Ben de çoğu çocuk gibi fiziksel aktiviteleri seven, bolca hareket eden, “Bu kız enerjisini atsın” diye bir spor ve bir dans kursuna yazdırılmış bir çocuktum. Sonrasında hem göze çarpan bir yeteneğim olmadığından hem de okul başarımı etkiler diye hayatımda bu başlıkların yeri yavaş yavaş azaldı. Yeriniyse “leb” demeden leblebiyi anlama, soruları hızlı çözme ve aynı zamanda sorunlarla baş etme gibi yeni konular doldurdu. Yıllar hızla geçti, ben üzerime düşenlerin bazılarını yapmış, bazılarının gerisinde kalmış bir yetişkin olarak bir gün hayatta her ne ile karşılaşıyorsam onu sadece zihnimle çözmeye çalıştığımı fark ettim. Böyle yazınca ne kadar da normalmiş gibi geliyor kulağa değil mi? Maalesef söylemeliyim ki doğal olan bu değil.
Modern hayat içinde zihinsel aktiviteler o kadar değer görüyor ki bulduğumuz bir fikir, attığımız bir mail bedenimizle yaptığımız bir şeyden çok daha fazla takdir görüyor. Ben de farkındalık çalışmalarıyla karşılaştığım ve danışmanlık için eğitim almaya başladığım günden beri bedenle yapılan pratiklere karşı hep mesafeliydim. Her şeyi zihnen kavramak ve aklımla bulduğum çözümlemelerle ilerlemek istiyordum. Fiziksel olarak hareket etmenin değerini ancak sağlığımız için kendimize yapacağımız bir iyilik olarak biçiyordum. Bu inancımın tam olarak ne zaman değiştiğini hatırlamasam da artık bedenimizin kendimize doğru yaptığımız yolculukta en büyük eşlikçimiz olduğuna eminim.
Meditasyon çalışmalarında dikkatimizi kendimize çevirmenin en kolay takip edilen ve uygulanan metodlardan biri olması şaşırtıcı değil. Bu pratiklerde ilerledikçe dikkatimizi düşünce ve duygularımıza vermek ve gözlemci perspektifinden hayatın akışına bakmak kolaylaştıkça, bize de çalışmalarda derinleşmek için bir alan açılıyor. Beden bize fark ettirerek veya alttan alta o kadar çok şey öğretiyor ki bedenimizle bağlantımız ne kadar güçlüyse algımızın da o kadar ilerleme şansı yakalayacağına inanıyorum.
Mesela, sabah uyandığında boynunun tutulduğunu fark ettiğini hayal et lütfen. Pek de aşina olmadığın bu kasların, dokuların veya omurlarının her gün senin iyiliğin için nasıl çalıştığını kavrayabilir misin şimdi? Bu ağrı günlük hareketlerini ne kadar kısıtlasa da, sohbetlerine konu olsa da hayat akacak değil mi? Ve sen birkaç gün sonra bu acının kaybolacağını bilerek hayatına devam edeceksin değil mi? Peki bu tutuma olgunluk diyebilir miyiz dersin?
Bence hayatta aradığımız sükunet ve bilgelik bu tavıra oldukça benziyor, geriye sadece karşılaştığımız tüm fiziksel, zihinsel ve ruhsal zorluklar karşısında bu bakış açısını korumak kalıyor. Ve bunu geliştirmeye çalışırken tüm yükü zihnimize vermek yerine bedenimizle daha yakından kuracağımız bir ilişkinin bizi rahatlatacağına yürekten inanıyorum. Zihin dışarılarda dolaşmayı severken, sonsuz bir olasılıklar denizinin içinde süzülürken beden hep şimdi ve burada. Farkındalık çalışmalarının da temeli bu değil mi, şimdi ve burada olmak? O zaman bize en yakın olan bedenimiz, gurumuz oluyor değil mi?
Guruna bir merhaba demek ister misin?
Namaste.
İlginizi çekebilir: Değişim bir süreçtir: Bazen başa döner, bazen ileri gidersin ama yol hep senindir