçlarımı karşılamak her zaman. Bu son senelerde kendim için öğrendiğim en işime yarayan bilgi oldu. Ama evin içinde mutlaka hareket ediyorum; müthiş iyi geliyor. Bunun için ihtiyacınız olan hiçbir şey! Youtube’da milyon video var; açın bir tanesinden başlayın; eminim beraberinde gelen rahatlama hissine bayılacaksınız.

Bunları zorla yapamazdım. Bunları dayatmayla yapamazdım. Bunları sadece “doğru” diye hiç yapamazdım. “Lazım”lar hiçbir zaman işlemedi benim hayatımda. Ama şimdi bu durum o kadar kendiliğinden gelişti, o kadar hikayeme oturdu ki bir anda kendimi sigarayı, içkiyi içmiyorken buldum son günlerde. Kendimi yemekle boğmuyorum. Hiçbiri beni zorlamıyor da böyle ekstra bir dönemde olmamıza rağmen, çünkü zihinden değil, kalpten yol aldım. Tabii ki içimden içmek, yemek de gelebilir, bunun da farkındayım. “Artık bitti, yok” diye kalıba girmeyeceğim. Kalıpsızlık hayatıma en iyi gelen şeylerin başında sanırım. Fakat gelirse de güç bende her zamanki gibi; biliyorum.

Demem o ki bu karantina süreci gördüğümüz karanlıktan daha da çok ışık barındırıyor aslında içerisinde. O ışığı sevgiyle karşılamak niyetiyle.
Sevgiyle…

İlginizi çekebilir: Son bir ayın öğrettiklerinden biri: Siz de az ile yetinmekten korkuyor muydunuz?

Gamze Baytan: Selamlar, Gamze ben. Meditasyon ve yoga hocasıyım. 7/24 çalıştığım organizasyon sektöründen bir anda "Ne yapıyorum ben kendim için" diyerek çalışma hayatımda ne istediğime karar vermek adına verdiğim arada; kendimi bir anda bol kitap, bol sorgulama, bol seans ve bol yazının içerisinde buldum. Yol yolu açtı ve ben artık izlemek yerine hayata katılmayı seçtim. Eylül '15'te Ezgi Sorman'dan aldığım Meditasyon Eğitimi Eğitmenliği'nden mezun oldum. Şu an toplam 2 günden oluşan ve içerisinde “stres nedir, bedene etkileri nedir, sağlıklı seçimler yapmamız nasıl mümkündür, meditasyon nedir, ne işimize yarar, faydaları nedir, biz aslında kimiz” gibi soruların cevabını konuşup; her birimizin modu her an değişkenlik gösterdiği için tek bir tekniğe kendimizi sıkıştırmak yerine, esnek olabilmek adına 3 ayrı varyasyonun deneyimendiği eğitimler ve grup meditasyonları yapmaktayım. Yollar bitmez tabi hayat boyu; görebildiğimiz sürece. Ayık ve uyanık olarak yakalayabildiğimiz takdirde hayatı. Ve Cihangir Yoga'da Berivan Aslan Sungur'un Yin Yoga Eğitmenliği eğitimiyle kesişti yolum. Temmuz '17’de de meditasyon hocalığımın yanı sıra yin yoga hocalığına tam anlamıyla adım atmış oluyorum. Ben ruh-zihin-beden ile bütünüyle çalışmaktan çok keyif alıyorum. Yeni şeyler keşfediyorum. Hayatta hem daha güçlü hem daha esnek durabiliyorum artık. Her şey artık hem daha derin hem daha hafif. Ve bütün bu deneyimleri daha rahat anlamamı, içselleştirmemi, görmemi sağlayan en büyük araç da kelimelerim. Yazıyorum çünkü yazı benim bu hayatta ruhumla özgürce dansedebildiğim en özgür alan. Yazıyorum çünkü yaşadığımız, başımıza gelen herhangi bir şeyde yalnız olmadığımızı, çaresiz olmadığımızı bilelim, kuvvetimizi yine birbirimizden alalım, birbirimize yayalım ve şifa olalım diye.. Tüm insanlığa yayılmak niyetiyle. Mail adresim: gamzebaytan@gmail.com

Anne evi rahatlığında seçimler: Anneler Günü’ne özel içinizi ısıtacak hediye önerileri

“An-ne”; iki hecesine dünyaları sığdıran; güven, sıcaklık, huzur, sevgi ve daha nice güzel duyguyla bizleri kucaklayan, yorgun günlerin ilacı, mutlu anların ortağı, düştüğümüzde koştuğumuz, sevincimizi ilk paylaştığımız o eşsiz kahraman. İki hece ama içinde bir ömür saklayan… Anne demek bir evin kalbi demek, sevgiyle hazırlanmış sofralar, kahve fincanında biriken mutlu anılar, bir koltukta kurulan huzur, sıcak bir evin rahatlığı demek. Çünkü bir annenin dokunduğu her şey, dünyayı biraz daha yaşanır kılar. İşte bu yüzden Anneler Günü yaklaşırken bu yıl onlara sadece bir hediye değil, hissettirdikleri o tarifsiz sıcaklığı, huzuru, ‘anne evi rahatlığını’ hediye etmek gerek. Ne de olsa her şeyin en iyisini, güzelini, rahatını, konforlusunu hak eden onlar.



