Başkalarını memnun etme ihtiyacı sizi hayatta nereye sürükler?
Çocukluğumuzdan bu yana ilk memnun etme ihtiyacımız anne ve babamızla kurulan ilişki ile başlıyor. Bu ilişki o dönemde nasıl kuruluyorsa, yaşamın diğer alanlarında da aynı şekilde devam ediyor. İlk sosyal deneyimimizi yaşadığımız aile deneyimi; iş seçiminde, partner seçiminde bizi yönlendiren deneyimlerin başlangıç noktası aslında… Başlangıç noktasında karşılanmayan bazı ihtiyaçlar için malum zamanda geriye gidip olanı biteni değiştiremiyoruz. Ama değiştirebileceğimiz bir şey var: Bakış açımız. Geçmiş dönemlere ait zihnimizdeki kayıtların ne olduğunu, hangi amaca hizmet ettiğini şefkatle sorguladığımız sürece zamanda geriye gitmeye de pek gerek kalmıyor zaten.
Başkalarını memnun etmeyi ben hep bir çemberin içinde koşan laboratuvar faresine benzetiyorum. Sürekli çabalayan, fakat günün sonunda aynı noktaya gelen ve bu durumdan memnuniyetsiz olan insanlar topluluğuna dönüşüyoruz. Sonra da bir bakıyoruz ki aslında yaşamda belli olanakların arasında sıkışıp kalmış, kendi ihtiyaçlarını görmezden gelen, kendine yabancı bireyler olarak toplumda kendimizi günbegün yalnızlaştırıyoruz. Bu yalnızlaşma halinin adını da çoğunlukla karşılanmayan dev güven ihtiyacımızla bağdaştırıyoruz.
Oysa ki başkalarının memnuniyeti için sarf edilen her söz, her davranış, kendi şefkat kotanızdan bir diğerine adaletsizce bir kaçak yaratıyor. Çoğunlukla da kendi drama üçgenimizde kendimizi mağdur kabul ederek kendi melankolimizin içinde, yazgısıyla kavgalı bir laboratuvar faresi gibi dönüp duruyoruz.
Etrafınızda şöyle söylemleri ofiste, metroda, bir kafede, sosyal ortamlarda arkadaşlarınızla vakit geçirirken çokça duyuyorsunuzdur: “Sevdiğim için yapıyorum, alıştığım için onu hoşnut etmeye çalışıyorum…” Bu ve benzeri söylemler aslında kendini hoşnut etmekten kaçınan kişilerin söylemleridir daha çok. Tam da o noktada aslında başkasını memnun etmek için hangi karşılanmayan ihtiyacını görmezden geliyorsun? Bu görmezden gelme hali bir süre sonra sizin kendi öz değer ve saygı anlayışınızla çelişince, içinizde sizin de tanımlamakta zorlandığınız bir durum yaşanır. Psikolojide çok sevdiğim bir tanım kullanılıyor bu durum için, kendim için de sıkça kullanırım: İç tepinme hali… Sizi kendi içinizde ordan oraya savuruyor bu içsel tepişmeler…
Bir diğer açıdan baktığımızda aslında başkalarını memnun etme isteğimizin altında etki yaratma ihtiyacımız yatıyor. Hepimizin bulunduğumuz ortamda etki yaratmaya ve fark edilmeye ihtiyacı var. Ama pek çok zaman bu isteklerimiz çocukluktan bu yana engellenir. Açık ve net bir şekilde ilişkisel ihtiyaçlarımızın karşılanması önce kendimizle olan ilişkimizde, sonrasında çevreyle olan ilişkimizde iyileşme sağlar.
Siz de “başkalarını memnun et” kodlamasıyla bugüne kadar geldiyseniz bunun bir anlamı var. Bu noktadan sonra isterseniz biraz gayret ve inançla bunu dönüştürebilirsiniz.
Sizlere bunun için birkaç küçük önerim olacak:
- İnsanların neler istediğini tahmin etmektense, istedikleri şeyin ne olduğunu öğrenmek için onlara soru sorun.
- Kendinizi daha çok mutlu edin ve istediğiniz şeyler için insanlara istekte bulunun.
- İnsanlara hatalı oldukları şeyleri söyleme denemesi yapın, bakalım ne cevaplar gelecek…
En son olarak da bugün kendinizi hoşnut etmek için uzun süredir ertelediğiniz her ne varsa planınıza hemen ekleyin…
İlginizi çekebilir: Hak ettiğiniz aşkı yaşamak için: Kurtarıcı rolünü bir kenara bırakın