X

Bedenimizde rahat hissetmek ve bedenimizle bağımızı güçlendirmek için neler yapabiliriz?

Bedenimde rahat hissetmiyorum, vücudumdaki ağrılara mı yoksa bir türlü dinginlik bulmayan ruhumun baskısına mı katlanmak daha zor, doğrusu bilmiyorum. Son zamanlarda böyle cümleler kurarken yakalıyorum kendimi. Yeni bir durum değil bu benim için aslında, ama yıllardır mücadele ettiğim anoreksiya nervoza rahatsızlığı bazen daha da çekilmez oluyor; kendimi değersiz ve aciz hissettiren kötü ve aldatıcı sözlerinin ardı arkası kesilmiyor. Bu sayfada her ne kadar yeme bozuklukları üzerine yapılmış çalışmalardan alıntılar ve derlemeler yaparak hazırladığım yazıları paylaşsam da bunların içine mutlaka kendi deneyimlerim ve duygularım da karışıyor. Başka türlüsü de elimden gelmezdi sanıyorum.

Uplifers.com’daki serüvenime, anoreksiya nervozaya karşı mücadelesini azmi ve kararlığı sayesinde kazanan Hanne Arts’la yaptığım röportajla başlamıştım. Aslında ona sorduğum soruların hemen hepsi, itiraf ediyorum, biraz bencilce bir itkiyle hazırlanmıştı çünkü bu rahatsızlığı yenmeme yardımcı olacağını düşündüğüm neyi merak ediyorsam onu sormuştum. Ama şimdi bakınca aslında sorduğum soruların ve Arts’ın verdiği içten yanıtların benim gibi birçok hastaya el uzattığını anlıyorum. İkinci yazım biraz daha kişiseldi; ben kimdim, ne meselem vardı da bu sayfadan sizlere sesleniyordum?

Kendi sesimin, daha mutlu ve tasasız olan benin anoreksiya nervozanın altında nasıl gittikçe solduğundan, o sesi yeniden bulabilmek ve bu süreçte yeme bozuklukları yaşayan, bu konuda bilgilenmek isteyen insanlarla kelimeler üzerinden de olsa bağ kurabilmek için yazmaya başladığımdan bahsetmişim. Sonraki haftalarda yeri geldi anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza gibi yeme bozukluklarının semptomları, yarattığı olumsuzluklar ve tedavi yöntemleri hakkında bilgilendirici içerikler; yeri geldi yeme bozukluklarını alışkanlık olarak ele alan ve bunun beynin sinaptik bağlantılarıyla ilişkisini inceleyen kitaplar üzerine yazdım. Yeme bozuklukları ile sağlıklı beslenme arzusu arasındaki bıçak sırtı meseleye de değindim; bedenini yeterince beslemekten kaçınan anoreksiya nervoza hastasının dünyadaki açlık sorunumeseleye de değindim; karşısında nasıl hissettiğini de ifade etmeye çalıştım.

Yeme bozuklukları fiziksel, zihinsel ve ruhsal açıdan son derece riskli sonuçları olan rahatsızlıklardır. Tedavilerini bu denli güçleştiren ise rahatsızlığa neden olan etmenlerin tek bir kökene indirgenemeyişi. Deneyimler, travmalar, mükemmeliyetçi karakter yapısı, medyanın yanlış ve aldatıcı şekilde sunduğu beden imajları, spor ve sağlıklı beslenme ile kurulan takıntılı ve ölçüsüz ilişkiler; bunların hepsi yeme bozukluklarına yol açabilir. Sebep ne olursa olsun (ki ben artık “Neden bunu kendime yapıyorum?” diye sormaktan vazgeçtim, sebep ya da sebepler o kadar önemli değil belki de –asıl mesele iyileşme motivasyonunun bizi nerede beklediğidir), dönüp dolaşıp yazının başında bahsettiğim ruh haline geliyoruz: Biz, yeme bozukluklarıyla mücadele eden insanlar, bedenlerimizin içinde rahat değiliz ve onu duyamıyoruz; dahası bedenimiz ile ruhumuz da birbiriyle olan bağını yitirdi.

