Başkalarının duygusal yüklerini omuzlamak zorunda değiliz!
Dönüşüm süreçlerimin en sancılı olduğu zamanlardan birinde, bir arkadaşım bana demişti ki; ‘Potansiyelinin farkına var!’ O zamanlar ona çok kızmıştım: ‘Ne yani ben potansiyelimin farkında değil miydim?, Bununla neyi kast ediyordu?’ anlayamamıştım… Üzerinden 5 yıl geçmişken bugün, henüz fark ediyorum ki, çok haklıydı…
O zamanlar kendimi hiç görmüyordum… Her defasında; kendini sevmek, önce kendine değer vermek, önce kendini iyileştirmek üzerine birtakım işaretler karşıma çıkmasına rağmen ve üstelik bunun da üzerinde çalışıyorken; fark ettim ki bakıyor ama görmüyormuşum…
Kendimden daha çok ön planda tuttuğum bir şey varsa, o da diğerleri idi. Önce yanımdakileri iyi etmeliydim, bir yarası varsa bunu ben iyileştirebilmeliydim. Kendime bu konuda haddim olmadan o kadar fazla sorumluluk yükledim ki, aynanın karşısına geçip kendime bir bakmak aklıma bile gelmedi. Arkadaşlık, aile, sevgili… Bu hangi insan ilişkisi içinde olursa olsun, birini ‘iyi’ edebileceğim inancına kendimi öylesine çok kaptırmıştım.
Hayatım boyunca hep birilerine ışık olmaya çalıştım. ‘Hayır, dur bak, iyiye inan, umuda güven, sevgiye tutun’ demekten öyle çok yorulmuşum ve bu beni öyle yaralamış ki; insanların düştüğü o çukurdan onları çıkarmaya uğraşırken bir bakmışım ben de oraya düşmek üzereyim. Bunu fark etmem ve kendime giden yolu seçmem çok uzun bir zamanımı aldı. Kendime giden yol diyorum çünkü başkalarını kendi değerimizin önünde tuttuğumuzda, ‘asıl olan bizden’ kat ve kat uzaklaşıyoruz ve aslında bunun her iki tarafa da bir katkısı olmuyor. Aksine birçok şey eksiltiyor…
Biz o an o insan iyileşsin, yeniden hayata dönsün istiyoruz evet ama belki de onun tam olarak şu an içinde bulunduğu o duruma ihtiyacı var. O yaşadığı her ne ise orada bir süre kalıp, onu iyice sindirip sonra oradan kendi bilinciyle çıkmaya ihtiyacı var. Hatta belki uzun bir süre çıkamayacak. Ama unutmamalıyız ki; bunu ancak kendisi isterse yapabilir. Bu durumu idrak edebildiğimizde ve bu aşamada üzerimize düşeni yapıp sonrasında her şeyi akışa bırakıp ona o alanı açabildiğimizde iletişim çok daha farklı bir yere evriliyor.
Bunun sonucunda; zorlukları göğüsleyip birbirinize iyi gelmeyi de tercih edebilirsiniz veya yollarınızı nazikçe ayırabilirsiniz. Her iki durum da çok olası. Hatta belki de birbirinizi bir daha hiç görmeyeceksiniz ama hayatınızın bir anında yaşamlarınıza bir şekilde bir yerden dokunabilmiş olmaktan dolayı mutlu olabilirseniz, sadece en azından bunu birbirinize çok görmeyip en iyi ve en güzel şekilde hatırında kalabilirseniz birbirinizin, bu ikiniz için yapabileceğiniz en erdemli davranış olur.
Sosyal varlıklar olarak elbette birbirimize ihtiyacımız var. Yaşam yolunu beraber yürümeyi seçtiğimiz insanlarla mutlu bir hayat sürmek ve onların yaralarını sarmak istemek kadar doğal bir şey yok. Ama bu ilişki içerisinde, elinizden gelenin ‘çok çok daha fazlasını’ oldurmaya çalışıp, bir süre sonra kendinizden ödün vermeye başladığınızı fark ettiğiniz noktada durup, nereye gittiğinizi sorgulamak, hayatınızın gidişatını kendi elleriniz arasına almanıza yardımcı oluyor.
Ve yeniden hatırlatmalıyım ki; başkalarının duygusal yüklerini omuzlamak bizim görevimiz değil. Bize düşen görev; yalnızca ve öncelikle kendimize kucak açmak. Zaten ancak bunu başarabildiğimizde, kendimize her yönden şefkatle yaklaşabildiğimizde ve kendimizle olan iletişimimizi güçlü tuttuğumuzda diğer her şeyle olan ilişkimiz de iyileşiyor.
Görebilmek dileğiyle…
İlginizi çekebilir: Minik mutlu ‘an’lara kucak açmak!