“Onunla otur. Onunla otur. Onunla otur. Onunla otur. Kaçmak istesen de. Ne kadar ağır ve zor olursa olsun. Yolun nereye varacağından emin olmasan bile. İyileşme hissederek gerçekleşir.” -Dr. Rebecca Ray
Günümüz dünyasında “hissetmek” ne kadar zorlaştı değil mi?
Birçoğumuza küçük yaştan itibaren; duygularımızla temas etmek, onları tanımlamak ve sağlıklı bir şekilde ifade etmek öğretilmedi. Hatta bazı duyguları ortaya koymamız ayıplandı. Bazen, öfkemizi ortaya koymamız bizi ‘agresif’ biri yaptı, bazen ise sık ağlamamız ‘mızmızlık’ olarak görüldü ya da ‘fazla duygusal’ olarak etiketlendik.
Aile içindeki ve yakın çevremizdeki deneyimimizin yanı sıra, verim odaklı eril kültür, bizleri mantığa ve rasyonelliğe yöneltti. Zihni, duyguları ve beden duyumlarını tercüme etmekten ziyade, onları yönetme ve bastırma üzerine kullanmayı öğretti. Zihinle açıklanamayan her şeyi gereksiz gördü. Duyguları ve deneyimleri hissetmek yerine onları entelektüel bir bakış açısıyla değerlendirdi. Bizi, bedenimizden ve sezgilerimizden uzaklaştırdı. Sophie Bashford da, “You are a Goddess (Sen bir Tanrıçasın)” isimli kitabında; dişil enerjinin egemen eril kültür tarafından bastırılmasının, duygularımızı ifade etmekte zorlanmamıza ve duygusal gelgitlerimizi, kutsal, şifalı ve bilge parçamız olarak kabul edemememize sebep olduğundan bahsediyor.
Üstelik bugünlerde, zaten şimdiye kadar pek de yakın temas kuramamış olduğumuz duygularımızı bastırmak iyice kolaylaştı. Ne zaman bir iç sıkıntısı yaşasak ya da rahatsız edici bir duygu hissetsek; yemekle, alışverişle, aşırı çalışmakla, alkolle, parayla, sosyal medyayla ya da art arda izlediğimiz Netflix dizileriyle bastırmayı öğrendik. Kendimizi uyuşturmak, bir varoluş biçimi haline geldi.
Ama tabii bunun sonsuza kadar böyle devam edeceğini düşünmemiz, yüzleşmekten kaçan egomuzun büyük bir yanılgısı oldu. Bastırdığımız duygular hiçbir yere gitmiyor. Aksine, bir duyguyu görmezden gelmek onun enerjetik gücünü arttırıyor. İşin ironisi, duygularımızla temas etmemek, onlarla temas etme eyleminden daha fazla enerji gerektiriyor! Bu içsel gerilim ve harcanan ekstra enerji, günün sonunda bir şekilde patlak veriyor. Bizi daha yorgun ve depresif kişiler yaparak hayat kalitemizi düşürüyor ve birçok kronik fiziksel ve zihinsel sağlık problemine zemin oluşturuyor.
Sophie Bashford, aynı kitabında şöyle ifade ediyor:
“Bastırılan enerji nereye gider? Doğrudan bedenimizin hücrelerine ve dokularına. Duygular enerjidir ve somatik kanallar aracılığıyla taşınırlar. Tıkanmış sinüsler, tıkanmış gözyaşlarından kaynaklanabilir. Yaşanmamış keder duygusu, akciğerlere ve göğse yerleşir. Bastırılan enerji fiziksel ve ruhsal bedenlere geçer ve orada kalır. Enerji, onu kabul etmeseniz bile iletişim kurmanın bir yolunu bulacaktır, genellikle fiziksel belirtiler ve semptomlar aracılığıyla.”
Benzer bir şekilde Tami Lynn Kent de Vahşi Dişilik kitabında diyor ki; “Görülmeyen duygular durgunlaşır ve sertleşir. Yası büyütüp, yükümüzü ağırlaştırmaya sebep olurlar. Şahit olunan duygular ise dağılır. Enerjiniz özgürleşir ve yükünüz hafifler. Hayat enerjiniz artar.”