Bu hislerle belki yeme bozukluklarına daha da sarılıyoruz, bazen yediklerimizi kısıtlayarak, bazen tıkanırcasına yeme epizotları yaşayıp sonrasında “telafi” çabalarına girerek bedenlerimize işkence yapmaya devam ediyor, kime ya da neye karşıysa aslında nefretimiz bunun acısını kendimizden çıkarıyoruz. Ama şunu anlamamız gerekiyor: Bu bir kısır döngü ve eninde sonunda geri tepiyor. Bedenimize ve ruhumuza işkence etmeye devam ettikçe ne daha iyi hissediyoruz, ne içsel meselelerimizi halledebiliyoruz, ne de daha güçlü oluyoruz. Aksine, kırılganlığımız, savunmasızlığımız artıyor; kaygılar, endişeler üşüşüyor ve sağlığımızı gittikçe kaybediyoruz.

Bu döngüyü kırıp çarkı tersine çevirebilmek için kendime de size de mucizevi bir reçete sunmak isterdim. Ama ne yazık ki bu mümkün değil. Yine de yeme bozuklukları gibi fiziksel ve zihinsel rahatsızlıklarla mücadele ettiğimiz süreçte en azından bize biraz olsun yardımcı olacak yöntemler var. Bunların bazılarını kendi deneyimlerimle keşfettim, bazılarıyla ise yeme bozuklukları yaşayan diğer insanların yolculuklarında karşılaştım. Aslında bunlar sadece yeme bozukluklarından kurtulmaya çalışırken uygulayabileceğimiz yöntemler olmanın çok ötesinde; hayatımızın her alanına ve her sürecine yayabilsek, dahası bunları içselleştirebilsek daha huzurlu ve sağlıklı olabileceğimize inanıyorum.

En azından deneyebiliriz, ne dersiniz?

Bedenimize iyi davranmakla başlayalım…

Kilo verip zayıfladığımızda bedenimizi daha çok seveceğimizi düşünüyor, bu yüzden çoğu zaman kendimizi açlığa mahkûm ediyoruz. Burada sağlıklı olmak için gerekli, ölçülü ve doktor kontrolündeki bir kilo kaybından bahsetmediğimizi vurgulamaya gerek yok sanıyorum. Özellikle yeme bozukluğu yaşayan insanların besinlerle maalesef sorunlu bir ilişkileri vardır ve bunu tersine çevirmenin yolu da bedenimizi ona iyi gelecek besinlerden mahrum bırakmamaktır. Yeterince yemeliyiz, doygunluk hissine ulaşıncaya kadar.

Kendimizi aç bırakmamalıyız ama aşırı yemek, tıkanırcasına yeme epizotlarına girmek de bedenimize ve ruhumuza bir o kadar zarar verir. Sağlıklı beslenme meselesine gelince; sağlıklı gıdaları tüketmekte elbette bir sorun yok ama her şeyin bir ölçüsü olmalı değil mi? Eğer canınız çikolata istiyor ama siz bundan “suçluluk” duyup isteğinizi meyveyle bastırmaya çalışıyorsanız, muhtemelen taktiğiniz işe yaramayacaktır.

Bedenimiz arkadaşımız gibi olsa…

Bedenimizi en iyi arkadaşınız olarak düşünelim. En iyi arkadaşımızla çoğunlukla nasıl konuşuruz? Bedenimize en iyi arkadaşlarımıza asla söyleyemeyeceğimiz şeyleri söylediğimiz, onunla son derece kırıcı ve incitici konuştuğumuz oluyor değil mi? Evet, bedenimiz çok sevdiğimiz, güvendiğimiz ve birlikte olmaktan keyif aldığımız en iyi arkadaşımız olabilir. Eğer biz ona karşı acımasız olmazsak…

Yaşıyorsak bedenlerimiz sayesinde…

Bedenlerimiz, “hayat” denilen koşuşturmacada tökezleyip düşmeyelim diye elinden gelenin en iyisini yapıyor. Ben buna inanıyorum. Biz ona iyi bakmadığımızda, fiziksel ve ruhsal açıdan yeterince beslemediğimizde bile elindeki gücü olabildiğince mantıklı bir şekilde kullanıp bizi ayakta tutmak için çabalıyor. Bedenlerimize neler neler için güveniyoruz, bir düşünsenize; işe gidip gelebiliyorsak, arkadaşlarımızla hoşbeş edebiliyorsak, sevgilimizle yeni ülkeler keşfedebiliyorsak, dans edebiliyorsak, gülüp ağlayabiliyorsak, spor yapabiliyorsak hepsi bedenlerimiz sayesinde. Ve tabii daha birçok şey…

