X

“Basit olan gerçek evrende sınırların olmadığıdır”: Her Şeyin Teorisi

Ne mutlu bizlere ki eski zamanlarda yaşamış insanların tanıklık edemeyeceği, erişemeyeceği bilgilere kolayca ulaşabiliyoruz. Pandeminin zorluklarını saymazsak coğrafi olarak rahatça hareket edebildiğimiz, internet sayesinde gezip görmeden bile deneyimleyebildiğimiz bu gezegendeki kültürler artık evrensel olarak dolaşabiliyor. Tüm çağlar boyu biriken medeniyetlerin bilgisi, deneyimi, bilgeliği ve yansıması artık hepimize açık. 

Yaşadığımız dönemde farklı bakış açılarının hem yerel hem de tüm dünya üzerinde ifade edilmeyi hasretle beklediğini açık olarak hissedebiliyoruz. Genellikle birbirlerine karşı nefret temasıyla tepki gösteren dünya görüşlerinin karmaşıklığı hepimizin zihnini bulandırsa da artık herkes bir şekilde sesini duyurmak istiyor. Bu sadece siyasi sistemlerle ilgili de değil. Artık insanların varlık gösterdiği tüm alanlarda bu talep daha da güçleniyor. 

Hiç düşündünüz mü acaba çeşitli kültürlerin insan potansiyeli hakkında bize göstermesi gereken her şeyi öğrensek neler olur?

Kulağa karmaşık gelse de bu sorunun peşinden koşan bir çalışma yapılmış ve kültürlerarası karşılaştırmalar incelenerek ortaya bütünsele yakın bir harita çıkartılmıştır. Tabii ki bu harita asla gerçek dünyayı tüm çıplaklığıyla tarif edemez. Nasıl bir navigasyon aleti aracılığı ile yolunuzu bulmaya çalıştığınızda asıl yol ile makine de görünen yol birbirinden bambaşkaysa bu harita da farklıdır asıl araziden ancak yine de yön bulmayı kolaylaştırır.

İntegral teori, antik medeniyetlerin bilgeliğinden günümüzün bilişsel bilimdeki atılımlarına kadar bilinen tüm gelişim sistemleri ve modelleri kullanmış ve insan gelişiminin temel unsurları açıklanmaya çalışmıştır. Bu sayısız perspektif ve potansiyelde etkili ve saygılı bir şekilde nasıl gezinebileceğimizi anlamak için yaratmıştır bahsi geçen haritayı. İntegral teorinin en etkili yararı; biyolojik oluşum, dünya görüşleri, benlik duygusu ve sosyal sistemler gibi gerçekliğin farklı yönlerinin herhangi bir bilgi arayışında kritik önemde olduklarının kabulünü güçlendirmesidir. Bu teorinin iddiası; bakış açılarının önemli katkılarını onurlandırmak ama aynı zamanda bu bakış açılarının dar görüşlü sınırlarını ve yanlış anlamalarını da içerebilecek bir çerçevenin varlığını ortaya koymaktır. Başka bir deyişle, integral teori farklı yaklaşımların birbirleriyle olan çatışmalarına değil de birbirlerini tamamlayacak şekilde konumlandırılmalarına alan açmayı hedefler.

Çağdaş Amerikan filozofu Ken Wilber tarafından tanımlanan integral teori esasen eski-yeni 100’den fazla teoriyi bir araya getiren felsefi bir haritadır. Bu yaklaşım; “tek bir doğru görüşü” tanımlamaya çalışmaz. Bunun aksine her bir teorinin ve felsefi geleneğin perspektifini saygılı bir biçimde anlamak ve bunların birbirleriyle nasıl ilişkili olduklarını fark edebilmek amacı taşır. Bu saygılı ve bütünleştirici dünya görüşü aracılığıyla önceki perspektifleri değersizleştirmek veya yok etmek yerine birleştiren bir evrimsel dürtü oluşmasını hedefler. Hem geleneksel hem modernist hem de postmodernist dünya görüşlerinin temel perspektiflerini içerir. 21. yüzyılda ortaya çıkan ve giderek karmaşıklaşan zorlukları ele alırken bu dünya görüşlerinin her birinin sınırlamalarını da kabul ederek ilerler.

Nörobiyolojiyi, Jung’ın arketiplerini, kadim toplumları, hermeneutiği, Hegelci diyalektiktiği, Zen koanlarını, Hinduizmi, kapitalist sistemleri, felsefeyi ve dini gelenekleri gözden geçiren Ken Wilber yarattığı “Her Şeyin Teorisi” modeliyle ilgili şöyle yazar:

“İntegral teori; kapsamlı ve kapsayıcı olmakla birlikte asla marjinalleştirici olmayan bir harita tanımlar. Herhangi bir alana yönelik bütünsel yaklaşıma sahip olmanın yolu konunun içine mümkün olduğu kadar çok perspektif, stil ve metodolojiyi dahil etmektir.