Kendi deneyimimde; çocukluğumdan itibaren bastırmayı öğrendiğim duygularım, 20’li yaşlarımın ortalarında huzursuz bağırsak olarak kendini gösterdi. Yemeklerden ziyade, bastırdığım ve ifade edemediğim duygular, karnımın şişmesine sebep oluyordu. Özellikle de öfke benim için temas etmesi zorlu bir duyguydu. Henüz küçük bir kız çocuğuyken, öfkemi ifade etmekten ziyade içime atmanın daha güvenli olduğuna inanmıştım. 3 senelik terapi sürecim boyunca içimden nasıl bir öfke çıktı anlatamam!
Duygularımla bağ kurmak benim için uzun bir zaman aldı. Tüm deneyim ve travmalarımızın kaydını tutan bedenle çalışmak, sürecimi destekledi. Yoga pratiğiyle bedenimi esnetmek, sıkışmış duyguların ve blokajların da rahatlamasını sağladı. Meditasyon aracılığıyla geliştirdiğim beden farkındalığı, duygularımı daha iyi anlamama vesile oldu. Terapistimin uyguladığı EMDR tekniği ve eğitimini aldığım Gestalt öğretisi de beden üzerinde çalışan ekoller.
Şu an çok daha iyi bir noktada olsam da uyaranın çok fazla olduğu günümüz dünyasında bunun tek seferlik bir çalışmadan ziyade bir ibadet olduğuna inanıyorum. Ne zaman kendimi doyumsuz bir şekilde yemeğe ya da alışverişe versem, aslında içimde beni rahatsız eden bir duygu oluyor. Ve bilinçli olarak farkında olmasam da ondan kaçmaya çalışıyorum. Bu sebeple sık sık, bilinçli bir çaba içinde duygularımızla temas etmeye zaman ayırmamız, sessizlik içinde kalabilmemiz ve durabilmemiz gerekiyor.
Farkında olmadığımız bir şeyi yönetemeyiz. Dolayısıyla bu farkındalıklar, duygularımızı daha iyi yönetmemizi sağlayıp, bunları başkalarına yansıtmamızı engelliyor. Tepkiselliğimiz azalıyor. Hem kendimizin hem de başkalarının duygusal ihtiyaçlarına yönelik daha duyarlı oluyoruz.
Aslında birçok şeyin çözümü “hissetmek” iken, ondan nasıl da kaçıyoruz değil mi? Özgürlüğümüze kavuşmak yerine, kendimizi sıkıştırıp, limitli ve rahatsız bir alana hapsediyoruz.
Yazının başında Rebecca Roy’un belirttiği gibi, başlarda yüzleşmek ağır gelebilir. Geçmişten bugüne, halının altına süpürdüklerimizi ortaya çıkarıp, sindirmek zaman alabilir. Rahatsız edici duyguların içinde kendimizi güvende hissetmeyebiliriz. Uzman kişilerden destek almamız gerekebilir. Benim için özelikle terapinin ilk senesi bu anlamda epey yoğun ve zorlayıcı geçmişti. Ama bir kere izin verdiğimizde göreceğiz ki hiçbir duygu sonsuza kadar devam etmiyor. Ve artık birer yetişkin olarak, elimizdeki kaynaklarla ve dışarıdan aldığımız desteklerle, onları yönetme gücüne sahibiz. Egomuzun ölüm olarak gördüğü bu yüzleşmeler, aslında bizler için birer yeniden doğum.
Her gün 10 dakikanı bile duygularını gözlemlemeye ayırman ve gün içinde sık sık 1-2 nefes molası verip hislerinle bağlantıya geçmen bile mucizeler yaratabilir.
Yazabilir, kendi kendine ya da güvendiğin birine anlatabilir, yoga/nefes/meditasyon/mantra çalışmaları yapabilir, dans edebilir, sanat ile ilgilenebilirsin.
Kendi yöntemini bul.
Sana ne iyi geliyorsa, onu bilinçli bir çaba içinde kendine ver.
Ve özgürleş.
Yakın zamandaki Kundalini Yoga ve Meditasyon derslerimde, bu temalar üzerinde çalışacağız. Katılmak istersen bana Instagram hesabımdan ulaşabilirsin.
İlginizi çekebilir: ‘Neden istediğimi yiyemiyorum?’: Bedenden ruhun derinliklerineNeden istediğimi yiyemiyorum?’