Olumsuz düşünce ve duygularımızı değiştirmek için beden dilini kullanabiliriz

Kendime güvenmiyorum; bedenimle barışık değilim,” demeyi bıraksak ve “Kendime güvenmemem için hiçbir sebep yok; bedenimi seviyorum ve onun değerini biliyorum” desek, yani beden dilimizi değiştirsek, o kovalayıp durduğumuz güven ve emniyet duygusu gelmez mi dersiniz? Bu konuda sosyal psikolog Amy Cuddy’nin TEDTalks’ta yaptığı muhteşem bir konuşma var. Cuddy, beden dilinin beynimizdeki hormon seviyelerini etkileyerek kendimize duyduğumuz güveni artırabileceğini savunuyor. Haydi, hiç olmazsa, şimdi omuzlarımızı dikleştirelim, derin bir nefes alalım ve hafifçe gülümseyelim. Kendimizi daha iyi hissetmememiz için bir sebep yok.

“Manken gibi incecik…” Bu cümleyi kafamızdan silsek?

Kendimizi sık sık televizyon ve moda sektöründe gördüğümüz mankenlerle karşılaştırıyor ve ne yazık ki “ideal beden”in (böyle bir şey varsa tabii!) anlamını onlarda arıyoruz. Yeme bozuklukları konusunda danışmanlık yapan Melissa Preston, yazdığı bir makalede kadınların yalnızca %1 ila 2’sinin doğal olarak mankenler kadar zayıf ve ince olduğunu, geri kalanlarımızın ise bunu sağlıksız ve zorlama yöntemlerle elde etmeye çalıştığını ifade ediyor. Kaldı ki ekranlarda, dergilerde gördüğümüz “ideal” kadın görsellerinde de rötuşlar yapıldığı artık herkesçe bilinen bir gerçek.

Kısacası, kendimizi aslında var olmayan bir imgeyle karşılaştırıyor, var olmayan bir vücut tipine ulaşmaya çabalıyoruz. Araştırmalar, kadınların moda dergilerine baktıktan sonra kendilerini kötü hissettiğini, bedenlerinden uzaklaştıklarını ortaya koyuyor. O halde, bu dergilere bakmayı bırakmakla işe başlasak? İnternette karşımıza çıkan reklamlara, güvenilir olmayan içeriklere, insan sağlığını dikkate almaksızın kendine olabildiğince fazla “müşteri” kazanmaya bakan diyet sektörüne ve ticari zihniyete sahip “sağlık uzmanlarına” sırt çevirsek? Çevremize baksak; gerçek kadınların nasıl olduklarını ve bedenlerinde nasıl rahat ettiklerini görmeye başlayamaz mıyız?

Spor yapmak muhteşem hissettirebilir, yeter ki…

Yeter ki, sporu bedenlerimizi zorlayabileceğimiz, daha fazla kalori yakmak amacıyla ölçüsüzce başvuracağımız bir yöntem olarak görmeyelim. Fiziksel aktiviteler, mutluluk hormonlarımızı yükseltir, vücudumuzu güçlendirir, kısacası canlılık sağlar. Fakat ne zaman ki sporu bedenimize zarar verecek boyutlara taşıyoruz işte o zaman bilin ki ya yine yeme bozukluklarının aldatıcı sesine kulak vermişizdir ya da başka bir şeylerin hırsını bedenlerimizden çıkarmaya çalışıyoruzdur.

Yaptığımız sporun süresi, zorluğu ve ölçüsü kadar hangi tür aktivitelerde bulunduğumuz da önemli elbette. Koşmayı sevmiyorsak bunu yapmak zorunda değiliz! Eğlenerek yapabileceğimiz o kadar fazla fiziksel aktivite var ki! Hareket ederken öncelikli amacımız kendinizi iyi hissetmek olsun. Belki dans etmeyi seviyoruz? Tek ihtiyacımız olan müzik ve bize yeterince alan sağlayan bir oda. Yürüyüşe çıkmak hem bacaklarımıza hem de ruhumuza iyi geliyor olabilir. Bir durup düşüneli mi? Gerçekten mutlu hissedeceğimiz aktiviteleri keşfedebiliriz.

Yoga?

Kulağa klişe geliyor belki ama bedenini duyumsayamayan, onunla olan bağını kaybetmiş insanlar için yoga gerçekten işe yarıyor. Özellikle de yeme bozukluklarıyla mücadelemizde bedenlerimizi yeniden dengeye kavuşturmak, dahası allak bullak olan hayatımızı düze çıkarmak için yogadan destek alabiliriz. Anoreksiya, bulimiya, tıkanırcasına yeme gibi rahatsızlıklarımız varsa ya da yemeyle ilgili herhangi bir şekilde sorun yaşıyorsak, bedenimizdeki yedi enerji merkezini oluşturan çakraları harekete geçirmek için hazırlanan yoga çalışmalarıyla rahatlayabiliriz.