Geçmişten günümüze dönüşümler geçirmiş olsa da bu özel ve anlamlı günün değişmeyen en önemli özelliği, kalbimizde ayrı bir yeri olan annelerimizi onurlandırmak için bir fırsat sunuyor oluşu. Şüphesiz ki annelerimizin bize kattığı güzellikleri bir güne sığdırmak mümkün değil ama bu özel günde özenle seçeceğimiz küçük bir hediye, onların bizim için ne kadar değerli olduğunu hissettirmek için şahane bir fırsat olabilir. Önemli olan, seçtiğimiz hediyeye sevgimizi katmak; tıpkı onların her lokmaya, her bakışa kattığı sevgi gibi. İşte birkaç sıcak öneri:

‘Anne kucağı’ gibi: Konforu eve taşıyacak hediyeler

Anne kucağının o benzersiz sıcaklığı, en zor zamanların bile en güzel ilacı değil mi? Ve evet aslında hiçbir hediye tam anlamıyla o sıcaklığı vermeye yetmez ama yine de biraz da olsa yaklaşabilir. Film keyfi için sıcacık ve yumuşacık bir battaniye, polar bir sabahlık, rahat terlikler, evin her köşesini anne sıcaklığına büründürecek ev tekstili ürünleri, yastıklar, kırlentler ve çok daha fazlası ile annelerinize bu Anneler Günü’nde huzur ve konforu hediye edebilirsiniz.

‘Anne eli değmiş’ gibi: Kişisel bakım ürünleri

Annelerimizin dokunduğu her yeri güzelleştirdiği aşikar… ‘Anne eli değmiş gibi’ dendiğinde her ne kadar lezzetli yemekler akıllara gelse de, bir atkının düğümünde, bir buklenin düzeltilmesinde de aynı özen var. Bazen son bir anne dokunuşu her şeyi bambaşka yapabilir. Annenizin kendisine de en az başkalarına gösterdiği kadar şefkatle ve özenle yaklaşması için kişisel bakım ürünlerinden şahane hediyeler seçebilirsiniz. Parfümler, cilt bakım ürünleri, saç şekillendiriciler, makyaj setleri ve çok daha fazlası bu özel günde annenizin yüzünde güller açtırabilir.

‘Annemin tarzı’ gibi: Zamansız, şık ve özel parçalar

Bazı parçalar vardır, bize hep annemizi hatırlatır. Onun yıllardır severek taşıdığı bir fular, özel günlerde takındığı bir broş ya da gençliğinden kalma bir ceket… Şimdi, o hatıraların yanına çok daha özellerini eklemenin tam zamanı. Zarif elbiseler, şık altın takılar, birbirinden güzel aksesuarlar, rahat ayakkabılar, yazlık kombinlerini tamamlayacak parçalar ve çok daha fazlası Anneler Günü’nde harika hediyelere dönüşebilir.

‘Anne sofrasından fırlamış’ gibi: Sofralara renk ve lezzet katan detaylar

Anne sofrası; her tabakta ayrı bir hikaye, her kasede ayrı bir emek ama hepsinde aynı lezzet. Kimi zaman dört gözle beklenen bayram sofralarının, kimi zaman okuldan eve dönüşte karşılayan leziz yemeklerin yıldızı annelerin sofralarını daha da güzelleştirecek, mutfakta geçirdikleri zamanları kolaylaştıracak pratik ve şık ürünler harika hediyeler olmaz mı? Şık yemek takımları, renkli masa örtüleri, kahve makineleri, mutfak robotları, airfryer’lar ve çok daha fazlası tek bir tık uzağınızda.

Pazarama’da ‘anne evi rahatlığında’ alışveriş

Annenize hissettirmek istediğiniz tüm bu duygular, bir hediyeye sığabilir mi? Belki tam olarak değil, ama Pazarama’da, onun kalbine dokunacak seçenekler sizi bekliyor.

Pazarama, binlerce ürün seçeneği, avantajlı fiyatlar, çok kanallı erişim imkanı ve güvenli ödeme alternatifleriyle size anne evi rahatlığında bir alışveriş deneyimi sunuyor. Bir hediye seçin, içine sevginizi katın ve annenize onu ne kadar çok sevdiğinizi bir kez daha gösterin. Aradığınız her şey Pazarama’da.

Ayrıca Anneler Günü’ne özel şahane kampanyalar da sizi bekliyor. Pazarama üzerinden yapacağınız 750 TL ve üzeri alışverişlerde geçerli “HEDIYE125” kupon kodu ile 125 TL indirim fırsatı yakalayabilir, eğer Pazarama Plus üyesi iseniz aynı tutardaki alışverişleriniz için “PLUS200” kupon kodunu kullanarak 200 TL’lik özel indirimden faydalanabilirsiniz. Hepsi ve daha fazlası için hemen tıklayın, tam anneme göre’ diyeceğiniz hediyeleri kaçırmayın.  Her şeyin en iyisini hak eden anneler için, bu Anneler Günü’nde sadece bir hediye değil, bir “teşekkür” armağan edin.

*Bu yazı Pazarama katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale
whatsapp