Hiçbir insan zihninin yüzde yüz oranda hatalı olduğuna inanmıyorum. Hangi yaklaşımın doğru hangisinin yanlış olduğunu sormak yerine, her yaklaşımın hem kısmen doğru hem de kısmen yanlış olduğunu varsayabiliriz ve sonra bu kısmi gerçekleri nasıl birbirine uyduracağımızı, nasıl bütünleştireceğimizi bulmaya çalışabiliriz.”

İntegral kavramının kökenleri iki yüzyıl öncesinden de eski olan filozoflara, psikologlara ve sosyologlara dayanır:

-Georg Hegel (1770-1831) ilk “bütünsel filozof” olarak kabul edilebilir. Kant’ın aksine Hegel, bilgi ve bilinci, kişiyi farklı aşamalarda gelişmeye zorlayan kalıcı bir dinamik olarak tanımlamıştır. İnsan bilincinin evriminin, evrenin mutlak olana doğru hareket etme dürtüsünü yansıttığını öne sürmüştür. Hegel, her evrimsel aşamanın önceki aşamaları içerdiğini ve asla yok etmediğini de eklemiştir. “Her çağın dünya görüşü; hem kendi başına geçerli bir hakikat hem de mutlak gerçeğin daha geniş açılım sürecindeki kusurlu bir aşamaydı” diye yazmıştır. 

-Sri Aurobindo (1872–1950) integral kelimesini kullanan ilk kişidir. Kişinin bilincini, duygularını, aklını ve bedenini yani tüm varlığını bütünlüğe evriltme anlamıyla kullanan Aurobindo’nun fikirleri, o dönemde Batı psikolojisine taban tabana zıt olan “Bütünsel Psikoloji” modeline dayanak sağlamıştır.

-İsviçreli görüngübilimci Jean Gebser (1905–1973) insan bilincinin evrimi modelini tanımlamak için bağımsız bir  integral kavramı ortaya atmıştır. Ona göre,  insan bilincinin arkaik, sihirsel, efsanevi, zihinsel ve integral gibi 5 farklı bilinç yapısı vardı.

-James Mark Baldwin (1861–1934) çocukların entelektüel ve duygusal gelişimini inceleyen ilk psikologlardan biriydi. İnsan bilincini mantıksal, mantık dışı ve aşırı mantıksal aşamalar tasnifiyle ele almış ve diyalektik gelişimi yapılandırmaya çalışmıştı. Gelişim psikologları için önemli bir kaynak yarattı.

-Abraham Maslow (1908–1970), psikolojinin çeşitli alanlarında güçlü bir etki yaptı. Hayatta kalma ile başlayan ve kendini gerçekleştirme ile sonuçlanan bir gelişim hiyerarşisi tanımladı. Maslow, “pozitif psikoloji” terimini icat etti ve her insanın doğuştan gelen potansiyelini tanımanın ve desteklemenin önemini vurguladı. Maslow integral teorinin entelektüel atasıdır diyebiliriz. 

-Clare Graves (1914–1986) , New York Union College’da psikoloji profesörüydü. Üniversitedeki lisans öğrencileri üzerinde yaptığı çalışmalara dayanarak bir insan psikolojisi epistemolojisi geliştirdi. Graves de insan bilincinin belirli aşamalarda ortaya çıkışını tanımlayan bir gelişim hiyerarşisi tanımladı. Kendi deyimiyle;

“Yetişkin insanın psikolojisi, eski davranış sistemlerinin yeni sistemlere tabi kılınmasıyla işaretlenir. Olgun insan, varoluş koşulları değiştikçe psikolojisini de sürekli değiştirme eğilimindedir. Her ardışık var oluş aşaması veya seviyesi, insanların diğer denge durumlarına giderken geçebilecekleri bir alandır. Kişi denge durumlarından birinde merkezlendiğinde, o duruma özgü bir psikolojiye de konumlanır. Duyguları, etiği ve değerleri, biyokimyası, nörolojik aktivasyon durumu, öğrenme sistemleri, eğitim tercihi vb. tüm yaşadıkları da aynı şekilde evrilir.” 

