X

Bedeni keşfetme yolculuğu: İçe gitmeden dışarı açılmak gerçek bir keşif midir?

Yıllardır keşfetmenin hep dışarıda, duvarların arkasında, arka sokakta, başka bir şehirde olduğunu düşündük. Hayatımıza hep yeni deneyimler, yeni yollar ve insanlar girdi. Anlam ihtiyacı ile çıkıp, bir şeyleri keşfedip isimlendirerek “Anladık” tanısı koyduk.
Ama anlamlandırmak ve düşünmek hep zihindeydi. Önceliği hiç bedenimize vermedik. Biraz kulak verip onu pek dinlemedik belki de.

Bedenimdeki hassas yerler nerelerdi? Nereler sıkışmış ve gergindi? Niçin ayaklarım bu kadar sertleşmişti? Yeterince köklenmiş değil miydim? Niçin omuzlarım kaskatı olmuştu? Ya da niçin ayaklarımı içe ya da dışarı basıyordum? Niçin pelvisimi sıkıştırma ihtiyacı hissediyordum? Diz kapağındaki ağrının sebebi neydi? O kadar çok soru vardı ki…

Her beden bir kar tanesi gibidir, hepsinde farklı kayıtlar ve detaylar vardır.
Ama biz kar olduğumuzu anlamak için insanlara, kalabalıklara ihtiyaç duyarız. Çoğunluk içinde fark ettiğimizi düşündük. Ama belki de detaya inmekten korkuyorduk. Gölge yanımızla yüzleşmekten korkuyorduk.
Oysa her bedenin bir gölgesi vardır. Detaylar gölge olduğu zaman çizilmeye başlar. Yüzleşmeden ne korku geçer ne de beden bütünlüğü ve hissiyatı anlaşılır.

Yüzleşmek de emek ister tabii ki, bir çiçeği sular gibi bir düzeni olmalı bu ilginin.
İşte bu noktada kendimize ayna olduğumuzu unutup insanlardan onay aradık. Ben de insan mıyım? Ben şöyle miyim, böyle miyim? Ben seviliyor muyum? Bütün muhabbetlerimizin arasına bu detayları sıkıştırdık. Dışarı sormaktan dolayı içeri olan güveni de kaybettik biraz. Ve hassasiyetimize, kırılganlığımıza duvarlar ördük. Duvarlarla beraber daha da kaskatı oldu bedenimiz. Belki de dışarı karşı kayıtsızlaştık. Bağ kurduğumuzu sanarken hiç bağ kuramadık. Önce kendimizle bağ kurmadan dışarıyla kurmaya çalıştık.

Hayatımız ne kadar kalabalık olursa o kadar anlamlı olduğu düşünülür, her insan bir anlamdır bir yerde… Ama suyu bilmeden de bardak çeşitlerini tanımlamak, görmeye çalışmak biraz uzaktan başlamaktır. Sadece bardakları bilen biri suyun keyfini ne kadar çıkarabilir ki? Suyu ne kadar hissedebilir? Tanımlama yapmak ya da görüp geçmek alışkanlık olur. Kayıtsızlaştıkça iradesizlik de gelir, iradesizlikle beraber aşk kavramının içi boşalır.

Su dolu bir bardak değil, artık sadece boş bardak görmeye başlarız. Çünkü suyun varlığı gitmiş, sadece bardak tanımı kalmıştır.
Bedeni keşfetme yolculuğunun, yeni mekanlar ve insanlar deneyimleyince başladığını sanırız. Ama beden hala kayıt tutmaya devam eder, sana tuttuğu kayıt defterini bu şekilde açmaz.
Ve bir yerde “O kadar insan, o kadar mekan, o kadar deneyim varken neden bu içimdeki boşluk?” sorusu gelir. İşte bardak suyunu kaybetmiştir. Ya da suyu öyle hızlı bitirmiştir ki ne tadını çıkarmış ne anlamıştır.
Bedenlerimizi modern dünyayla beraber hıza alıştırmaya başladık. Ve öyle olması gerekiyor sandık. Tatmin olmak buradan geliyor diye düşündük. Ruh bedenle bütünlük içindedir. Ona zaman ayırmak gerekiyorken, biz onu hep kenara ayırdık. “Daha sonra…” dedik belki de.
Ve bedenin ruh ile iş birliği yaparak tuttuğu kayıtlar, önümüze stres, anksiyete, depresyon, öfke, huzursuzluk, iradesizlik, boşluk gibi türlü türlü şekilde çıkmaya başladı.