Yoga eğitmeni Nicola Jane Hobbs, yoganın, yeme bozuklukları yaşayan kişinin bedeniyle yeniden bağ kurması için, dahası bedenimizi açlıkla terbiye etmeye çalışan düşünce ve duygulardan kurtulabilmemiz için mükemmel bir yol olduğunu söylüyor. Hobbs, bahsettiğimiz yedi enerji merkezine odaklanan bir yoga videosunu da sayfasında paylaşmış. Emin olun, bu videoyu sadece izlerken bile bedeninizde bir uyanış ve umut verici kıpırtılar duyabiliyorsunuz.

İlginizi çekebilir: Çocuğunuza bedenini sevmesi için yardım edebilirsiniz: Dikkat etmeniz gereken 3 şey

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

LEGO’dan hem çocukları hem yetişkinleri mutlu edecek en mükemmel yılbaşı hediyeleri

Yeni yıl, soğuk günleri sıcacık bir sevgiyle sarmalayan, neşe ve heyecan dolu büyülü bir dönem. Öyle ki yalnızca taptaze başlangıçların değil; sevdiklerimizi mutlu edecek fırsatların da habercisi. Bu özel dönemi daha da unutulmaz kılmanın ve yılbaşı coşkusunu sevdiklerimizle paylaşmanın en keyifli yollarından biri ise hiç şüphesiz gözlerden kalpler çıkaracak mükemmel yeni yıl hediyeleri. Peki ama gerçek anlamda mükemmel bir hediye bulmak mümkün mü?



Çocukken çok kolay olan hediye seçimi konusu, ne yazık ki yetişkinlikte zor bir hal alabiliyor. O zamanlar en sevdiğimiz karakterin yeni çıkan bir kitabı ya da havalı yeni bir oyuncak, bizi mutlu etmeye yeterdi. Ama büyüdükçe işler biraz karıştı… İhtiyaçlar, istekler, beklentiler, arzular, hepsi değişti, karmaşıklaştı. Haliyle, bir yetişkini ‘gerçekten’ mutlu edebilecek o ‘mükemmel’ hediyeyi bulmak da zorlu bir sanata dönüştü. Ama çözüm, sandığımızdan çok daha yakında olabilir. Belki de oyuna ve yaratıcılığa yeniden kucak açmak, tüm bu karmaşıklığı alıp götürmeye yetebilir. Siz de bu yıl sevdiklerinizi gerçekten heyecanlandıracak bir hediyenin peşine düştüyseniz aradıklarınızı LEGO’da bulabilirsiniz. Çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de oyunun, yaratıcılığın ve rahatlamanın kapılarını aralayan LEGO’da herkese uygun yüzlerce çeşit var:

Estetik ve dekoratif dokunuşları sevenlere özel

Çevrenizde gördüğü her boş duvarı doldurmak için hemen zihninde tasarım yapmaya başlayan ya da boş rafları estetik detaylarla dekore etmeye bayılan sevdikleriniz varsa, onlar için en iyi yılbaşı hediyesi bir LEGO’dan bir sanat eseri, doğadan bir parça veya mimari bir detay olabilir:

  • LEGO® Art Mona Lisa: Dekorasyonun yanı sıra sanat ve tarih meraklısı sevdikleriniz için Mona Lisa’nın 3D versiyonu şahane bir yeni yıl armağanı olabilir. Sevdiklerinizin duvarlarını süsleyerek yaşam alanlarına enerji katacak bu özel hediye, onların yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.
  • LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu: Doğanın dokunuşlarını yaşam alanlarına taşıyacak LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu, canlı renkleriyle sevdiklerinize yılbaşı coşkusunu yansıtırken mutluluktan gözlerinden kalpler çıkartabilir.