-Ken Wilber (1949–) kapsamlı bir İntegral model geliştirmek için dünyanın birçok felsefi ve dini geleneğini araştıran ve bütünleştiren bağımsız bir filozoftur. İntegral teori, birbiriyle çelişkili görünenler de dahil olmak üzere tüm insan bilgeliğini yeni bir dünya görüşüne entegre etmeye çalışan bir meta-teoridir. İntegral model karmaşıklık içinde sürekli olarak genişler ve iş, siyaset, etik, din, psikoloji ve felsefe gibi birçok alana uygulanabilir. Wilber şöyle söyler:

“Evrensel integralizm felsefesinin; başka bir deyişle, bilimin, ahlakın, estetiğin, Doğu felsefesinin yanı sıra Batı felsefesinin ve dünyanın büyük bilgelik geleneklerinin birçok çoğulcu bağlamını sahicilikle bir araya getirecek bir dünya felsefesi – bütünleyici bir felsefe- aradım. Ayrıntılar düzeyinde değil ki zaten bu kesinlikle imkansız; ama yönlendirici genellemeler düzeyinde: dünyanın gerçekten tek, bölünmemiş, bütün ve her şekilde kendisiyle ilişkili olduğunu önermenin bir yolunu, makul bir ‘Her Şeyin Teorisi’ ni bulmayı amaçladım. “

Ken Wilber tüm yaşam koşullarının;  “içeri-dışarı” ve “tekil-çoğul” olarak sayılabilecek 4 perspektif aracılığıyla filtrelendiğini açıklar. Bu gerçekliklerden birini sadece diğerlerinin merceğinden bakarak anlayamazsınız ve ayrı ayrı bu kesitler sadece kısmi gerçeklerdir. Bu dörtlü;

  • “Ben” perspektifi: Bu, bireyin birinci şahıs olarak öznel deneyimini temsil eder. Bedensel duyumları, düşünceleri, ruhtan ve bilincin içsel akışından gelen deneyimleri içerir.
  • “Biz” perspektifi: Bu, toplumsal bakış açısını temsil eder; kolektif öznelerarası alandaki ortak değerlerle ve kültürel bakış açıları ile karakterize edilir.
  • “O” perspektifi: Bu, üçüncü şahıs bakış açısını temsil eder. Örneğin; bilimsel objektif denilen alan üçüncü şahıs verileriyle karakterize edilir.
  • “Onun” perspektifi: Bu, dışsal (ekolojik) yapıları temsil eder. Sosyal, düzenleyici ve politik sistemler tarafından karakterize edilir.

Ken Wilber’ın teorisinin alanını resmetmenin bir yolu da beden, zihin ve ruhun aşamalarına bakmaktır. 

Birinci aşama kaba fiziksel gerçekliğimizin egemen olduğu  “beden” aşamasıdır. Yalnızca ayrı bedensel organizma ve onun hayatta kalma dürtüleri ile özdeşleştiğimiz için, bu aşamada aynı zamanda “ben”in alanında oluruz.

İkinci aşama kimliğin izole edilmiş kaba bedenden taştığı ve belki de ortak değerlere, ortak çıkarlara, ortak ideallere veya ortak hayallere dayalı olarak diğer birçok kişiyle ilişkileri paylaşmaya başladığı “zihin” aşamasıdır. Zihnimizi başkalarının rolünü üstlenmek, kendimizi onların yerine koymak ve onlar olmanın nasıl bir şey olduğunu hissetmek için kullanabildiğimiz için, kimliğimiz “ben”den “bize” doğru genişler.

Üçüncü aşamada kimliğimiz bir kez daha genişler, bu sefer “biz” alanından “hepimiz” e doğru yolculuk ederiz. Etnosentrikten dünya merkezli olmaya bir geçiştir burası. Aynı zamanda da ruhsal bir yolculuktur. İnsanların ve kültürlerin çeşitliliğine ve farklılığına bir de onların ortak noktalarını eklemeye başlarız. Tüm varlıkların ortak zenginliğini keşfederiz.

Ken Wilber’ın çalışmalarının en etkili yönlerine değinmek gerekirse:

  • Hiçbir şey %100 doğru ya da yanlış değildir, her şey sadece eksiklik ve işlevsizlik derecelerinde farklılık gösterir. Hiç kimse ya da hiçbir şey %100 iyi ya da kötü değildir, bu oran cehalet  derecelerine göre değişir. Tüm bilgi temelde devam eden bir çalışma akışıdır.
  • Evrimdeki sıçramalar, daha önce olanları silerek değil, genellikle “aşma ve içerme” tarzında gerçekleşir. Örneğin, tek hücreli bir organizmanın evrimi, onun önceki moleküllerini yok etmemiştir; onları daha büyük bir karmaşıklık düzenine dahil etmiştir. Wilber, bu evrim modelinin tüm fenomenlerde meydana geldiğini iddia eder. Gerçekten evrimleşeceksek, bunu daha önce gelenleri daha büyük bir şeye dahil ederek yaparız, onları yok ederek değil.
  • Maneviyatın amacı egoyu yıkmak veya bastırmak değil onu aşmaktır. Kendilerini egodan kurtardıklarını iddia eden birçok ruhani liderin sadece egolarını bastırdığı ortaya çıkmıştır.
  • Wilber, bilincin hem iç hem de dış biçimlerinin yalnızca eşit derecede gerçek değil, aynı zamanda birbirlerinin yansımaları da olduğunu belirtir. Gerçekten de, nöro-plastisite (düşünce kalıplarını ve davranışları değiştirerek beyninizin fiziksel konfigürasyonunu değiştirme yeteneği) üzerine yapılan araştırmalar bu sonucu desteklemeye başlamıştır.
  • Hiyerarşiler vardır, ancak mutlak anlamda ahlaki üstünlüğe sahip değildirler. Daha yüksek gelişim ve karmaşıklık seviyeleri, daha fazla beceri ve yeteneğe sahip insanlar vardır, ancak bu onların ahlaki olarak üstün oldukları veya gerçekliğin daha eksiksiz ifadeleri oldukları veya hiyerarşideki daha düşük seviyelere saygı duyulmaması gerektiği anlamına gelmez. Örneğin, nükleer bilim; dini dogmalardan daha yüksek bir anlayış biçimidir, ancak Wilber bunun birinin diğerine empoze edilmesi gerektiği anlamına gelmediğini savunur. Her birinin, bir kişinin bilinç seviyesinin nerede olduğuna bağlı olarak kullanımları vardır.