Aslında beden sadece bizimle tekrar iletişime geçmeye çalışıyor. Çünkü o her zaman kötü sandığımız hastalıkları getirse bile, cevap vermeye çalışır. İyi, kötü diye ayırt etmez, “Bak bu oldu ve ben bunu hissettim” der.
Bu hisleri ilişkilerimizde de çok fazla deneyimliyoruz. Hızlı tüketmeyi daha fazla keşfetmek, yolda daha hızlı ilerlemek sanıyoruz. Peki, yolda hızlı ilerlemek midir gerçek keşif?
Detayları yavaşça ve dikkatle incelemezsek gerçek bir keşiften bahsedemeyiz. Bir çiçeği, bir ağacı düşünün. Her detayına iyice bakarsın, aklındaki soruları cevaplarsın, yavaşça belleğine yerleştirirsin ve öylece anlamlanır. İşte o zaman gerçek tatmine ulaşırsın.
Ama hızlı tükettiğimiz bu modern düzende hem dışsal hem içsel sorunlar çoğalır. Cinsellik, yüce yaratım enerjisinden tüketim enerjisine geçer. Aydınlanma, kültürümüzün cinsel sorunlarını henüz çözememiştir paradoksal olarak.
Viktorya dönemi insanı o kadar bastırıldı ve suçlandı ki aydınlanma öncesi insanlık cinsel duygular taşıdığında kimse bilmemeliydi, kadını ve erkeği cinselliği yaşasa suçlu olurdu. Ve şimdi ise bu yaşanmadığı zaman suçlu oluyoruz. Cinsellik furyalaşıyor ve cinsellik dışarıdaki ile ilişki sanılıyor. Oysa cinsellik önce kendinle, yaşam enerjisinin bedene yayılışını hissedişle başlar. Ağaç önce içeri ve aşağı köklenir, sonra dalları uzar ve diğer ağaçlara değer.

İçsel dengeyi sağlamak ve bedende huzursuz kayıtlar yaratmamak için bu şekilde doğayı izlemek bile öğreticidir. O kadar ayna varken, biz hep birbirimizin zihinlerine akıl verip irade sağlamaya çalıştık. Ama bu durum, irademizi bozduğu gibi aşk deneyimimizi ve derin keşfimizi de bozuyor.

Rollo May’in dediği gibi: “Batı geleneğinde dört çeşit aşk vardır. Birincisi seks ya da şehvet diye adlandırdığımız libidodur. İkincisi üretme veya yaratma dürtüsü -eski Yunanlıların deyişiyle, daha yüksek varlık ve ilişki biçimlerine gereksinim- olan eros’tur. Üçüncüsü philia veya dostluk, kardeş sevgisidir. Dördüncüsü ötekinin refahı için adanmış sevgi, ilk örneği insanın Tanrı sevgisi olan agapé veya Latinlerin adlandırdıkları biçimiyle caritas’tır. İnsanın her gerçek aşk deneyimi, bu dördünün değişen oranlarda karışımıdır (May, 2010: 41).”

Ve bu dördü işte bardaktaki suyun tadıdır. O sonsuz sevgiyi de hissedebilmek için, önce bu bedeni keşfetmeli. Her hücresine, bedenin her parçasına özenle ve değerle bakmalı. Böylece evim dediğimiz yerin ne olduğunu hem deneyimleriz hem de ruhumuzun inceliklerini hissederek anlamaya başlarız. Kendi anlamımızla diğer aynaların (insanların) karşısına çıkabiliriz, diğer iradelerden etkilenmeden, aşk ile hayatı hissedip, aşk ile aynamızdan yansıyabiliriz. Bu özel (öz ile olmak) vakti kendinize ayırırken, ruh ve beden bütünlük içinde kayıt tutar ve artık defterini size arkadaşça açmaya başlar.

Jung “Dışa bakan rüya görür, içe bakan uyanır” derken gerçek keşfin içe gitmekle, uyanmakla başladığını söylemiş zaten bizlere. O zaman biz de uyanmak için adımlar atalım.

İlginizi çekebilir: Hayatın ve duyguların gelip geçiciliği üzerine: “Anicca” ile tanışın

Serenay Köseoğlu: Serenay 2018'de Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Film Tasarımı bölümünden mezun oldu. Okuldayken film çözümlemeleri ile birlikte, sembolizme ve psikolojiye merak saldı. İnsan zihni ve eylemlerini anlamaya çalışırken, Jung ve Freud ile yolculuğuna başladı. Zihnin, bedenden bağımsız olmadığını anladıktan sonra, bütünlüğü kavramak için bedenle derinleşme pratikleri yaptı. Modern dans dersleri aldıktan sonra, köklenmek ve bırakmak eylemleriyle tanıştı. Yin yoga ve hatha yoga atölyelerine katılarak yoluna devam etti. Son 2 aydır "Belly Dance ile Derinleşme" pratiği içerisinde, bedenin kıvrımlarını ve sınırlarını keşfediyor. Elementlerin hislerdeki ve bedendeki yansımalarını inceliyor. Integral Coach'u ile değer ve güven kavramlarına çalıştıktan sonra, öze yakınlaştıran bu pratikleri hatırlatmak istiyor. Dinginliği ve sadeliği deneyimlemek için, mindfulness atölyelerine katılıyor. Meditatif dans pratiklerine devam ediyor. Bu yolda yeni yeni keşfettiği tantric yogadan besleniyor. Psikoloji ve Ezoterizm alanında okumalar yapıyor, beden ve zihin arası sık sık gezintilere çıkıyor. Sevdiği birçok şeye; dansa, yemek yapmaya, iletişime ve tasarlamaya "Yaşama Sanatı" olarak bakıyor. Birkaç reklam ajansında metin yazarlığı ve prodüksiyon çalışması yaptıktan sonra, kreatif alanda yazmaya ve üretmeye devam ediyor. Mikro ve makro kozmosu anlamaya çalışırken, sık sık yazı yazan ve oluşu deneyimleyen bir öğrenci.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale