Başkası için yaşamayı bırakıp gerçek benliğimize nasıl yaklaşırız?
Günümüzde dışarıdan görünenle gerçekte olan arasındaki fark ne kadar da açıldı, öyle değil mi? Artık internetin ve sosyal medyanın hayatımızda yoğun olarak yer alması yüzünden dışarıdan görünenin fazlasıyla önem kazandığı bir çağda yaşıyoruz. Bununla birlikte, olduğumuz hal ne olursa olsun, gösterilen durum gerçekten öyle olmasa bile, göstermek değerli hale gelmiş durumda.
Var oluşumuz, gerçek benliğimizle sahte kendiliğimiz arasında bir yerlerde bulunuyor. Topluluk içerisinde bir şekilde kendi yerimizi belirlemek istiyor ve belirli bir yere ait hissetmek istiyoruz. Öyleymiş gibi yapma kültürü belki de hayatımıza bu amaçla giren olgulardan biri. Benzer şekilde giyinerek, benzer yerlere giderek, benzer ürünleri kullanarak kendimize yarattığımız bu sahte benliği bir yerlere konumlandırdığımızı düşünüyoruz. Gerçekte olduğumuz kişiyle gösterdiğimiz yüzümüz ne kadar farklıysa kendimizden o kadar uzaklaşıyoruz.
Çok değerli @ozlemalis_official’ın kaleminden şu cümleler çok güzel anlatıyor mevcudiyetimizi:
“Başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü mü, yoksa bizim ne hissettiğimiz mi daha önemli? Cevap genelde aynıdır: Elbette benim ne hissettiğim! Ancak sonrasında detaylıca konuşulduğunda ‘Aaa! Meğer öyle değilmiş!’ noktasına gelinir. Kişi kolay kolay kendine bile itiraf edemez bunu. Hep bir başkasını mutlu etme çabası içindedir, başkalarına nasıl göründüğü, başkalarının kendisi hakkında neler düşündükleri vs. derken aslında hayatını farkında olmadan elalem için inşa eder. Etrafına özgürlüğünü yok edecek duvarlar örer ve zamanla fark etmeden kendi içindeki özden uzaklaşır. Kendi duyguları, hissettikleri, isteyip istemediği her şey, kısaca kendi duyguları, hisleri artık geri plandadır.”
İnsan neden kendini olduğundan farklı gösterme ihtiyacı duyar? Beğenilmek mi? Arzulanmak mı? Peşine düşülen aslında başkalarının onayını almaktır. Beğeni almak, takdir almak, kabul edilmek için kişi “Ben ne istiyorum?”a değil de, “Sen ne istiyorsun?” sorusuna göre hareket eder. Bu durumda şu soruları düşünüp cevaplandırmak faydalı olabilir: Kendimize ve başkalarına karşı ne kadar dürüstüz? Yaptığımız, gerçekten yapmak istediğimiz şey mi? Kimse görmeyecek ve bilmeyecek dahi olsa öyle giyinir, oraya gider, o yemeği yer miydik?
Kimi insan yüzleşmekten kaçar. Kimisi de bu yaşadığı çelişkinin farkındadır ve rahatsızlık duyar. Hissedilen bu rahatsızlık, gerçek olma arzusunun çağrısıdır. Otantiklik, gerçeğe dayanan, gerçek olan, doğru, özgün demektir. Her insanın özünde olduğu, o otantik kişiyi yaşayabildiğinde kendini olduğundan farklı göstermeye ihtiyaç duymayacaktır. Gerçekten dinlemeye başladığımızda, sezgilerimiz neyi isteyip istemediğimize dair bize yol gösterecektir. “Ben böyle giyinmeyi gerçekten seviyorum”, “Bugün kendime çiçek almak istedim çünkü içimden geldi…” Bu gibi cümleler içimizdeki özgünlüğü yansıtır.
Gösterdiğimiz yüzümüz gerçek benliğimize ne kadar yakın olursa o kadar iyi. Başkalarının sevgisi ya da onayı için, kendimizi istemediğimiz durumlara sokmadığımız zaman kendimizle barışabiliyoruz. Aksi takdirde, kendimizden uzaklaştıkça fedakarlık gösterdiğimiz aslında gerçek temas ve gerçek etkileşimler oluyor. İçtenlikle kendimizi kabul edebildiğimizdeyse kendimizi olduğumuz gibi ortaya koymaktan çekinmiyor ve “diğerleri”yle sağlıklı bağlar kurabiliyoruz.
Dilerseniz @dorecoaching Instagram hesabını takip ederek paylaşımlarımı görebilir ve benimle iletişime geçebilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Odaklanmak neden bu kadar zor: Anda olmak için ne yapabiliriz?