İntegral teori  birçok alanda kabul görmüş olsa da, onu sadece bir model olduğu ve evrimsel değişimi desteklemek için pratik bir yöntem tanımlamadığı için eleştiren muhaliflerin sayısı oldukça fazladır. Düşünürler teorinin içeriğinden ziyade onu hayata geçirmedeki zorluklara vurgu yapmaktadır. İntegral teori ayrıca biyolojik olarak beynin yapısındaki değişiklikleri de hesaba katmadığı için eleştirilmiştir. Ken Wilber eleştirilere oldukça çocuksu tepkiler vermiş olduğundan bu teorinin popülaritesi de zaman içinde oldukça yıpranmıştır. Bu yıpranmada Wilber’ın sürekli olarak spiritüel bir “guru” gibi davranmasının da payı büyük olmuştur. Teorisini savunmak için geliştirdiği mekanizmalar nedeniyle egosuna yeni düşse de Ken Wilber’ın kurduğu modeli anlamaya çalışmak dünyanın karmaşasına aşina olabilmek için aydınlatıcı bir yol gibidir. Ayrıca onun hikayesinden hepimize gelen bir ders de vardır;

Eğer o egolarına yenik düşebiliyorsa bizler de rahatça o alanda kaybolabiliriz. Ne kadar ‘aydınlanmış’ olursak olalım zihnimiz ve bedenimiz bubi tuzaklarıyla doludur.

Hepimiz belirli fikirlere bağlanmaya hazırızdır; herhangi bir düşünce ne kadar dürüst, gerçekçi ve bütünsel olursa olsun onu bir inanç sistemi haline getirdiğimiz anda içindeki tüm olumlu yönler de hızla erimeye başlar.  Bir bakarsınız bir zamanlar zihin açan fikirler birden sistemlere dönüşür ve savaşlara dahi  yol açmaya başlar. O yüzden tapınmadan, sınırları kalınlaştırmadan, bağımlı hale gelmeden her şeyden öğrenerek yaşamanın en güzel halini üretmeye çalışmak belki de en güzel yoldur. Ken Wilber’ın da dediği gibi;

“Basit olan gerçek evrende sınırların olmadığıdır. Sınırlar gerçekliği haritalama ve düzenleme şeklimizin ürünleri olan yanılsamalardan ibarettir…”

Kaynaklar:

  • The Spectrum of Consciousness, 1977
  • A Sociable God: A Brief Introduction to a Transcendental Sociology, 1983
  • Sex, Ecology, Spirituality: The Spirit of Evolution, 1985
  • A Brief History of Everything, 1996
  • A Theory of Everything: An Integral Vision for Business, Politics, Science and Spirituality, 2000
  • Integral Spirituality: A Startling New Role for Religion in the Modern and Postmodern World, 2006
  • James D. Duffy-A Primer on Integral Theory and Its Application to Mental Health Care

İlginizi çekebilir: Her alanda işlenen, üzerine çalışılan, kitaplar yazılan “öfke” nedir?Her alanda işlenen, üzerine çalışılan, kitaplar yazılan “

Şerife Günaydın Karaköse: Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve avukatlık mesleğine de halen devam ediyor. "Three", "The Shadow House","Happiest Hour","Uzaya Kaçan Küpe" ve "Keyfi Yanılsamalar" isimli kitapları hem Amazon hem de Barnes and Noble da online olarak yayımlandı. Yazarın denemelerini aktardığı www.allbyourselves.blogspot.com adlı bir blogu mevcut; aynı zamanda @mind_index Instagram profilinde de sanattan bilime, felsefeden psikolojiye kadar pek çok konu hakkında da içerik üretiyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale