Başkalarını yargılarken ne kadar acelecisiniz?
Bu hafta Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde verdiğim “Stress Management Through Mindfulness” dersinde öğrencilerle konuşurken söz döndü dolaştı yargılara geldi.
Kendi yargılarımız… Başkalarının yargıları… Bizim başkalarının yargılarına dair yargılarımız… Bir kısır döngünün içinde dolaşıp durduğumuzu konuştuk biraz.
Aklıma şu hikayeyi getirdi bu sohbet:
Bir baba ve kızı parka oynamaya gitmişler. Küçük kız bir elma satıcısı görmüş ve babasından bir elma almasını istemiş. Babanın yanında çok para yokmuş, ancak iki tane elma almaya yetiyormuş. O da iki elma almış ve elmaları kızına vermiş.
Küçük kız her bir eline birer elma almış. Baba kızından bir tanesini kendisi ile paylaşmasını istemiş. Bunu duyunca kız hızlıca bir elmadan ısırık almış. Baba daha hiçbir şey söyleyemeden diğer elmadan da bir ısırık almış.
Baba şaşırmış. Üzülmüş. “Ben ne yaptım da kızımı böyle açgözlü yetiştirdim acaba?” diye kara kara düşünmeye başlamış. Düşünceler içinde kaybolmuşken yüzündeki gülümseme de solmuş. O an küçük kız elindeki elmalardan birini uzatmış ve demiş ki: “Babacığım bunu al, bu daha sulu, daha tatlı.”
Baba kalakalmış. Çocuğu ile ilgili bu kötü düşüncelere, bu olumsuz yargılara sahip olduğu için kendini kötü hissetmiş, ancak gülümsemesi yüzüne çabucak geri gelmiş. Çünkü artık kızının neden iki elmadan da hızlıca birer ısırık aldığını biliyormuş.
Diyeceğim şu ki, çok da acele etmeyelim fikir yürütürken, başkalarını yargılarken. Biraz zaman tanıyalım anlamak için. Dinlemeye gönüllü olalım.
Hem belki de başkaları bizi düşündüğümüz kadar da çok yargılamıyordur. Belki her şey kişisel değildir.
Bir sonraki yazıda buluşana kadar Instagram hesabımdan bana ulaşabilir, DM üzerinden benimle iletişime geçebilirsin…
İlginizi çekebilir: Kendini daha çok sevmenin 22 yolu