Enerjisini doğadan alanlara özel

Doğaya, yeşile, bitkilere düşkün, enerjisini, ilhamını büyüleyici çiçeklerden ve renklerden alan sevdikleriniz için de en mükemmel hediyeler, yine LEGO’da:

  • LEGO® Icons Orkide: Orkidelerin bitkiler aleminde çok özel bir yeri olduğu tartışılmaz. Siz de sevdiklerinize onların sizin için ne kadar özel olduğunu hissettirmek istiyorsanız bu seti kaçırmayın. 5 taban yaprağı ve 2 hava kökü ile gerçekçi bir görünüme sahip bu ikonik orkide setini görenler canlısından ayırmakta zorlanabilirler 🙂
  • LEGO® Icons Erik Çiçeği: Bu set, sevdiklerinize güzel bir kırmızı çiçeği tomurcuktan açmaya ve tam çiçeklenmeye kadar inşa etme fırsatı sunuyor. Üstelik sevdikleriniz bu seti sergilemekten de büyük haz duyacak. Hem şık bir dekor hem de yaratıcı bir yapım süreci, ikisi de bu mükemmel hediyede.

Hız, heyecan ve adrenalin tutkunlarına özel

Hız, şüphesiz ki büyük bir tutku. Özgürlüğüne düşkün, heyecanı seven, teknolojiye ve otomobil dünyasına meraklı herkes için LEGO’da şahane hediyeler bulabilirsiniz:

  • LEGO® Technic Mercedes-Benz G 500 Professional Line: Mercedes-Benz tutkusu olan herkesi heyecanlandıracak, otantik özelliklerle dolu ikonik G Serisi’nden bir model, mükemmel bir yılbaşı hediyesinden çok daha fazlası olabilir. Baştan sona adeta bir mühendislik deneyimi sunan bu modelin sevdiklerinizi çok mutlu edeceği kesin.
  • LEGO® Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat: Maceranın sudaki halini seven ve yelken sporuna da merak duyan sevdiklerinizi mutlu etmek için fazla düşünmenize gerek yok. Aradığınız hediye LEGO Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat. Biraz çılgın, biraz heyecanlı, en çok da kusursuz… Emin olun sevdikleriniz bu seti hem yaparken hem de sergilerken çok keyif alacak.

Sinemaseverlere özel

Beyaz perdenin büyüsüne kapılan sevdiklerinize, onların bu tutkusunu daha da derinleştirecek hediyelerle unutulmaz deneyimler sunabilirsiniz:

  • LEGO® Star Wars™ Millennium Falcon™: Çoğu sinemaseverin gönlünde taht kurmuş en özel serilerden biri hiç şüphesiz ki Star Wars. Star Wars™ Millennium Falcon’un kokpiti, uydu çanağı, topları ve diğer ikonik detaylarıyla sevdikleriniz inşa sürecini tamamlarken kendilerini galaksinin derinliklerinde bir macerada da hissedebilirler.
  • LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba: Sevdiklerinizin sinema tutkusunu nostaljik rüzgarlarla buluşturmak isterseniz, aradığınız mükemmel hediye yine LEGO’da. Onları LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba ile çocukluk anılarına doğru bir yolculuğa çıkarabilirsiniz.

Oyunculara ve uzay meraklılarına özel

Uzayın sınırsız gizemini merak eden ya da en zorlu oyunları bile tek hamlede geçmeyi başarabilen sevdikleriniz varsa, onlar için de en mükemmel yeni yıl hediyeleri LEGO’da:

  • LEGO® Super Mario™ Super Mario World™: Mario ve Yoshi: Mario, şüphesiz ki hem çocukların hem yetişkinlerin gönlünde büyük yer tutan en ikonik oyunlardan biri. Eğlenceli bir nostaljik tur, keyifli bir oyun deneyimi ya da rahatlatıcı bir aktiviteden çok daha fazlasını sunacak bu set, sevdiklerinize yepyeni bir dünya yaratmak için ilham verebilir.
  • LEGO® Technic NASA Apollo Ay Taşıtı – LRV: Kozmik maceracılar için en şahane hediye: NASA Apollo Ay Taşıtı (LRV) modeli. Sevdiklerinizi yıldızlara götürüp geri getirecek bu özel hediye, bambaşka dünyaların kapısını onlar için aralarken yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.

Bonus: Mırmır Pati ile eğlenceyi geri getirin

LEGO’nun sonsuz olasılıklarla dolu dünyasında en mükemmel hediyeler de eğlence de oyun da bitmez… Mırmır Pati, oyunu her yaştan insan için geri getiriyor ve herkesi yılın bu büyülü zamanını çok daha keyifli geçirmeye davet ediyor.

Mutlu bir yer inşa etmek isteyen herkes için mükemmel hediyeler ve çok daha fazlası LEGO’da. Hemen tıklayın ve sevdiklerinizi mutlu etmeye erkenden başlayın.

*Bu yazı LEGO katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale